Pazartesi, Ağustos 21, 2006

Rakı Güzel, Kebap Güzel...

Birleşik Devletler’in güneyi gibi dünyanın en kıpırtısız yerinde dünyanın en kaosları beni bulurdu. Hatırlarsın. Istanbul’da en azından tezat olmazdı. Olursa Istanbul’a yakışırdı zaten. Beklediğin taşın başına düşmesi çok koymuyor adama. Gerçekten. Hani koptuk oralardan, konduk buralara ama oranın kaosu ellerini üzerimden çekemedi yahu. Şöyle ki:

Eski işten bir arkadaşım, Evan, geçen hafta dedi ki, Italya’da toplantım var. Haftasonu Istanbul’a geleyim. Pazartesi döneyim. Uyar mı? Dönerken herkeslere ‘beni ziyarete gelin, anacım’, demişiz. Gelme, denmez. Ayıp. Geldi. Haydi Hafiye gene Dolmabahçe Sarayları, Sultanahmetler, Ayasofyalar takıldı bu haftasonu. Bi kanka sağolsun, bizim için abisinin vedalı tekne turuna da yer açtı, Evan içine boğaz havası da çekti Cumartesi gecesi. Evan gıcır. Ben sabır. Bilirsin, iyi çocuktur çok ama sıkar beni nedense. Yedi yıldır işinden bıktığını söyler, şikayet eder, hep istifa etmek üzeredir. Sonra artık süpermodel gibi hatunlarla çıkmaktan sıkılmıştır, mesela. Bunları dinlemekten bay gelir işte. (Yalanı ve mübalağayı sevmediğimi belli ettim burada. Takdir et beni)Yoksa en demokrat, en liberal Amerikalıdır o. Çok da enteldir. Aman neyse, iki günde Evan-aşımından ölmeyiz ya.

Pazar gecesi Levo’yla aldık bunu Yüzevler’e götürdük. Adana’nın en şanlı kebapçısının Etiler şubesi. Ortam koko. Mehmet Okur falan yan masada, o derece yani. Hoş, onu da Levo söylemese farketmezdim ya, neyse. (Farkedince de bişi olmadı zaten. Bana bişi ifade etmiyor ama ortamın kokoluğu açısından önemli bir detay. Bugün boş konuşma günüm, idare et) Evan Adana kebabı yedi işte. Yanında acılı ezmeler, sumaklı soğan salataları, içliler falan da yedi. Rakı da içti. Elbette.

Evan şu dakika hastanede, anacım. Sabah banyoda iptal oldu. Zorla havalimanına getirdim. Dura dura. TEM’lerde kusa kusa. Tutturdu İtalya’ya gitmem gerek. Yanlış bilet kestirmiş zaten. E, Türkler de becerip düzeltemedi. Gidemedi. Şimdi yukarda, havalimanı hastanesinde serumlar bağlı. Oradan alıp bitişikteki Airport Otel’e yerleştiricem. Italya yalan oldu. Sabah Amerika’ya dönecek. Yani...’ne kestim koç, ne yedim hiç’ günlerim geri geldi. Bir aşağı bir yukarı, ne iş yapabildim ne endişe giderebildim. Şirkettekiler de helak oldu.

A yani. Yüzevler’den koko bir kebapçı mı var memlekette? Sokaktan tantuni dürüm yaptırsaydık heralde çoktan mefta olmuştu. Kebap geni eksikliği böyle bişi olsa gerek...neme gerek. Bu son. Bir daha Amerikalılara sadece sezar salatasından, McDonalds'dan başka bir şey yedirilmeyecek. Budur.

10 yorum:

Adsız dedi ki...

Hafiyecim,
Biz de gelen Amerikali misafirleri Etiler'in en kokos kebapcilarindan birine goturmustuk, valet parkingli falan. Yedikleri salata ve urfa kebap, bi kac da meze. Bayildilar yerken. Erkek olana bisey olmadi ama hatun kisi sabaha kadar kustu. Gercekten kebap geni diye bisey var sanirsam, ben bu konu ustune calisayim biraz :-)

GG (Madem herkes harflerle aniliyor)

Adsız dedi ki...

Yerken bayildilar yanlis anlasilmasin, literally diil, cok sevdiler anlaminda :-)

GG

Adsız dedi ki...

Evanin midesi kebaptan mi bozuldu? raki olmasin sakin o? hani aslan sutu geyigi attirip levo kaktirmistir kadehleri cocugun onune falan :)

Adsız dedi ki...

raki olabili, kebap olabili, meze olabili... her sey olabili...

ama bence mezedir, burada Tokyo'da da ben "kokulu" meze veren lokanta gordum, Turkiye'de de kesin vardir.

Hos gidemedigimiz, gitsek de iceri alinmadigimiz ocon birinci elden bilemiyoruz, ama tahminim o ki potansiyel olarak bu tip kokos yerlerde o ihtimal daha fazla Turkiye'de zira adamlar (Asli"nin havayollari icin dedigi gibi) musterinin yuzune tukursen de musteri gene geri geliyor, orada gorunmek vs icin, fazlasini bilemiyoruz. Isletme de isler iyio giderken kar maksimizasyonuna bakiyor tabii.. Bence bir daha kebap yedireceksen direk sokaktaki seyyar kofteciye gotur, zira adamlar stoksuz calisiyor, elindeki mali satiyor olay bu...

Bir de gelenlere Turkiye'ye giriste havaalaninda asi yaptirmak dusunulebilir...

Kolay gelsin...

Benim iki arkadas da birkac gunlugune Istanbul'da olabilir Eylul'de.. Onlari da sana mi teslim etsem?

Yesim Arpat dedi ki...

Valla KupKupcum, ben baydım Sultanahmet gezmekten. Arkadaşların oraya gitmeyecekse olabilir--de benim porogram çok yoğun, şekerim. Eylül ayı seyahat ayı. A, bi de paso bir doğumgünü,düğün, parti, bişi. Ya evde oturcam diyorum. Olmuyor. Ne iş?

Adsız dedi ki...

tahtaya vur Hafiye. biz zor kurtarmisiz g.tu. Ucaga binmeden mideye indirmistik yuzevler kebabini.

Allahtan Adanaliyik, kebap geni falan yerinde yani.

Yesim Arpat dedi ki...

Valla..kebap geni ayrı bişi. Bünyeye bir kodlandı mı istersen yüz yıl Amerikanya'da yaşa, bişi olmuyor.

Adsız dedi ki...

Yok ya, ben, Till, kardesim Adana'ya gidip, "gida zehirlenmesi"nden ucer gun yataklara dustuk. Annemler, halamlar sapasaglam. Ne geni? 5 senede Ali nazik olmusuz.

Adsız dedi ki...

ben de 3 sene evvel tam Fransa uçağına atlayıp KU ve MK'yla buluşacağım gün benzer bir sorun yaşamış idim... ben bunu genlerden ziyade Endonezya para birimine bağlama eğilimindeyim -- nasılsa iki açıklama da bilimsel değil ve bu ikincisi daha kaderci...

KU ve MK'dan - bu vesileyle - bir kez daha özür dilerem, ay yani dilerim.

BY

New York Muhtari dedi ki...

Yaa ben cok sevdim yazi dilini, su an gulmekten dogru duzgun yazamiyorum bile..

eline, diline saglik