Salı, Nisan 03, 2007

Tesadüfler, Taşınmalar ve Yolculuklar

Annem beni yerleştirdi, gitti. Ben yerleştim, Düella yerinden oynadı. Pansiyon tadilatta. Bütün mobilyalar apartmanın dibindeki depoya taşındı. Misafirler geçidi yuvarlanmalık koltuklar ise maalesef artık yok. Onları evin badanasını boyasını yapan ustaya hibe etti. Yılların izini taşıyan haritaya dönmüş halıfleksler kalktı. Altından ilkokulumun yerlerini andıran tahta salmalar çıktı. Sistreler, üzerine vernikler. Sonra eşyaların geri taşınması, kolilerin açılması, abladan gelen eşyalar ki ablanın evi tadilata girebilsin.

Cumartesi sabahı Düella'dan acıklı bir telefon geldi. Elektrik süpürgesi bozulmuş. Evde Oya var. Süpürgemi getirebilir miymişim. Kalktım gittim. Bir elimde süpürge, öbüründe borusu. Pansiyonun önünde eşofmanıyla Kabak Çekirdeği, arabasındaki pet su şişelerini çöpe atmakta. "Aaa," dedim. Boruyu gözüne soka soka. “Beni tanıdın mı?” “Şekeeer,” dedi. Kaç yıl oldu? Net sekiz. O sokakta oturuyormuş. Evlenmiş. Baba olmuş yeni. “Seeen?” dedi, boruyu gözünün önünden çekmeye çalışarak. “Ev kadını mı oldun?” Yok yahu. Keşkeee. Hani yüzük? Bekarım hala. Hayatta inanmam. Boşandın mı? Yürü git. Acelesi varmış, pansiyona çıkamadı. Kartımı verdim. İş bile konuştuk ayaküstü.

Düella pansiyonda acılar içinde. Dedim ağlama. Anneni çağır. Duvarlar, yerler mis gibi, lakin yoğun vernik kokusu boğazımı şişirdi. Akşama doğru zorla yerinden kaldırıp Pansiyon-2’ye taşıdım. Elmalı diş macunu yok diye, dişini o acı mentollerle ovusturamayacağı için fırçalamadı. Sabah duşu almayı batılı bulup ilgilenmedi. Pijamasıyla geldi. Pijamasıyla gitti. Mobilya kurucularıyla buluştu. Bense nihayet evime yerleşebilmiş olmanın mutluluğuyla aylar sonra boğazda kahvaltımı yapıp bulmacalarımı çözüp sinemaya gidebildim.

Sinemaya da gitmezdim ya, Şövalye tutturdu. Tek yaptığım çalışmak, Düella'yla buluşup iş konuşmakmış. İş dediysem kendi işim diil. Ne iş kursak, nasıl kurtulsak muhabbetleri. Bir de arada Çarşamba akşamına bale resitali bileti aldı. İşten erken çıkamayıp resitali kaçırmam farz oldu artık. Ne oldu? Şövalye’yle iş konuştuk bu sefer. Değişiklik? Oldu tabii. En azından Düella'yla daha aklıselim ilerliyorduk. Şövalye’ye ne önersem, hikayesini soruyor. Albenili hikayesi olmayan bir iş yapamazmış. Bahçıvanlığın ne hikayesi olabilir ki? Çok gerçekçiymişim. Yaratıcı değilmişim. O yüzden ancak kurduğu işi iyi yürüteyim diye genel müdürü yapacakmış beni. E, iyi. Şiştim. Artık konuşmayalım. Ona Tembel Ayaklanması-Yan Gelip Yatmanın Manifestosu diye bir kitap aldım. Kendime de bir The Economist. Sustuk okuduk.

Sinemada şu Paris I Love You filmine sessiz sessiz ağlarken sessizdeki telefonum yandı yandı söndü. DC tayfası brunch’taymış. Beni anmışlar. Mutlu bir hasretle konuştuk dışarı çıkar çıkmaz.

Sabah uçağımın kapısı çok uzaktaydı. Üşengeçlikten şu elektrikli arabalarla sürdürdüm kendimi kapıya kadar. Kapıda yine Kabak Çekirdeği! Bu sefer lacileriyle güvenlik sırasında. Uzun konuşamadık. Atina dediğin üç dakikalık yol.

Kifissia’da kahvemi yudumluyordum. Türk kahvesi değil. Greek kahvesi. Eyvallah. Neyse ne. Bildiğim tat zira. İsimlerin ne önemi var? Ortam güzel. Zira oğlanlar çok yakışıklı. Kızlar ise çirkin. Daha ne isterim? Zaten peşime bir veliaht düştü. Şövalye çok kıskanıyor. Oysa veliahtın oyuncaklı buluşma manevralarını sadece Düella'yla çöplerini çatma niyetiyle kabul ettim.

Bütün gün ve gece yemekte boşanıp semerimi dahi yedim. Şimdi sol kolum uyuşuyor. Kalp krizi geçiricem galiba.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

Veliaht mi? Ne veliahti? Ne copu ne catmasi? Cocugu olan veliaht mi? Rumuz: Goncagul

Adsız dedi ki...

Ya kabak cekirdegi bizim Cafe Bodrum'daki garson degil miydi? Ne isi var pansiyonda ya da Ist. havalimaninda falan?

Hangi kabak cekirdegi bu? Ben tanir miyim? Yoksa Tufan'in arkadasi miydi? Yok ama o "delik burun"du di mi?

Adsız dedi ki...

Hafya hayat boyu sinemaya gitmedi. Tam ariycaz taa amerikanyalardan, Paris jotem izliycegi tuttu.

Buraya da geliyor film gelecek ay. Biz de artik mexandthedistrict ekibi ile izleriz. Hafiye bile izlediyse cok basarili olmali.

Adsız dedi ki...

hikayenin onemli bolumu kabak cekirdegi degil sapsiler. benim arap ulkelerinden birine, pek tosakli bi ailenin citir ogluna (aslican sabancilari dover bunnar dedi!) gelin gitmem.

siz hala citleyin bakalim cekirdeklerinizi; ati alan uskudar'i geciyor!

prensimi seviyorum:)

Adsız dedi ki...

bu blogtaki bazı yazilar silinmis? niye?
colette

Adsız dedi ki...

Sansurcu hafiye! cik cik...

Adsız dedi ki...

niye ki?
colette