Çarşamba, Haziran 11, 2008

Kötü Hissetmenin İyi Tarafı

Herkes ısrarla neden mutlu olmaya çalışıyor? Üzüntü, keder, melankoli falan bu yaşadığımız zamanlarda ve toplumlarda neden yok edilmeye çalışılınıyor?

Daha mutlu bir insan olayım diye şimdiye kadar yaptıklarımı düşününce alenen maymun olduğumu fark ettim. Neler yapmamışım ki? Aerobikimsi kickboxing yapmışım, olmamış taeboya geçmişim. En sonunda koşmaya başlamışım. Terapiste gitmişim, psikologa, psikiyatriste gitmişim. St John’s Wort içmiş, Prozac’ı denemişim. Oradan oraya gezinmekten hoşlanmasam da deliler gibi seyahat etmişim. Bir dünya self-help kitabı okumuş, telkin metodları uygulamışım. Birtakım kulüplerde, derneklerde insan içine karışmaya çalışmış, acı ada çaylarından içmiş, uyku hapları kullanmışım. Yasemin yağıyla sağımı solumu ovmuşum. Şimdilerde de meditasyona başlamaya çalışıyorum.

Bütün bu yaptıklarımı arka arkaya dizip film şeridi yapsak ortaya bir palyaçonun dramı çıkabilir. Aklım geriden geldiği için en başta sormam gerekeni en sonda soruyorum işte. Biraz depresyondan, iç sıkıntısından kime zarar gelmiş ki? Bıraksaydım da dağınık kalsaydı ya.

Tabii bu iç sıkıntısını giderme faaliyetlerinin çoğunu Amerika’da yaptığımı söylemem şaşırtıcı olmaz. Yapılan anketlerde Amerikalılar ezici çoğunlukla ‘mutlu’ olduklarını söylüyorlar. Genel hal ve gidişattan mutlu, aileleriyle ilişkilerinden mutlu, arkadaşlarından, tanrısından, kişisel yetenek ve gelişiminden, dış görünüşünden, sağlığından, arabasından, semtinden mutlu. Ne kadar bayık, allaam, adamlar herşeyden mutlular. Bir tek finansal durumlarından mutlu değiller. Bana sorsanız sadece maddi anlamda mutlu olmaları, geri kalan herşeyden büyük üzüntü duymalılardı. Ama Amerika, mutlu olmanın şart olunduğu, pozitiflik manyağı bir ülke. Mutluluk oranın en büyük endüstrisi ve orada kötü hissetmek yasak. Nasılsın sorusuna ‘iyiyim’ cevabının yetmediği, ‘sadece iyi misin yani?’ diye hayret edilmesi üzerine, ‘harikayım’ denilen bir yer. Yani şu Amerikalılar başka hiçbir şeye ‘mış gibi’ yapmaz, ama illa mutluymuş gibi yapar ya, deli olucam.

Oysa biraz hüzün çok yol alabilirdi.

Klinik depresyona övgüler dizmiyorum. O bir hastalık ve kesinlikle doktorlara bırakılmalı. Fakat hafif depresyon ve melankoli halinin, bazen ‘hüzün’ bazen ‘iç sıkıntısı’ bazen ‘karanlık’ dediğim şeyin yaratıcılık, hayata mana katıcılık anlamında gerekli olduğuna kanaat getirdim. Plan program insanı olaraktan modumun da günlüğünü tutuyorum uzun süredir. Mod günlüğümü yazılarımın tarihleriyle karşılaştırdığımda karanlığımla baş başayken ve de onunla baş etmeye çalışmazken çıkardığım yazıları daha çok beğeniyorum. Depresifken işimi de daha iyi yapıyorum. Mutluluk beni salaklaştırıyor, tembelleştiriyor sanki. (bkz sağdaki resim) Full-time işinin yanına doktoralar konduran Esincan da başarısının sırrını soracak olanlara ‘mutsuzluğum’ diyeceğini söylüyordu.

Mutluluk endüstrisinin dünyaya yayılmasına, hüzne hastalık muamelesi yapmasına, hüznün bir an önce bünyemizi terk etmesi için çabalamaklara kalkışmasına uyuz oluyorum. Bütün o serotonin artırıcı aktiviteler ve pembe haplarla aslında yapay memnuniyetlere çark ettirilmiş ve dünyayı olduğu gibi kabullenmiş, içi boşaltılmış tiplere dönüyoruz. Hüzün hayata alışamamaktan geliyor. Başka türlü bir şey aramaktan, arayışın huzursuzluğundan. Bu huzursuzluktan besleniyor kimi insanlar ya da bütün insanların bir tarafları. Kimilerinin daha çoğu, kimilerinin daha azı. Dokunmayın, kalsın öyle.

Orhan Veli Rumelihisarı’na oturmak yerine psikiyatriste gidip ‘içimde tarif edemediğim bir keder var’ deseydi, kendine depresyon tanısı konulup Prozac reçetelenseydi dünya daha mı güzel olacaktı sanki?

13 yorum:

Adsız dedi ki...

Teknik kapasitem görselli yorum bırakmaya elvermediği için, bir link daha:

http://www.despair.com/viewall.html

Ben Consulting'i astım cubicle'ımın dışına. Bilsinler en azından.

Adsız dedi ki...

Açtırmadın televizyonu, kuruttun gül gibi hafiyeyi!

Yesim Arpat dedi ki...

Televizyonumuz 12. günde açıldı.

Adsız dedi ki...

sahsen "ben hep mutlu ve saglikliyim" diye gezenleri de, mutsuzlugunu dert edip kendini daha da dibe cekenleri de cok sevmem. mutsuzluguyla mutlu olan insanlar en iyisi:)
söylemek kolay gerci, benim de cok caresiz ve mutsuz hissettigim dönemler olmustu, ve bazi insanlar olmasaydi asla cikamazdim o halden

Adsız dedi ki...

Stumbling on Happiness'ı kuryeleteyim sana. Neden mutlu edecek şeylerin mutlu etmediğini sayntifik olaraktan, Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre anlatıyor.

Yesim Arpat dedi ki...

Dümbelekçim, benim içim baymış bu tarz kitaplardan artık. Bu Amerikalılar da bi tuhaf kardeşim. Hem icat çıkarıyorlar 'pursuit of happiness' kisvesi altında antin kuntin işler yapıp bir endüstri yaratıyorlar, sonra da analizini yapıp 'oops' diyorlar. Bakınız mutluluğa erme ve mutluluğu yayma yolunda demokrasi ihracatları. Hepsi ama hepsi birer endüstri şekerim. Volume based.

Adsız dedi ki...

Consulting: if you are not a part of the solution, there is good money to be made in prolonging the problem.

:)

Yesim Arpat dedi ki...

Yoo, kim olduğunu bilmiyorum.
Dümbelek değilsen kimsin?

Yesim Arpat dedi ki...

Evet işte bu kitaplar da sorunu sakız ederekten para kazanma yolu diyorum. Bir çeşit consulting practice. Hoş, benim üstüme yoktur sorunları kategori kategori sündürmekte. Bkz. kablo sorunu, perde sorunu, banyonun ışığı sorunu, vs. Benden iyi consultant olur.

Adsız dedi ki...

doğrudur. stumbling on happiness, freakonomics gibi bir kitap yalnız self-help'ten diil.

deney ve gözleme dayalı, bissürü bilimsel araştırma sonucunun hap "kardeşim, seniz mutlu/suz edicek zannettiğin iş/eş/para/pul/neistiyosano var ya, aslında sonucu pek de etkilemeyecek. illa ki gelecekte ne kadar mutlu/suz olacağını yanlış tahmin edeceksin" şeklinde hap edilip verildiği bir science fiction işte.

sarapci dedi ki...

Prozak dedin de, üniversite yıllarımda (bizim okulda bol miktarda intihar da olduğundan) okul doktoruna gidenlere şeker verir gibi prozak verirlerdi.

O zaman bi deneseydim diye hayıflanmıyor değilim zaman zaman.

Adsız dedi ki...

iyi niyetli insanlara iyi davranmakla hersey hallolur ama sabır en onemlisi

Adsız dedi ki...

feysbuk mesajini okudum, ama internete haftada bir girdigim bir deniz kenarindayim. Cok ozur dilerim, arayamadim seni. Gercekten uzuldum. Isim bitmedi, telefonum yoktu, ankesorlu telefon bulamadim o gun.

Su testini yaptim, hic sevmedim bu testi. En dominant ozelligim "random" ve "verbal" oldu. Ne diyecegim ben simdi? Sag beynim solu ezip gecti, sag beynimde de, "random" her seyi solladi mi diyeyim? Ustelik karakterci bana, kizim sen git artiz ol bu random kafayla ve gevee agzinla dedi. Senden adam olmaz demeye getirdi. Teessuf ederim. Dak.