Çarşamba, Eylül 10, 2008

Nasıl Anlatsam?

“A, evet. Benin annem de çok seviyor bu minderleri. Hatta renk renk, desen desen, boy boy kendisi yapıyor bunlardan. Satın alınmasına karşı. Bu kadar basit bir şeye para verilmezmiş. Dümdüz bir şey yani nihayetinde. Çok kolay yapması. Pazardan kırpık sünger bulabiliyorsun acaip ucuza. Etrafına da kumaşı sarıp dikiyorsun, bitti. Bizim yazlık bunlarla dolu. Ne zaman gitsem farklı bir tanesini görüyorum salonda. Ha bire bunlardan yapıyor annem, üç beş gün kullanıyor; sonra sıkılıyor, aşağıya atıyor minderleri. Yenilerini yapıyor. Bahçe annemin minderleriyle dolu. Çıkıp onların üstünde güneşleniyor. Her tarafta varlar nasılsa. Bir köşeden öbürüne taşıması gerekmiyor. Tabii bu sefer kediler yatıyor bahçedeki minderlere. Tüyleri dökülüyor. Annem sinir oluyor. Bekçiye bağırıyor bu kedileri oturtmasın minderlere diye. Her gittiğimde mutlaka bekçiyle bir kavgaya da tutuşmuş oluyor bu yüzden. Bağır bağır. Çok komik” diye anlattı Yonc, Anne Şövalye’ye.

Hiç nefes almadan ilerleyen konuşmasını ara sıra kolasından çektiği hüpler bölüyordu. Bacakları dizlerine kadar bitişikti, ayakları ise sandalyesinin sağ ve sol bacaklarına ayrı ayrı dolanmıştı. Sağ ayağından düşen terliğini yoklayarak bulup geri giymek için ayaklarını çözdü. Bu sefer onları sandalyesinin altında birleştirip ileri geri sallamaya başladı. Bu hareketiyle oturduğu yerde gövdesiyle ufak ufak aşağı yukarı salınır oldu.

Anne Şövalye Yonc'la ilk kez ve iki dakika önce tanışmıştı. Arkadaşlarımın kaldığı otele beni bırakırken Düella onu bir kahve içmeye davet etmişti. Sonra Düella’nın telefonu çalmış, konuşma Yonc’da kalmıştı. Annesi ve minderleriyle ilgili hikayeyi anlatmadan önce Anne Şövalye otelin plajındaki renkli, dev minderlerin rahat göründüğünü söylemişti sadece. Yonc’un hikayesinden sonra da nezaketen bir yorum yapması gerektiğini düşünüp “Minderlerde güneşlenmek daha rahat tabii. Şezlonglar çok sert oluyor” dedi.

Yonc devam etti. “Annemin şezlongları da var. Yazlıkta sahile her köşeye bir şezlong da bıraktı. Canı hangisinde isterse onda güneşleniyor. Sabah güneş sol tarafa geliyor. Öğleden sonra kayıp sağa geçiyor. Hiç şezlongunu çekmesi gerekmiyor. Kalkıp öbürüne gidiyor. En az beş tane şezlongu var böyle. Bekçi de biliyor. Bütün site biliyor. Kimse dokunmuyor onun şezlonglarına. Başka kimse kullanmıyor. Hele bir kullansınlar. Bağır bağır.”

Protokol insanı Anne Şövalye bu durumla kendi içinde nasıl mücadele etti, bilemiyorum. Kahvesini bitirip herkesle el sıkışarak olay yerinden ayrıldı.Birkaç saat sonra biz de şu meşhur minderlerde gebeşmeye başlamıştık ki temcit pilavımız pişti. Yonc, Düella’dan daha az konuştuğunu, Düella’nın hiç susmadığını iddia etti.

Kitabımdan başımı kaldırıp “Düella konuşkan ama sen gevezesin”, dedim. “O anlatıyor, sense söylüyorsun.”

“Ay evet, Yonc,” dedi Amanda. “Sen de benim gibi boş ve gereksiz konuşuyorsun hep.”

Sonra başladık son 15 yılımızdan örneklerle açıklamaya, ispat etmeye. Konu konuyu açtı. Muhabbet sabaha kadar sürdü.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

bana da minder yapar mi? ben de istiyorum :)
onur

Yesim Arpat dedi ki...

Yonc yine telefonunu açmıyor iki gündür. Senin hakkında yazı yazdım ve 400 hit aldı 2 saatte falan diye kandırıp yolluyorum linki. Onu bile açmıyor. Şeytan diyor ki hakkında iyice atıp tut.