Cuma, Aralık 25, 2009

Gardırop Detoksu

Gardırop gibi daha layt mevzulara geri dönmek isterim. Mevzu layttı ama senenin en mühim olayları listesinde top 10’e girerdi bence.

Okura hatırlatmak için çıkan kısmın özeti şöyleydi:

Gardırobunun beyaz gömlek, siyah pantolon ve takım elbiselerden ibaretliğinden Hafiye’ye gına gelmişti. Modaya da nispeten uygun ve biraz daha hareketli kılıklar satın almak üzere birkaç mağazaya gitmiş, beni donatın, demiş ve fakat ya kıyafetlerin absürdlüğünden ya da satış temsilcilerinin beceriksizliğinden kendine bir türlü taze kılıklar dizememişti. Bu süreçte Şövalye onunla 'İkoncan mı olucakmış buuu?' diye de dalga geçmişti.

***

Ofise yakın olan İpekyol’a gidene kadar gardırobumu yenileyebileceğime dair umutlarım tükenmek üzereydi. Ofise-yakın-İpekyol dev bir mağazaydı. Kimseler olmazdı içinde. Cup-tıs-cup-tıs’ı sonuna kadar açıp beyninizi de ütülemezlerdi. İçerisi ne sıcak ne de soğuk olurdu. Alışveriş merkezinde değil, düz ayak, kendi başına bir dükkandı. Önünde de bir dolu otopark yeri olurdu. Konforu şahaneydi yani.

İçeri girdiğimde iki satış temsilcisi kız yan yana duruyordu. 'Kesin beceremezsiniz, biliyorum, ama işte sormuş olayım diye soruyorum' edasıyla
yaklaşıp ezber cümlemi söyledim. Beni donatın, dedim. Şu tarz bu tarz da demedim üstelik. Kalın yünlü kazak istemem, kaşındırıyor ve menopoz yapıyor, dedim. Öyle satenimsi elbiseler de istemem. Hem statik yapıyor hem de göbekli gösteriyor, dedim. Hepsi o. Başka da ağzımı açıp bir şey demedim.

Kızların biri gitti, öbürü geldi. Bir saatin içinde dayanıp döşenmiştim. Giydiklerime baktıkça gözlerim gözlerim doluyordu. Ne eksikse anlıyorlar; fuları, kemeri, kolyesi, her şeyi tamamlıyorlardı. Onlar tamamladıkça evdeki gardırobum gözümde canlanıyor, ‘nedense hiç giymiyorum’ diye düşündüğüm kıyıda köşede kalmış kılıklarımın aslında sadece bir kemere veya bir kolyeye ihtiyacı olduğunu da anlıyordum.

Kasada ufak bir servet ödedim ama pintiliğime rağmen yaptığımdan hiç pişman olmadım. Yepisyeni yirmi parça kıyafetim vardı ama birbirleriyle uyumu sayesinde rahatlıkla 60-70 değişik kılığa ulaşabiliyordum.

Eve döndüğümde gardırobumu açıp yenilere yer açmak adına eskileri bir bir çıkardım. Çıkarılanların en başında Amerikan takım elbiselerim vardı. Ne kadar marka da olsalar dökümsüz duran, tuhaf belli, geniş basenli ve biraz da kısa olan pantolonlara artık veda ettim. Gerisine de ‘bir sene’ kuralı koydum. Bir senedir giymediğim şalından çorabından kadar heeeer bir şeyi toplayıp yardımcımız kadına verilmek üzere kenara ayırdım.

Hala herşey ‘tamam’ değildi. Azıcık ağır kılıklarım tamamdı ama spor kıyafetlerim eksikti. Onları da artık ufaktan kaptığım doğru kılık tespiti tekniğiyle zaman içinde birkaç mağazadan topladım. Üzerine Amerika’ya gitmek zaten spor kıyafet alışverişindeki son noktayı da koymuştu. Gardırobumun fonksiyonel hafifliği adeta içimi de hafifletmişti. Bu durumdan o kadar memnundum ki herkese gardırop detoksunu öneriyordum.

DC kankası Ruş’un evinde misafir olduğum günlerde evinin dar geldiğini, dolaplarının yetmediğini ve daha büyük bir yere çıkmak istediğini söyleyip durdu. Amerikan evleri dolap ve giyinme odası cennetidir. Bu sızlanmayı anlayamıyordum. Bir akşam Ruş, dedim. Hadi başlıyoruz.Teker teker kıyafet öbeklerini çıkarıp yatağa dizdik. Teker teker açtık. Ruş teker teker giyindi.

Tek bacağında dev bir kaplan deseni olan kot pantolon mu dersiniz, kıçı başı ayrı oynayan, renk cümbüşü olan elbiseler mi dersiniz, neler yoktu ki.
Bir tane mini kot etek çıktı öbekten. David People marka. Hala yaşar mı bu marka, bilemedim. Ruş, Pelinat ve ben ne giymiştik o eteği 12-13 yıl evvel. Birkaç dakikalık kahve molamızda nostaljisini yaptık eteğin.

"Tamam, üstüne oluyor da Ruş, on yıldır giymemişsin. Hem böyle şeker mini şeyler erken 20’li yaşlara ait. Biz artık büyüdük. Yakışmaaaaz".

Zor çıkardı elden bizimki.

Bir dünya penye tişörtü vardı. Atmaya kıyamayıp ‘pijama’ ilan ediyordu. Sonunda pijama niyetine 15 tişört çıktı.

"Sen her gün giydiğini yıkayan titiz bir kadınsın. Bir insan evladının 15 pijaması olmamalı. Zaten sıra gelmez bunları giymeye. Aaaat", diyorum. Yapışıyor. Zorla atıyorum.

Sonra en az yirmi tane kot pantolon attık. Ruş, bunları giydikçe kilo aldım dedi dövündü. "Güzelim", dedim. "Kilo milo almadın. BMI 20'lerin şişkoyum hezeyanlarını bırak. Ben seni bildim bileli 52-55 kilo arası takılıyorsun. Eskiden böyle dar alırdık kotları ayol. Yatağa uzanıp, karnımızı iyice çeke çeke, ıkına sıkına fermuarını kapatırdık, hatırlamıyor musun? Ben de kilo falan almadım mesela ama 29 beden bir 501’im vardı eskiden. Ihlayıp tıslayarak içine girerdim. Sırf 29 bedene giriyorum hissiyle dolaşmak içindi bu. Sonra belim, kalçam falan morarırdı bunları giydiğimde. Zaten bu sıkılıkla bel üstünde de koca bir simit pörtler. Şekil şemal iyice kaçar. 30’a rahat sığsam da son birkaç yıldır germiyorum 31 beden alıyorum rahat rahat. Ohh püfür püfür".

Sonra giyinme odasını yeniden yerleştirdik. Tam göz önü yere birtakım sırt çantaları dizmiş. "Ruş, bu ne?", diye sordum.
"Şubat’ta Meksika’ya giderken kullanıcam bu sırt çantasını", dedi.
"Şubat’a daha çok var", diyip bir bavulun içine hapsettim çantayı.
"Az kullandığın şeyleri prime noktalara koymamalısın. Gardırop detoksu tamam ama yeni düzeni de mühim".

Sabaha kadar süren Ruş’un gardırop detoksu operasyonunda tam dokuz adet battal boy çöp poşeti torbası dolusu kıyafet attık. Atmadık aslında. Muhtaçlara verilmek üzere ayırdık. O kadar yorulmuştuk ki ayakkabılara sırayı getiremedik. Ruş, onları daha sonra elden geçireceğini iddia etti. Umarım yapmıştır.

Nedir sonuç? Ayakkabı dolabına detoks yaptın mı? Kaç ayakkabı çıkardın elden?

9 yorum:

Herbert dedi ki...

bir de bize uğrasan neler çıkar o dolaptan

Oyuncak Tren dedi ki...

Trinny ve Susannah yorumlu fotoğraf istiyoruz Hafiye Hanım!

İpekyol+Park Bravo+biraz bayık olmakla birlikte Atalar+tarz istersen Machka kalitesi ve kesimiyle boyu uzun da olsa, kısa da olsa Türk kadının kalçalı-göğüslü fiziğine uygun ürünler çalışıyor. Hele indirimi yakaladın mı, ooo süper.

Yesim Arpat dedi ki...

Ben Trinny Mrinny bilmem. TV dünyasından konuyla ilgili Tim Gunn'ı beğeniyorum ama gerçek hayatta Okan'ı tek geçerim.

Yazılarında bir gramer eğretisi görüp rahatsız olsam da, anlam bütünlüğünde bazen doz ayarı yapamasa da herkese en yakışan kılıkları o buluyor. Konusunun piri diyelim.

Oyuncak Tren dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Oyuncak Tren dedi ki...

Trinny+Susannah'nın sevdiğim tarafı her ikisinin de gayet kusurlu vücutları olması ve saklamayı bilmeleri. Mesela Trinny, kısa bacaklı ve koca popolu, ki bir çok Türk kızının sıkıntısı bu. Susannah ise, büyüklükleri ancak çeşitli meyveler emsal gösterilerek tarif edilebilecek göbek+göğüs ikilisine sahip (benim de dahil olduğum) gruptan. Tim Gunn, sıska bir abi, ne giyse yakışıyor zaten. :)

Aslında senin derdin, Amerikalılığın da getirdiği, safe+convenient'tan çıkıp daha renkli, daha güncel giyinmek ve bunun için de öyle saatlerce mağaza gezmemek. T+S tarzı bilgilere mağaza personelinin ihtiyacı var, donay deyince donatamayan onlar.

Bir diğer yorumum şu, dolabını temizlemen. Süper! Yalnız, Şöfalye sana, sen Şöfalye'ye haftada 7 gün kadın tutmuyorsanız, bu hatun en az 5 evden daha 2. el kıyafet alıyor. Ve en nihayetinde çalışan ve iyi para kazanan durumda bir çok temizlikçi. (Gerçi kocası hayırlı olup da double income olanını duymadım.) Bizim kadın, iki kızını da öyle anlı şanlı otellerde yılbaşı balolarına filan yolluyordu mesela. Verdiğin kıyafeti de beğenmese de, ihtiyacı olmasa da gene alıp, olmadı yakacak yapıyor.

Bu yüzden, artık, http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7470299&p=2 tarzı KKM'nin ya da çeşitli vakıfların 2. el bedava eşya mağazalarına bağışlıyoruz. Böylece temizlikçi kadın kadar kazanmayanlara ulaşıyor. Ben geçen yıl 1 yıldır giymediğim ve/ya 10 kilo vermeden giyemeceğim her şeyi böyle bir vakfa bağışladım. Çok eski, demodeyse zaten kimseye hayrı olmaz deyip, atıyorsun.

CLTK dedi ki...

Ben cok ozeniyorum boyle kilik kiyafet almaya ama hep useniyorum. Toplam 5 pantolum var ikisini son iki ay icinde surekli ayni seyleri giymekten baydigim icin aldim.

Bir de gecenlerde 10 sene once ozlemden yuruttugum hirka-i serifi hala giydigimi farkettim...

Ruty dedi ki...

Sozumu tutum. 15-20 cift ayakkabi gitti Homeless'lara. Sokakta uzun havali Ralph Lauren cizmelerle dolasan evsiz genc kizlar gorurseniz, bilin ki benden gitmistir (bana kucuk geliyorlardi).

Bu arada gardirop bosalinca eksiklerim ortaya cikti, alisveris krizine girdim. 2 tane daha tayt, 1 skinny jeans, 2 suveter elbise, bir suru Banana republic kazak, 3-4 cift cizme/bot, 2 adet de palto aldim. Durduramiyorum kendimi, imdaat!!

Hafiye sagolsun ama, stilim upgrade oldu. Noel zamani Baragiola kizlari bile biz baggy pantolonlara donmeni istiyoruz, bu skinny pantolonlari giyip bizi kiskandiriyorsun dediler:)

OzlemPansiyon dedi ki...

gruptaki gardırop detoksu süreci okan'ın bana el atmasıyla başladı.

genç yeteneklerin potansiyelleri açığa çıksını kendime destur edindim ya şu sıra, kılık kıyafete dair olan katı tutumumu bir kenara bırakıp izin verdim sıpaya. benden iyi 'öncesi' vakası bulunamazdı malum.

iki saatini ayırdı, ters yüz etti tüm gardırobu. üstüne de bir alışveriş. oldum size şahane bir 'sonrası'. şimdi herkes "okan, bize de bi el versen, gak guk".

millet de benim sevgili yaptığım için kendime çeki düzen verdiğimi sanıyor. repütasyonum iki paralık oldu resmen:)

ulen çltk, hırka-i şerifi hatırlattığın iyi oldu! bu yılbaşında hediyen bana yeni hırka almak; hatta hafiye sana yardımcı olur bu konuda. zira gözüme kestirdiğim bir tane var. aranızda anlaşın. bu yıl pansiyon'dan hediyesiz kimse giremez :)

Adsız dedi ki...

Hist hop, Hem Hafiye, hem de Pansiyon'dan "sonrasi" resimlerini bekliyoruz. Amanda Klubu'ne email olarak mi gonderirsiniz, yoksa Kodak'a falan mi koyarsiniz bilemem. Dak.