Pazartesi, Ekim 24, 2011

Yeterince İyi Anne

Geceden sabaha gugıllıyorum. Ha bire etrafımdaki annelerden dinliyorum. Her bilgi birbiriyle çelişiyor. Bu bebek/çocuk deneylerinin kanıtlanmışı var mı allah aşkına? Duruma göre, bebeğe göre, aileye göre, çevreye göre, ona göre, buna göre değişip duran bilgiler ve yorumlar silsilesi her biri. Birine uysan diğerinden gol yiyebileceğin endişesiyle vicdan azabına sürüklenirsin.

Evkadını olsaydım çocuğumla daha çok vakit geçirebilirdim, diyorum. E, bakıyorum. Kendini dünyanın en iyi annesi sanan evkadını annem beni her gün bir sebepten mutlaka pataklardı. Mantık yürütürsek keşke çalışsaydı da evden uzak durmak zorunda kalıp beni dövecek vakti bulamasaydı. Belki benden uzak kalmak zorunda kaldığı için suçlanır hiç dövemezdi. E, o zaman acaba ben daha iyi bir insan mı olurdum? Burada yazacak hezeyanım kalmaz mıydı?

Bazı adamlar tanıyorum. Dokuz kardeşiyle iki göz odada büyümüş. Çamurun içinde yarı aç yarı tok. Dayaksa alası var. Gel zaman git zaman bu adamlar kocaman patronlar olmuşlar. Anne babalarının resimlerini odalarına asmışlar. Hala anacım babacım der gözler doldururlar. O zaman acaba bu adamlarda Stockholm Sendromu mu vardır?

Tamam, benim annem çalışsaydı ya da o adamlar sendromsuz olsalardı belki daha daha daha olurduk. Ama kim ne derse desin ben buna inanmıyorum. Çocukluk travmaları hayata tutunma metodlarınızı keşfetmenizi sağlıyor. Örneğin, ben dayaktan ve akabinde sözlü tacizden kurtulmak için mutlaka evden ayrılmalıydım. Bu da ancak iyi bir üniversitede, uzak bir şehirde olabilirdi. Tek çıkışım oydu. Sevgi dolu bir ev hayatım olsaydı belki daha mutlu olurdum ama belki de şimdiye kadar aldığım yolu alamazdım.

Şimdi devir de akıllar da değişti. Ben de Jelibon’a motivasyon olsun diye bilinçli travmalar yaratamam. Cezadan kaçınma yerine mümkün olduğunca ödül sistemine geçicez mecburen. Ama bunun da günümüz şartlarında motivasyon değerinin düşük olduğunu sanıyorum.

Hem okuduğum her şey birbiriyle çeliştikçe kendime daha sakin şeyleri örnek almaya başladım. Serenity Parenting denen şey mesela. Tembel tarafımı okşadığından belki de tam bana göre. Koy gitsin demek değil bu elbette ama iki yaşından önce televizyon seyretse, az sebze yese, cinnetini çok sallamasam, sümüğü akarak dolaşsa, sayıları saymayı biraz geç öğrense Harvard’a gideceği varsa gidemez olmaz heralde. Sanki günümüz ebeveynleri olarak marjinal fayda katacak şeylere fazlaca yoruluyoruz gibi geliyor bana.
‘Mükemmel anne’ olma yerine ‘yeterince iyi’ olmak da iyi bir seçim.


• Çocuğunu sever ama bütün davranışlarını tasvip etmek durumunda değildir

• Çocuğu her istediğinde yanında olmak durumunda değildir

• Çocuğunun bütün kötü mod ve hislerine engel olamaz

• Kendisinin de birtakım ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçlar bazen çocuğununkilerle çakışabilir

• Bazen kendini kaybeder

• Durumu tartar ve kendine göre iyi kötü kararlar alır

• İnsandır ve hata yapabilir

• Hatalarından dersler alır

Aslında tüm bunlara isim verip kategorilendirmek bile kafa yorgunluğu. Annemler, anneannemler gibi olmak vardı. Sorgusuz sualsiz. Tartmadan biçmeden ebeveyn olmak. Rahatla biraz’a bile kural koymuş modern dünya.

2 yorum:

huysuz dedi ki...

güzel tespitler hakkaten.
sen kısa sürede çözmüşsün işi :)
ben 4 yılda şunu anladım ki; öyle sandığımız gibi her hareketimiz geri dönülmez travmalar falan yaratmıyor cücematiklerde.
ye, dua et,sev minvalinde takılmak en güzeli.

Adsız dedi ki...

Benim de ödül sistemi ile ilgili problemlerim var. Hayat yaptığın her iyiligi ödüllendirmiyor ki.Ödüllendirme gelecekte daha büyük bir hayalkırıklığı mi yaratır acaba. Cevrede dolaşan şımarık çocuklar beni hasta ediyor bazen. Bunların sonu ne olacak acaba diye düşünüyorum.Ama bunın karşılığı da biç takdir edilmeyen cocuklar mı olmalı. Övülmekten bile utanan bir birey haline getirmek de var işin diğer ucunda.Annelik nasıl bir ip cambazlığıdır yarabbi.