Çarşamba, Nisan 11, 2012

Küçük Çocukla Restoranda - 2

Geçen Pazar Şövalye’nin arkadaşlarıyla topluca çoluklu çocuklu pazar kahvaltısına gittik Moda Deniz Kulubü’ne. Harika bir mekan. Harika zenginlikte bir açık büfe. Denizin üstünde. Hava da güzel. Feci güzel her şey. Ama ben mutlaka yorulacağımızın farkındaydım. Şövalye’yle Jelibon’u ortaklaşa yönetmeye karar verdik. Önce ben hızlıca kahvaltımı yapacaktım. O sırada Şövalye Jelibon’a bakacaktı. Sonra Şövalye yiyecek, ben çocuğa bakacaktım.

Mekana ilk biz varmıştık. Ben kimseyi beklemeden görevime koyulup yiyeceklere yumuldum. Jelibon ilk dakikadan merdivenlere, terasa, masaların altına, üstüne, açık büfeye, nereyi gördüyse saldırdı. Çocuğa bakma görevinin tanımı da zaten çocuğu, saldırdıklarından uzaklaştırmaya çalışmak. Tabii takıntılı bir çocuğu taktığı şeylerden uzatmak çok güç. Bir yanım Şövalye’nin sakarlığına ve görmezden gelebileceklerine takıldığı için hızlı hızlı yiyorum ki Jelibon’a bakma görevini devralayım. Hem ben Şövalye’den daha sert davranabiliyorum Jelibon’a. Benleyken daha az tehlikeli oluyor o yüzden.

Mekanın canlı müziği başlayınca olay koptu ama. Yüksek bir platformdan oluşan sahnede duran piyanoyu Jelibon’un keşfetmesi fazla sürmedi. İlk yarım saat platforma tırmanamadığından sahne önünde ağlıyordu. Sonra sahnenin arkasına doğru bir yerde sahneye yaslanmış hoparlörleri merdiven olarak kullanmayı keşfetti. Böylece rahatlıkla sahneye çıkabiliyordu. Piyanistin yanına gidip tın tın tın tuşlara basmak tek derdiydi.

Piyanist ise daha sahne önünde ağlayan bir çocuğa kıllanıyordu ki çocuğu sahnede görmeye hiç dayanamadı. “Lütfen çocuğunuzu buradan alın” dedi durdu. İyi de güzel kardeşim. Alıcam da nereye alıcam? Bir salonun içindeyiz. Sahneyi de ortadan kaldırmadan bu çocuğun piyanoyu unutması çok zor.

Onu da anlıyorum. O bir sanatçı. Üstelik kader ona oyun oynamış ve onu sanattan anlamaz, değer bilmez çoluk çombalağın açık büfe homini gırtlaklıklarının arasında sanatını icra etmesine sebep olmuş. Ama bu “lütfen çocuğunuzu buradan alın” lafı beni çok ezdi. O ikazın altında gizli mesajlar vardı. Bana ‘köylü’, diyordu. ‘Kötü anne’, diyordu. ‘Çocuğuna laf geçiremiyorsun’, diyordu.

Ne diyorsa diyordu ama Jelibon bunlardan anlamıyordu. O gün en az yetmiş kez sahneye çıktı. Yetmiş kez onu sahneden indirdim. Kollarım ağrımıştı. Jelibon’un enerjisi dinmemişti. Sonunda kalkma saati geldiğinde içim mutlulukla doldu. Sahne önünden ayrılmak istemeyen Jelibon orada son bir cinnet geçirdi. Kendini yerlere attı. Öyle bir yapışmıştı ki yere, bildiğiniz kazımak gerekti kendini. Ağlamaktan gözyaşları sel olmuştu. Sümükleri halıya yapışmıştı, onu yerden kazırken halıdan uzaklaşan yüzü ile halı arasında iplikler halinde sümükleri esniyordu.

Eve vardığımızda evi manastıra çevirip dış dünyayla bağlantımızı koparmayı düşündüm. Telefonlarımız da çalmasın, maillerimiz de çalışmasın. Kimse bizi bir yere davet etmesin istedim. Şövalye’yle hemen büfeden tost söyledik bir de. O zengin açık büfeye 100 kaat para bırakmış olmamıza rağmen karşılığında ağır spor yapmış, aşağılanmış ve aç bilaç evimize dönmüştük.

2 yorum:

Banu Efe dedi ki...

Aaah, ah, hareketli ve merakli (hadi yaramaz da diyelim) erkek analarinin buyuk caresizligi:(
Bir de sakin cocuk analarinin ya da cocuksuzlarin aklindan geceni de okuyorsun ya o an “hic sınır koyamiyorlar cocuga, cik cik cik, vik vik vik”. Bir de simarttigini dusunenler var en sevdigim. Kardesim, ben koyuyorum o sınırı ama bu cocuk ha-re-ket-li. Boyle kesfediyor dunyayi, biraz acin, okuyun, ogrenin cok bildiginiz “sınır” konusunu. Piyano gormus orda, heyecanlanir tabii. “Evdeki zilofonun buyugu, vay anam” diye dusunmustur o an. Yuru be jelibonum ama anana da aci biraz. Hem agir iscilik, hem sinir bozuklugu. Ac kalmak, muhabete dahil olamamak da cabasi.
Neyse, herseyiyle bizi anlatiyor bu yazi. Aglama kismi haric, o da iki yasa kismetse!
Sevgiler

Adsız dedi ki...

En iyisi siz bakiciyla gidin heryere. Olmaz mi?

Bizimki daha simdiden saniye yerinde duramiyor. Uyumadigi her an, vucudunun her yani oynuyor. Titriyorum simdiden gelecegimizi dusundukce. Dak