Cumartesi, Eylül 29, 2012

Yuvaya Alışmak

Jelibon’un yuvaya başlaması biraz olaylı oldu. Başta Hayriye Hanım Jelibon’u her sabah yuvanın bahçesinde bekliyordu. Teneffüslerde Jelibon onu görünce kadıncağıza yapışıp ‘didices’ (gideceğiz) diye bağırıyormuş. Üstelik yuvada çok mutlu, çok uyumlu, çok oyuncu olmasına rağmen.

Ama zaten adamın olayı bu. Ona gitmek olsun. Bir yerde ne kadar mutlu, ne kadar eğleniyor olursa olsun birinden ‘gidelim’ lafı ya da tavrı görmeyiversin, hemen kapıda biter. Didices, didices, didices diye yüzlerce kez tekrar ede ede. Hem de o dakika anında ayakkabılarını falan giydirmeniz gerek yoksa ortalığı yıkar. ‘Ben de gitmek istooor’. ‘Ben de gitmek istooor’.

Bu anlamda babasının oğlu kendisi. Kurtlu ve gezenti. Devamlı değişik bir aktivite içinde olma ihtiyaçlı. Hayriye Hanım’la da çok uyumlular zaten o da, ikisi birden hayatta evde bulunmuyorlar. Akşama kadar sokak sokak, kapı kapı geziyorlar. Bazen Anne Şövalye bu duruma uyuz oluyor. Biraz evde dursun çocuk temiz temiz, titiz titiz istiyor ama nafile. Bizimkiler çingene modeller.

Geçen gün yine böyle Hayriye Hanım’a yapışmış, teneffüs bitip içeri girmelerine ragmen tutturuğu geçmemiş. Öğretmeni de biraz ikna etmeye çalışmış ama ‘ağlamakla bir şey elde edemezsin’ ve de ‘biraz kendi başına kal, sakinleş’ raconu gereği kendi haline bırakmış. Jelibon’un içerden gelen sesine dayanamayan Hayriye Hanım sınıfa dalıp, ‘yavruuum’ diye kapıp çocuğu çıkmış. Ağlatmayın oğlumu, diye de ses yükseltmiş.

Yuvanın psikologu neler yaptıklarını anlatmış. Bunun bir disiplin, ikna yöntemi olduğunu, Jelibon’un alışacağını falan anlatmış. Çocuk psikologu olduğunu ve bunun kitabının, ilminin böyle olduğunu söylemiş. Hayriye Hanım da "Siz okula gittiyseniz ben de 15 sene çocuk baktım," demiş. Yememiş.

Olay bana intikal edince yuvayla konuştum. "Jelibon bugün biraz arıza çıkarmış galiba", dedim.
"Hayır", dediler. "Jelibon’dan çok bakıcınız arıza çıkardı. Onu ikna edemedik."

Anlattı işte psikolog hanım yöntemini. Sonra da ‘Jelibon’un yuvaya alışma sürecinde şimdi maalesef başa döndük’ dedi. Bundan sonra her on dakikada bir Jelibon’u Hayriye Hanım’a götürüp ‘Merak etme, teyzen burada seni bekliyor. Burada güvendesin’ mesajı vereceklermiş. Jelibon yuvaya böylece daha kolay alışacakmış.

Yahu, dedim. Bizimki güven aramıyor, gezme arıyor. Bırakın Hayriye Hanım’ı, o sırada sokaktan geçen herhangi biri ‘gel gidelim’ dese gider bizimki. Ona gitmek olsun. Hayriye Hanım’ı görünce de aklına gitmek düşüyor. Öyle bakıcısına, anasına, babasına yapışık bir çocuk asla değil. En iyisi Hayriye Hanım’ın orada beklememesi, onun yuvadan çıkış saatine kadar ortamdan uzaklaşması.

Yok, dedi. İlim dedi, bilim dedi. Peki, dedim. Birkaç gün daha sizin dediğiniz gibi olsun ama bilin ki bu sürece sizin tarzınızda alışmayacak bu çocuk.

Nitekim dediğim gibi oldu. Hayriye Hanım artık Jelibon’u kapıdan bırakıyor. Bizimki kendi kendine içeri giriyor, ayakkabılarını değiştiriyor, sınıfına yollanıyor.Arkadaşlarıyla çok güzel oynuyor ve hatta da artık yuvadan ayrılmak istemiyor.

Bu çocuk yetiştirme denen şeyin zibilyon tane değişkeni var çünkü çeşit çeşit karaktere sahip çocuk var. Annesinden kopamayan kuzu da var, başına buyruk velet de var. Tek başına oynamayı seveni de var, yalnız başına çıldıranı da. Bazen Jelibon’la yeterince ilgilenemediğimi düşünüp onunla daha çok vakit geçirip mesela daha çok oyun oynamaya çalışıyorum. Benle iki oynuyor sonra suratıma bakmadan kendi başına bir şeye dalıyor. Onunla beraber oynamakta ısrar edersem de sinirleniyor. Bu duruma üzülecek ya da sevinecek bir şey de yok aslında. O sadece kendi gibi davranıyor. Ben de ona beni talep ettiği kadar müsait olsam yeterli sanki.