Cuma, Eylül 27, 2013

Motivasyon Aranıyor

Bir sene üzerinde çalıştığım proje patladı. Beraberinde hayalini kurduğum kariyer zıplaması da. Hiç zaman kaybetmeden ağır bir depresyona girdim. Yoldan yanımdan geçen insanları  durdurup ‘ben çok üzülüyorum’ demek istiyordum. Jelibon styla. O öyle derdi bir ara istediği bir şeyi yapmadığımda. “Ama ben.. Çott.. Üzüloorum”

Neye üzüldün desen, kariyeri ziteyim, derim. Bu tam öyle bir şey de değil. Bir senelik emeğim de. Kullanılmayan doğum iznim de değil.
Böyle proje göz göre göre patladı. Kazayı gördüm. Engel olamadım. Engel de olamazdım. Beni aşardı ama işte kontrolü kendimde sanma şuursuzluğumdan bir daha sınandım.

Depresyonun dibindeyken Gezi olayları başladı. Hazır evde çocuklardan uyku yokken sabaha kadar elimde telefon, ipad, devamlı twitterda gezindim. Paylaşılan linkleri okudum. İki kere Gezi’ye gittim. Gayler için yürüdüm. Bundan sonra bütün ezilmişler için tepkimi göstermeye söz verdim. Bu içinde bulunduğum ağır ruh halini hafifletmedi elbette. Başka bir forma soktu. Artık kendi ve ailesi adına, millet adına endişeli, uykusuzluktan beyni durmuş, günde üç saatini trafikte geçiren bir patetike dönüştüm.

Bu duruma da alıştım derken yaz tatilleri başladı. Çoluk çombalak hem anneanne hem babaanne yazlıklarından başka yerde paklanmayız derken az ama çok az kafamı dinlerim sandığım yerlerde kayınvalide ve anne hışımlarına uğradım. Jelibon’un yemek yememesi notoryus boyutlara ulaştığından ikisinin de şaftı kaydı. Kah bana kah Hayriye Hanım’a kestikleri biletlerden gına geldiğinde kayınvalideyle itişmeyi totom yemedi ama anneme güzel patladım.

Dedim ki toton yiyorsa şu çocuğa dil, öğret matematik öğret. Olmadı okul parasını öde. Varsa yoksa ne yedi, ne yemedi. Zıkkım yesin. Ya da yemesin. Bir şey yemesin. Ölmez heralde, napiym.

Şövalye her sene iş değiştirdiğinden yaz tatili yapamaz. O yüzden ona haftasonları gitmeli gelmeli, bana arada gitmeli gelmeli 5 kişilik aile düzeneğinde 35 tane uçak bileti almışım. Toplanın gidiyoruz demeyi totom yemedi. Bağırdım bağırdım gidip arka odaya kitap okumaya çalıştım. Okurken Jelibon geldi. “Anne, biz nere gidoorus?” diye sordu. Verdiğin hiçbir cevabı beğenmeyerek milyon kere sormaya devam etti. Duymak istediği ‘hadi dışarı çıkalım, akülü arabanı sür’ idi cevabı. Oraya gelinceye kadar nere gidooruz, nere gidooruz.

Akülü arabasını 500 metre sürdükten sonra sıkılıp ben binmiycem, sıkıldım da der. Hava gölgede 45 derece olan Adana Ağustos’unda o 40 kiloluk arabayı ittire kaktıra eve geri götürmek bana düşer. Totomu koyar koymaz başka bir problem çıkar. Mesela Planters bunun bir oyuncağıyla oynadığı için yarım saat ağlar. Ağlamasından Planters da ağlar. Hadi yine dışarı çıkarız ki bu senfoni dinsin. Bu sefer çocuk havuzunda oradan atlama, buradan patlama Jelibon diye boğaz patlatırım. 3 saat havuzdan çıkmayan Jelibon ertesi gün muhakkak kusar, ishal olur. Hani derseniz ki Hayriye Hanım , anneanne falan ilgilenseydi. Jelibon ‘anne yapsıııın’ diye kendini yerlere atarken bu pek mümkün olamadı. Anne sürsün. Anne yıkasın. Anne oynasın.

Yazmiyim daha fazla bu moktan geçen yazı. Eylül gelsin, ofise dönünce yerdeki halıfleksleri öpücem, diye diye çok şükür yaz bitti.  Velhasıl bu bitiklikte yazı da yazamadım.
Zaten yazacak bir gözlemim de kalmadı. Genellikle dünyadan bihaberim. Bir şeyler okumaya vaktim yok. Pansiyon eve kapandı. Yonc da manita yaptı. Benle görüşen, beni besleyen de kalmadı. Çocuklarla hayat kısmı kaldı bir tek harbi ilginç olabilen. O da benim okur kitlemi açmıyor. Zaten o konuda ne yazsam linçe gidiyorum. Alkış da yok. Sıkıcı yani. Yazma motivasyonumu kaybettim. Bulmaya zorlamaya karar verdim işte. Bakalım. Kısmet.