Cuma, Aralık 15, 2006

Compare & Contrast'i Önce Kendine Yapsın

Özlemli günleri açtık bakalım. Bazı halleri çok değişmiş. Bazıları ise hiiiç mi hiç değişmemiş.

Aynılıklara değinirsek, mesela, günlerce banyo yapmadı şapti. Kırmızı polar pijamasıyla yuvarlandı gecesi gündüz, gündüzü gece. Ev yine pansiyon. O yine assolist. Bıcır da bıcır da bıcır. Gelenlere tokat, ardına iki kahkaha. Hadi sen bittin. Mesela kapı çalıyor. Kalkıp açmaya dahi üşeniyor. Ben inat, o üşengeç. Bakışıyoruz. Kapı uzuuun uzun çalıyor. Biz hala bakışıyoruz. Ben açmam, sen aç. Niyeeaah. Bu koltuk çok rahat.

Geldi ya. Gelir gelmez sağlıklı hayatı boşladık. Namlı'dan Pansiyon'a siparişler başladı. İkincisinde tuttuk kolundan zorla bizzat Namlı'ya götürdük. Çok nazlandı ama geldi. En sıkı müşterileri olmasına rağmen sadece sesinden tanınıyor ortamda. Yüzünü bilen yok. Sonra, ne bileyim, sporu bıraktım; sigaraya başladım gibi bir şey oldu. Beni de daha bir hafiye yapıyor. İz sürüyoruz sabah kadar. Sabaha kadar yokluğunda ne oldu, niye oldu, bundan sonra ne olursa neler olur, diye konuş allah konuş, uhuuu. Şövalye şaşkın. Beni prenses peri sanmayı artık bırakmış olmalı.

Değişen şeyler de yok değil. Az ama çok dumur edici gelişmeler var. Mesela, gecenin bir vakti müsaade isteyip istirahate çekiliyorum. Küllükler taşmış, eve-sipariş torbalarından köpükten yemek kutuları, peçeteler, boş kola şişeleri, cips ambalajları sarkmış. Öyle bırakaraktan. Sabah bir bakıyorum ortalık pırıl pırıl. İşi olmadığından böyleymiş. Pek de neşeli. Çalışmaya da hevesli gözüküyor. Bu kısmına hala şaşkınım, bakın. Ne seyahatmiş, allahım! Kaloriferleri kısık, evi Amerikalı soğukluğunda tutmama dahi şikayetlenmiyor. Kırmızı poları daral getirtiyor. Donuyla, tişörtüyle ateşli ateşli oturabiliyor. Kanı mı ısındı, nedir?

Hiç yorum yok: