Haftasonu Esincan burdaydı. Herkes hararetle soruyor. Ne yaptınız, ne yaptınız, diye. Ayol biz ne yaparız? Sadece laklak. Kızcağız bir çarşı pazar ve hatta ev kılığıyla geldi. Tabii ki sırt çantasında kokoları vardı ama değiştirmeye fırsat ve de ihtiyaç olmadı. Biz süklüm ve de püklüm halimizle pek koko ortamlarda yemeğimizi yedik. Eve gelip muhabbete devam ettik. Esincan, Düella, Çıtır, Şövalye ve ben. Sabahlara kadar konuşacak ne buluyorsunuz diyenlere cevap niteliğindeydi muhabbet. Ölüm, din, felsefe, quantum fiziği, cinsellik, kıskançlık, sufizmden tutun signature’ımız olan karakter ve durum analizlerine kadar her şeyden bahsettik.
Eve girdiğimizde önce ev pek bir sessiz gelmişti. Televizyonu açıverdim sessizlik kırılsın diye. Zaplarken de TRT 4’te bir Sanat Müziği konserine denk geldim. Tanıdık bir şey çalıyordu. Orada bıraktım. Fonda radyo sanatçıları şarkılamaya devam etti. Arada Boş Çerçeve şarkısı çaldı. Aaaah, olduk. Hülya Koçyiğit miydi, Filiz Akın mıydı bunu hıçkıraraktan söyleyen falan derken yine dikkatimiz muhabbette yoğunlaştı. Derken derken TRT 4’te İstiklal Marşı başladı. Kapanış niyetine. Yani 15-20 yıldır bu sahneyi gördüğümü hatılamıyorum. Kimse hatırlamıyor. Dumur olduk, ekrana kitlendik. Hala 24/7 olmayan kanal mı var? Varsa da İstiklal Marşı’yla mı kapanır?
Marşın klibi değişmiş. Eski klipte Anıtkabir önünde açıklı koyulu üniformalarıyla askerler bayrak taşırdı. "Tüfeeeeek omza! Selaaaaaam dur! Çeeek!" derler ve marşla beraber getirilen bayrağı göndere çekerlerdi. Yeni klipte askerlerin bayrak töreni yok. Dalgalanan bayrak önde, arka fonda Anıtkabir, Millet Meclisi, Atatürk resimleri gibi görüntüler akmaktaydı. İstiklal Marşı bitince yine aynı sürekli dııııt sesiyle beraber ekranda o damalı karenin içinde yine damalı dairenin olduğu görüntü çıktı.
Dumuru atlattıktan sonra televizyon nostaljisi muhabbeti başladı. Teknik arızadan dolayı ekrana giren necefli maşrapayı hatırlayıp hatırlamadığımızı sordu Esincan. A, evet evet. Necefli maşrapa.
Çıtır anlamadı. "Ne, ne, ne?" diye sordu. Biz de kelimeleri duymadı sandık. Tane tane "Necefli maşrapa" diye tekrarladı Düella.
Çıtır da “Yahu tamam da, necef neee, maşrapa ne? Ne diyorsunuz siz?” diye sorduğunda yerlerde bulduk kendimizi.
Esincan açıkladı. Necef, boncuklu moncuklu süsler işte. Maşrapa da metalden sürahi gibi bir şey.
Yani şimdi bu 80’li oğlanla aramıza kuşak mı girdi, bilemedik. Maşrapayı hatırlamaya yaşı tutmadıysa bile dedemin ’filhakika’, ’veilla’ falan diyerek konuşmasında yaşadığım gibi hisler mi yaşadı? Zamanında Türkçe derslerinde her ders yılının ilk haftasının değişmez konusu olan İstiklal Marşı’nın anlamının çözümlemesi gibi dersler mi gerektirdi bu durum?
Ben çok severim şiir çözümlemesini. Hafiyelik icabı. Bir fihristimiz olurdu bu Türkçe derslerinde bilmediğimiz kelimeleri yazmak için. Okul başlarken kırtasiye alışverişine de dahil olan. İstiklal Marşı nerede Osmanlıca’ya dokunduysa fihristte baş harfinin olduğu sayfada bir açıklaması olurdu.
Garp = Batı
Afak = Ufuk
Serhad = Sınır
Dünyada hepi topu 60 yıl öncesine ait metinlerini elinde sözlükle takip eden başka millet var mıdır acaba?
Eve girdiğimizde önce ev pek bir sessiz gelmişti. Televizyonu açıverdim sessizlik kırılsın diye. Zaplarken de TRT 4’te bir Sanat Müziği konserine denk geldim. Tanıdık bir şey çalıyordu. Orada bıraktım. Fonda radyo sanatçıları şarkılamaya devam etti. Arada Boş Çerçeve şarkısı çaldı. Aaaah, olduk. Hülya Koçyiğit miydi, Filiz Akın mıydı bunu hıçkıraraktan söyleyen falan derken yine dikkatimiz muhabbette yoğunlaştı. Derken derken TRT 4’te İstiklal Marşı başladı. Kapanış niyetine. Yani 15-20 yıldır bu sahneyi gördüğümü hatılamıyorum. Kimse hatırlamıyor. Dumur olduk, ekrana kitlendik. Hala 24/7 olmayan kanal mı var? Varsa da İstiklal Marşı’yla mı kapanır?
Marşın klibi değişmiş. Eski klipte Anıtkabir önünde açıklı koyulu üniformalarıyla askerler bayrak taşırdı. "Tüfeeeeek omza! Selaaaaaam dur! Çeeek!" derler ve marşla beraber getirilen bayrağı göndere çekerlerdi. Yeni klipte askerlerin bayrak töreni yok. Dalgalanan bayrak önde, arka fonda Anıtkabir, Millet Meclisi, Atatürk resimleri gibi görüntüler akmaktaydı. İstiklal Marşı bitince yine aynı sürekli dııııt sesiyle beraber ekranda o damalı karenin içinde yine damalı dairenin olduğu görüntü çıktı.
Dumuru atlattıktan sonra televizyon nostaljisi muhabbeti başladı. Teknik arızadan dolayı ekrana giren necefli maşrapayı hatırlayıp hatırlamadığımızı sordu Esincan. A, evet evet. Necefli maşrapa.
Çıtır anlamadı. "Ne, ne, ne?" diye sordu. Biz de kelimeleri duymadı sandık. Tane tane "Necefli maşrapa" diye tekrarladı Düella.
Çıtır da “Yahu tamam da, necef neee, maşrapa ne? Ne diyorsunuz siz?” diye sorduğunda yerlerde bulduk kendimizi.
Esincan açıkladı. Necef, boncuklu moncuklu süsler işte. Maşrapa da metalden sürahi gibi bir şey.
Yani şimdi bu 80’li oğlanla aramıza kuşak mı girdi, bilemedik. Maşrapayı hatırlamaya yaşı tutmadıysa bile dedemin ’filhakika’, ’veilla’ falan diyerek konuşmasında yaşadığım gibi hisler mi yaşadı? Zamanında Türkçe derslerinde her ders yılının ilk haftasının değişmez konusu olan İstiklal Marşı’nın anlamının çözümlemesi gibi dersler mi gerektirdi bu durum?
Ben çok severim şiir çözümlemesini. Hafiyelik icabı. Bir fihristimiz olurdu bu Türkçe derslerinde bilmediğimiz kelimeleri yazmak için. Okul başlarken kırtasiye alışverişine de dahil olan. İstiklal Marşı nerede Osmanlıca’ya dokunduysa fihristte baş harfinin olduğu sayfada bir açıklaması olurdu.
Garp = Batı
Afak = Ufuk
Serhad = Sınır
Dünyada hepi topu 60 yıl öncesine ait metinlerini elinde sözlükle takip eden başka millet var mıdır acaba?