Kafayı kırıcam sanıyorum. Arada bir arabanın radyosundan bir adam konuşuyor ve o esnada radyonun dijital ekranında ‘traffic’ yazıyor. 100 kelimelik Almancamla trafik raporu verdiğini anlıyorum ama yani radyo dinlemezken, CD dinlerken ve hatta hiçbir şey dinlemezken dahi eleman hobarey diye dalıyor. O diil. Bazen irkiliyorum. Bu trafik anonsu isteğe bağlı değilmiş. Hangi yöne gittiğini tespit eden akıllı sinyaller sana önündeki yol durumunu anlatmak zorundaymış. Luzern’den Basel’e yol yaklaşık iki saat sürdü. Bu abi de en az 10 kez bize seslendi. Rahatsız oldum. Rahatsız olduğuma şaşırdınız, di mi? Benim gibi bir plan-program karıncasının nasıl olur da böyle bir şeyi sevemediğine takıldınız.
Hani yani trafik spikerini zaten anlamıyordum. Almanca konuşuyordu. Dolayısıyla yemyeşil dağların arasından yağ gibi bir asfaltta ilerlerken dinlediğiniz müzik içinizi göklere çıkarırken ayarsızca araya girilmesi pek hoş olmuyor. Ama bir şey daha var ki, seyahatteyken hiçbir şeyi planlamıyorum. Kur paritesini bilmeden, kalacağım oteli bilmeden ve hatta uçakta yerim olup olmadığını dahi bilmeden seyahatlere çıktığımdan böyle rastgele hali pek bir benimsedim. Planlamam gerektiğinde de o kadar daralırım ki yola çıkmaktan bile vazgeçebilirim - ki vazgeçtiğim çok oldu öyle son dakika havlu atıp bavullarımı lanetleyerek eve geri geri sürüklerken. O yüzden tatil planlayıcısı olmam, entegre olurum ancak. Nereye olursa oraya da giderim. Hiiiiç problem değil.
Eskiden ofisteki dünya haritasına gözümüzü kapatıp parmak basardık. Nereye konduysa oraya gitmek üzere. Bir keresinde de sular kesilmişti de tuvaletler iptal olmuştu. Eve erken gidebilirsiniz demişlerdi. Cuma günü öğlendi. A, ne iyi fırsat diye havaalanına gitmiştik. Nerede boş koltuk varsa o uçağa binerek. Brüksel mi? Olur. Yanımda bir minik hanım çantası. Dokuz saat uç, bir gün bir gece gez toz, dokuz saat geri dön. Bi keresinde de Gözde’yle Vegas’a gidiyorduk. Vegas kapısında bekliyoruz alanda. Sonra uhuu bir dünya şey çıktı, Vegas’ı beklemeyelim dedik de Boston’a gittik. Daha sonbahardı. Bizde tişörtler vardı. Boston’da kar yağdı.
İşte ben de aslında hiiiiç de göründüğü gibi olmadığını anlatma derdine düşmüş bir insan oldum. En derininden bir magazin gülü. En namuslusundan bir pavyon kadını gibi de denebilir.
Basel de sevimli bir yermiş bu arada.
9 yorum:
adi hafiye! o vegas ucagina binseydiniz benimle bulusacaktiniz, unuttun mu?
bir hafta oldu
yazmayacaksan kasmayalim bu linki artik
Annecim, başımda bin tane iş var. Akşama Bodrum'a gidiyorum. Ptesi dönmece. Salı Dubai. Gün boyu toplantılar. E, ben yazmak istiyorum tabii ama bi fırsat olmadı. Siz de biraz anlayış yapın ama.
hafiye teyze, istersen sen kalk ben yazam, cebine findik fistik atam...
gunlerden birgun bizimkilerle iste denverdayiz, gozumuze kucuk bir pub carpti, ama icimden sanki orada sevilmeyez hissiyatina ragmen girelim dedik. Iceri girdigimizde icerideki orta yasi bayagi bir gecmis iki kisi ve orta yasli bir barmen vardi. Bostondan arkadasim zenci ama kisa boylu Philips 'hey guys' dedi bunlara, ama hic tinmadilar bile. Icimden hemen 'memleketim memleketim' diye gecirdim, biz de olsa boyle mi olurdu, mesela gecen yaz bibilerle birlikte Bodrumun koylarini gezerken, mistik bir o kadar da otantik ve rustik bir cafeye rastgelmistik. Rastgelmemizle iceri dalmamiz bir olmustu, iceride dantelli oyali tulbenti olan teyze bize hemen 'turkish' cafe yapmisti. Iste o an hemen dudaklarimdan su sozler dokulmeye baslamisti: 'cemberimden gul oya, gulmedim doya doya ...'
Denverdaki bu bardaki flashback oldu bana yani, philips (zenci ama kisa boylu) bana tuhaf tuhaf bakmaya basladi,hemen kendimi toparladim, adamin suratina 'al beni kiyamam seni' demisim yanlislikla. Yerin dibine girdim sanki... Soran ve tuhaf bakislari altinda ona 'let me say somefing' dedim, o da 'what?' dedi, ben dedim ki 'Denver, the last dinozor'...Philips birden kafam kadar agzini sonuna kadar acarak gulmeye basladi...'yeah, man' dedi.
What degil Vat andaslik numarasi...
tamam tamam zirlama hemen, bekleyecez artik bikac gun, naapalim. Bari uc-bes Bodrum fotosu yapistir suraya donuste de gozumuz gonlumuz acilsin!
Ali kaybettin beni ya.. ozellikle de son paragrafta..
What?
Hafiyem canim, ne guzeldi o Vegas-yok Boston dilemmasi, son anda Boston'da kalacak yer ayarla, atla ucaga :-)
Cok ozledim seniiiiiiii!
rusen, senin misirdan aldigin kupayla cay iciyorum simdi, cok guzel olmus cay, eline saglik...
Afiyet olsun Alicim.. Yarasin. Ne zaman istersen gel caya, beklerim.. Yengeyi de getir.
Yorum Gönder