Birazdan Şövalye'yle Adana'ya gidiyoruz. Şövalye Peder'in elini öpücek. Ön kız isteme seremonisi yaşanacak. İyi niyet sembolü madlen çikolatalarını sunacak. Lakin annesi ona Bebek'teki badem ezmecisinden kilosu trilyon olan badem ezmelerinden almasını söylemiş. Hani bir İstanbul dokunuşu da olsun diye. E, bizimkiler sevmez ki badem ezmesi. Ben de sevmem. Ne Bebek'tekiniiii ne Emek'tekini. Anne Şövalye ona güzel giyinmesini ve traş olmasını da salık vermiş. Ya boşver dedim. Zaten hava 42 derece. Ne Bebek'e inecek takat var ne traş olacak ne güzel giyinecek. Öyle gel. Bizimkiler takmaz, diyorum. Pek inanmıyor. Kuşkucu yaklaşımı devam etmekte.
Şövalye aristokrat aileden beyaz bir oğlan. Türkler ne kadar aristokrat olabilirse o kadar, elbet. Yalnız var işte ailesinde sefirler, paşalar, eski İstanbulluluklar. Anadolu'ya ancak dağa çıkmaya, motorsiklet turuna, yamaçtan uçmaya gitmiş. Endişelerinde haklı mı ne? Anacım, haftalardır bunu korkutmuşlar. Adanalılar şöyledir, Adanalılar böyledir diye. Hepsi de hırt kırt şeyler. At, avrat, silah üçlemesini slogan yapmış bir babadan tutun, kızına yamuk yapılırsa peşine salınacak Conolar'a kadar. Evet ya, Conolar! Bilir misiniz Conoları? Ben bilirdim de unutmuşum. Çok yıl oldu hikayelerini duymayalı. Şövalye sordu geçen gün arabada. Siz Cono musunuz, diye. Neee, olmuştum. Sen nerden biliyorsun? İş arkadaşlarından duymuş. Aşiretmiş. Belaymış.
Conolar, aslında Çingenedirler. Mübadele yıllarında Romanya'dan, alın bunlar Türk diye bize çakılmış bir aşiret. Conolar köken olarak Çingeneler ancak Çingenelerden farklı bir yaşam tarzları vardır. Kendi içlerinde kuralları vardır. Tam Çingene değiller, tam da saf değiller; bir karışımdırlar. Saf Çingenelerde hırsızlık yoktur ve belirli bir inançları vardır. Çoğunluğu cahil değil, okuma yazma bilir ancak Conolar için hırsızlık bir yaşam biçimidir. Conolardaki evlilikler de Çingenelerinkinden farklı. Çingeneler mesela asla küçük kız çocuğunu evlendirmez. Conolar 9 yaşına gelmiş kızlarını evlendirebilir. Conolar şehirlerde ve yerleşik bir hayat sürerler, kendilerine özgü bir dilleri vardır. Çingeneler geldikleri bölgelerin dilini konuşmalarına karşın Conolar Bulgarca–İngilizce–Türkçe karışımı farklı bir dil konuşurlar. Tam bir haydutturlar. Geçenlerde bizimkilerin bahçesinde, bekçinin oturduğu evin damından güneş enerjisinin deposunu ve solar panellerini söküp bir güzel pikapa yerleştirirken yakalanmışlar. Bekçi pikaptan aletleri indirtir. Bir depoya kilitler gider. Birkaç saat sonra döndüğünde deponun kapısı kırılmıştır ve enerjinin yerinde yeller esmektedir. Bir keresinde de iyilik olsun diye yol kenarında bekleşen Conoları traktörüne alır. Römork kısmına doluşan Conolar gidecekleri yere kadar giderler. İndiklerinde bekçinin evine erzak olarak aldığı çayı, şekeri, mercimeği falan da götürmüşlerdir. Conoların çoğunun kimliği yoktur. Okula, askere falan gitmezler. Devlet bulduğu yerde bunları kimlik sahibi ediyor aslında. Buldukları yer de çoğu zaman karakol elbet. İlk kimliklerini, vatandaşlık numaralarını falan nezarette alıyorlar yani.
Neyse işte, ben de bozmadım durumu. Evet, dedim. Yamuğun olursa salarım Conoları peşine. Hazır korkmuşken biraz elimi kuvvetlendirmekte fayda var.
Şövalye aristokrat aileden beyaz bir oğlan. Türkler ne kadar aristokrat olabilirse o kadar, elbet. Yalnız var işte ailesinde sefirler, paşalar, eski İstanbulluluklar. Anadolu'ya ancak dağa çıkmaya, motorsiklet turuna, yamaçtan uçmaya gitmiş. Endişelerinde haklı mı ne? Anacım, haftalardır bunu korkutmuşlar. Adanalılar şöyledir, Adanalılar böyledir diye. Hepsi de hırt kırt şeyler. At, avrat, silah üçlemesini slogan yapmış bir babadan tutun, kızına yamuk yapılırsa peşine salınacak Conolar'a kadar. Evet ya, Conolar! Bilir misiniz Conoları? Ben bilirdim de unutmuşum. Çok yıl oldu hikayelerini duymayalı. Şövalye sordu geçen gün arabada. Siz Cono musunuz, diye. Neee, olmuştum. Sen nerden biliyorsun? İş arkadaşlarından duymuş. Aşiretmiş. Belaymış.
Conolar, aslında Çingenedirler. Mübadele yıllarında Romanya'dan, alın bunlar Türk diye bize çakılmış bir aşiret. Conolar köken olarak Çingeneler ancak Çingenelerden farklı bir yaşam tarzları vardır. Kendi içlerinde kuralları vardır. Tam Çingene değiller, tam da saf değiller; bir karışımdırlar. Saf Çingenelerde hırsızlık yoktur ve belirli bir inançları vardır. Çoğunluğu cahil değil, okuma yazma bilir ancak Conolar için hırsızlık bir yaşam biçimidir. Conolardaki evlilikler de Çingenelerinkinden farklı. Çingeneler mesela asla küçük kız çocuğunu evlendirmez. Conolar 9 yaşına gelmiş kızlarını evlendirebilir. Conolar şehirlerde ve yerleşik bir hayat sürerler, kendilerine özgü bir dilleri vardır. Çingeneler geldikleri bölgelerin dilini konuşmalarına karşın Conolar Bulgarca–İngilizce–Türkçe karışımı farklı bir dil konuşurlar. Tam bir haydutturlar. Geçenlerde bizimkilerin bahçesinde, bekçinin oturduğu evin damından güneş enerjisinin deposunu ve solar panellerini söküp bir güzel pikapa yerleştirirken yakalanmışlar. Bekçi pikaptan aletleri indirtir. Bir depoya kilitler gider. Birkaç saat sonra döndüğünde deponun kapısı kırılmıştır ve enerjinin yerinde yeller esmektedir. Bir keresinde de iyilik olsun diye yol kenarında bekleşen Conoları traktörüne alır. Römork kısmına doluşan Conolar gidecekleri yere kadar giderler. İndiklerinde bekçinin evine erzak olarak aldığı çayı, şekeri, mercimeği falan da götürmüşlerdir. Conoların çoğunun kimliği yoktur. Okula, askere falan gitmezler. Devlet bulduğu yerde bunları kimlik sahibi ediyor aslında. Buldukları yer de çoğu zaman karakol elbet. İlk kimliklerini, vatandaşlık numaralarını falan nezarette alıyorlar yani.
Neyse işte, ben de bozmadım durumu. Evet, dedim. Yamuğun olursa salarım Conoları peşine. Hazır korkmuşken biraz elimi kuvvetlendirmekte fayda var.