Pazar, Ağustos 26, 2007

Açıklamalar

İşi bırakmam beni yakinen tanıyanlara sürpriz olmadı. Bir senedir anlatıp durduğum bir hikaye hayata geçti sadece. Öyle işimde yaşadıklarım canıma tak etti de lanet olsun dedim de yumruklu istifamı koydum masaya da, üstüne de tripli son iki haftamız başladı gibi bir durum ASLA yok. Kimseyle dargınlığım, gıcığım falan da yok. Görünüşe göre yorumcular benden daha çok alındılar üstlerine. Durumu bilmeyenler için yavaaaş yavaş anlatıyorum:

14 ay önce yedi yıl yaşadığım Amerika’dan döndüm ve ilk kez Türkiye’de bir kurumda çalışarak yaşamaya başladım. Başıma gelecekleri dönenlerden, yaşayanlardan, genç yaşımdaki staj mtaj, mülakat deneyimlerimden az biraz duydum, dinledim, hatırladım. Ben işini hayatı yapmayan bir insan olmuşum. Hiçbiri tomadı açıkçası. Yani döndüğümde baktım ki yerli yeni işimin bir makine düzeni yoktu; planlaması, stratejisi, toplantısı, giyimi kuşamı, ofis dinamikleri, performans tanımı ve değerlendirmesi, herşeyi ama kurumsal hayata ait heeer bir şeyi bambaşkaydı. Kaotikti. Bu kaosun da bir düzeni olduğunu ve kendinizi çok da zorlanmadan teflon kıvamına sokabileceğinizi unutmayın sakın. Zaten son birkaç yıldır kurumsal hayatın yalan olduğuna, ofiste yaşananlara takılmanın akla kar bir şey olmadığına, işi özel ve sosyal hayatınıza da konuk edecek kadar sahiplenmenin getirisinin çok marjinal olduğuna ve bu arada iş üzerinden kendinizi tanımlamamak gerektiğine ermiştim. Bu erginliğe vardığınızda zihniyetiniz ne menşeili olursa olsun her ülkenin her kurumsal ortamında mutlu olabilirsiniz. Aynı durumu başkaları ‘hırslı olmamak’, ‘beklentileri olmamak’, ‘loser olmak’, ‘aldırmamak’, vs şeklinde de tanımlayabiliyor; fakat hırs, beklenti, kazanmak-kaybetmek, aldırmak-aldırmamak gibi ifadelerin de Hafiyece’de tanımları farklı.

‘Amerikan’ zihniyetli birinin kaos düzende dikiş tutturması zordur ve hatta zaman zaman trajikomik sahnelere dahi yol açabilir. Bunu bilen iş insanlarının bu tiplere kuşkuyla yaklaştıkları da bir gerçek. Bana da öyle bakıldı önceleyin. Zaman içinde ‘tuhaf bir hatun ama kafa bir tipe benziyor’a terfi ettim. Hafiye zihniyeti orijinden bağımsız. Sadece gözlesin, öğrensin, bunlar içini kıpırdatsın, bunlar ona yetsin zihniyeti ve şu da bir gerçek ki Türkleri gözlemlemek Amerikalıları gözlemlemekten çoook daha eğlenceli. ‘Bakın da gülün hallerine’ anlamında söylemiyorum. Daha çok aksiyon var bir kere. Daha çok kan, ter, gözyaşı var. Drama dozu daha yüksek. Bir keresinde Amerika’da, hiç hatırlamıyorum neye üzülmüştüm ofiste, gözlerim dolmuştu da tuvalete kapatmıştım kendimi, orda sessiz sessiz üç dakikada iki damla dökmüştüm. Sonra hiçbir şey olmamış gibi çıkıp masama dönüp işimi yapmıştım. Burada rahat rahat ağladığımdan değil (hala beceremem herkesin içinde ağlamayı), ama ofis ortamında ağlayan, cinnet geçiren, tersine neşe krizine de giren insanlar var ki seyirlerine doyulmuyor. Onlar gibi direksiyonu duygularıma bırakmayı ne çok isterdim. Bu kontrollülüğü mesela -Amerika’dan mı kaptım yoksa doğuştan mı vardı hiç bilemiyorum- burada da çok güzel kullanabilirsiniz. İfadesiz suratla, sabit ses tonuyla konuşmanız gereken ve pattadanak değil de büyük lafı çiğneye çiğneye yumuşatarak konuşmanız gereken pazarlık ortamları için nimet olursunuz mesela.

Neyse, dönmek isteyenlere iş ortamına dair biraz nasihatlar verdim ben de kendimce. Bir önceki yazımda söylemek istediklerimin yorumlarda çok farklı anlaşıldığını ve hatta en son bir hakaretimsi yorumdan sonra o yazıyı çekmek durumunda kaldım. Kimseye öfkem yok. Eski işyerimle köprüler yakarak ayrılmış da değilim. Serinim yani. Lütfen siz de öyle olun. Kaldı ki yeni işim hazır bile. Neredeyse hazır yani. Kesinleşince bildireceğim.

***
Bir diğer konu da şu ki bu yazıları beni şahsen de tanıyan ve fakat dünyanın dört bir yanına dağılmış bulunan çekirdek kanka grubuma yazıyordum. Hatta da ilk formatı her kankanın kendi post’unu yazabileceği bir platform şeklindeydi. Sonra baktım benden başka yazmaya iştahlı kimse yok, bugünkü haline dönüştü. Kanka grubumu okur kitlem diye düşündüğümden biraz özel hayatımı da seriyor olabilirim. Bunda bir sakınca görmüyorum. Dışarıdan da takip edilmeye başlandığımı farkedince gerçek isimler yerine lakaplar kullanarak devam ettim. Yazı yazarken o kadar keyif almaya başladım ki uzun zaman yazmadığımda kaşınmaya başladım. Yeni işimden dolayı önümüzdeki günlerde yazılarımı, blogu ve hatta daha başka yeni denemelerimi yapısal değişikliklerden geçirmeye ve geliştirmeye vaktim kalacak diye umuyorum. Hatta yeni işimi biraz da o yüzden istedim.

Böyle yani. Herkese iyi Pazarlar!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

sekercigim,
uzuldum. isten cikmana degil de iste mutsuz olmus olmana. sen kolay pes etmezdin. ben de sen gittiginden beri hep acaba turkiye mi diyordum ama senin bu kadar cabuk isten cikmis olman bana iyi bir ders. ben oturdugum yerde oturayim en iyisi..
sukun

Adsız dedi ki...

simdi "sukun"... boyle hafiye isten cikti diye TR'ye donmeyi erteleme bence. bu isten cikar, bir baskasinda mutlu olur, bilinmez ki bu... neyse, tabii bu senin kendi kararin, bana ne oluyorsa...

hakareti yazan yorumcu kimmis, onu bir bulusup aramizda dovelim. adres ve mekan versin bize...

hafiye senin de yeni isin hayirli olsun. ne oldugu konusunda biraz daha bilgi verirsen seviniriz.

ayrica turkiye'deki is ortami konusundaki fikirlerin de yardimci oldu, ama bu blogu okuyan ve turkiye'de calisan diger yorumcular da kendi izlenimlerini yazarlarlarsa sevinirim. bilhassa hafiye'nin bahsettigi su "kaos" konusunda...