Cumartesi, Eylül 29, 2007

Kontrol Kaybı

Acılarımdan bir demet sunmak istemem ama hayat söylenmeden geçmiyor. Şifayı kapmışım bir yerde. Düzelemiyorum. Şuracıktaki Stockholm’den dokuz saatte, bir terleyip bir üşüyerek döndüğüm için, haftalardır kimselerle görüşemediğim için, işyerinde sabahladığım için ve tüm bu durumdan ultra memnuniyetsiz Şövalye’nin bende yarattığı vicdan huzursuzluğu için olabilir mi? Yahu diyorum, bekleme beni. Özlemiş ama. İçim parçalanıyor. Hiç sesi de çıkmıyor. Bir şey söylediği yok ama bütün o sessiz mutsuzluğu ve benimle bir balıkçıya gidip oradan da eve gidip yuvarlanmaya amade duruşuyla içimi buruyor.

Bütün bu çileli yoğunluğun, tıkalı kulakların, sırt ve boyun ağrısının, geçmeyen nezlenin de son günlerindeyiz. Bundan sonra evde onu bekliyor olacağım ve belki aynı tripleri ben ona yapacağım. Bütün gün akşamki minik muhabbetimizi iple çekip umduğumu bulamayınca belki ben de ona duygusal baskılar yapacağım. Zaten artık evdeyken bile devamlı bilgisayar başında, devamlı ekranda bir şeylere söyleniyor, öfkeleniyor. İşini sevmiyor, kendi işini kurmaya çabalıyor. Bana döndüğünde yüzünde bunlar yok. Hala çok sevimli penguen. Yine de böyle huzursuzlanabildiğini görmek beni huzursuzlandırıyor. Ben onun çarşaf denizliğini seviyordum. Ya fırtılanalanır durursa bundan böyle? O notebook ekranına, ben de TV dizilerine sargın çile doldurur gibi yıllar geçirirsek? Gelecek hafta beni istemeye gelecek Şövalyegiller. Bu sefer törkiş stil gerçek nişanlılar olacağız. Yoğun seyahat ve tempolu iş günleri azalmaya yüz vurdukça hayatımın özeline çomaklar sokmaya başlarım artık. Buna da dayanırsa bir bakmışız evlenmişiz.

Hem yokluğumda değişen başka şeyler de var. Kardeş Hafiye galiba sanat bazlı bir meslek sahibi olmaya karar verdi. Ben onu elektronik mühendisliğinden bari kurtarıp endüstri mühendisliğine oturtmuşken şu hale bakın! Üstelik bundan benim haberim de yok. Çünkü aklından geçenleri onaylamayacağımı düşünüyor olmalı ki Düella'yı yeni ablası seçti bu konuda. Esincan’ın kardeşi drama okumak istediğini söylediğinde bir kriz yaşamıştık hep beraber. Eli ekmek tutamazsa ya? Yani hangimiz ayna karşısında saç fırçasını mikrofon yapmadık ki? Ya da prenses, hemşire gibi rollerde dramatik evcilikler oynamadık? Onların uzantısı hülyalı bir istek mi, temeli olan bir niyet mi? Önemli olan bu, diye diye. Yoksa illa evladım doktor, mühendis olsun diye kasanski değilim. Öyle miyim?

Bu bendeki sorumluluk hissi var ya, bir de bu kontrol arızası. İşte onları aldırasım var. Herşey biraz daha relaks olmam için alarm verirken bu koca kafamı duvarlara vurasım var.


Take it easy, take it easy
Don't let the sound of your own wheels
Drive you crazy

Hiç yorum yok: