Bir baktım Cadde’den geliyor elinde kocaman bir hediye paketiyle. Ne zaman başı boş kalsa hediye alıyor Şövalye, hem de en antin kuntininden. Evde koyacak yer yok. Mesela 60 metrekarelik evimizin 4 metrekarelik banyosunda bin tane plastik oyuncaklı zımbırtı var. Yok öpüşen kurbağalar, yok sevimli ahtapotlar. Yani bana tomuyor. Hevesi kırılmasın. Koysun koymasına da. Evin biraz büyümesini beklese iyi olur. Sıkış tepiş herşey içime sondaj yapıyor çünkü. Bir delik açıyor. En kocamanından. Tıpkı salonun duvarındaki gibi.
Hani bir klima hikayemiz vardı ya sıcak yazdan kalma. Güya Pansiyon’a gol atmıştık. Salonumuz klimalıydı. Adamlar bizi kandırdı. Bugün yarın. Sonra yetkili servisin görevlendirdiği ustanın evi yandı. Babası öldü. Yasını bekledik. Kardeşim, dedik. Üzgünüz adamcağız için de, koskoca İstanbul’da bir tane mi klima ustası var, anasını satiym? Bu sefer ahanda yoldayım, on dakkaya ordayım dahi dediler. Bizi evde direk ettiler de gelmediler. Tam bir ay sürdü bu işkence. Sıcaklarla beraber sabrımız da bitmişti artık. Sadece ustayı da beklemiyorduk Şişli’deki devvv beyaz eşya, kombi, klima tesisat ıvır kıvırı satan mağazadan aldığımız klimanın kendisi dahi yoktu ortada. Sağa sola şikayet edeceğiz tehditleri aşamasına geldiğimizde paramızı iade ettiler. Klima hala yoktu.
Klimayı sıcaklardan çok duvardaki delik kapansın diye istiyordum. Duvardaki delik içimde de aynen yerini almış kapkara kararmış her dakika boşluğuna itiyor çünkü beni. Öyle böyle bir takıntı değil. Kimse anlamıyor beni. Ev sahibi evi boyarken, kartonpiyer falan döşerken nasılsa klima da taktırırım diyip duvarı delmiş, içine boruyu döşemiş, sonra da bırakmış. Bize siz taktırın, kiradan düşün demişti. Yoksa ben o delikli duvarlı mekanı istemezdim bunca janjanına rağmen. Kaç klima denendi, tek markanın borusu tuttu iç döşeme borusuna. Nihayetinde o da olamadı zira duvarın içinde kalan boru kırılmış meğersem. Ya duvarı kıracaktık ya klima başka yere takılacaktı. E, iade de almazlar. Başka yere takıldı mecburen. Eski delik aynen kaldı.
Hani bir klima hikayemiz vardı ya sıcak yazdan kalma. Güya Pansiyon’a gol atmıştık. Salonumuz klimalıydı. Adamlar bizi kandırdı. Bugün yarın. Sonra yetkili servisin görevlendirdiği ustanın evi yandı. Babası öldü. Yasını bekledik. Kardeşim, dedik. Üzgünüz adamcağız için de, koskoca İstanbul’da bir tane mi klima ustası var, anasını satiym? Bu sefer ahanda yoldayım, on dakkaya ordayım dahi dediler. Bizi evde direk ettiler de gelmediler. Tam bir ay sürdü bu işkence. Sıcaklarla beraber sabrımız da bitmişti artık. Sadece ustayı da beklemiyorduk Şişli’deki devvv beyaz eşya, kombi, klima tesisat ıvır kıvırı satan mağazadan aldığımız klimanın kendisi dahi yoktu ortada. Sağa sola şikayet edeceğiz tehditleri aşamasına geldiğimizde paramızı iade ettiler. Klima hala yoktu.
Klimayı sıcaklardan çok duvardaki delik kapansın diye istiyordum. Duvardaki delik içimde de aynen yerini almış kapkara kararmış her dakika boşluğuna itiyor çünkü beni. Öyle böyle bir takıntı değil. Kimse anlamıyor beni. Ev sahibi evi boyarken, kartonpiyer falan döşerken nasılsa klima da taktırırım diyip duvarı delmiş, içine boruyu döşemiş, sonra da bırakmış. Bize siz taktırın, kiradan düşün demişti. Yoksa ben o delikli duvarlı mekanı istemezdim bunca janjanına rağmen. Kaç klima denendi, tek markanın borusu tuttu iç döşeme borusuna. Nihayetinde o da olamadı zira duvarın içinde kalan boru kırılmış meğersem. Ya duvarı kıracaktık ya klima başka yere takılacaktı. E, iade de almazlar. Başka yere takıldı mecburen. Eski delik aynen kaldı.
Şövalye bin yemin etti o deliği kapatacağına. Aradan 3 ay geçti. Hala sözler ortada. Delik içimde. Bir yandan deliği o kapasın da istemiyorum. Bu perdeler kafamıza onun matkap deliklerini yanlış ölçümlemeleri yüzünden indi mesela. Bu deliği de kapatır ama yamru yumru kabartı kalırsa ya? Bu sefer delik kapanır, çıban çıkar. Bir usta getirmeye de karşı. Adam çözümsüzlük abidesi. İnat. Ama o kadar sevimli ki kızamıyorsun. İçine atıyorsun. Kara delikte uzay çöpleri fıldır fıldır girdaplı.
Üç aydır arada bir bu deliğe dellenip dellenip oturdum. Sakinleşmek için aklıma Pınar’ı getirdim. Herkesin başında bu, dedim. Beterin beteri var dedim. Geçenlerde yeni mutfağının resimlerini yollamış. Hayırlı olsun. Aklıma da getirdi. Evini aldığında eski mutfağı yenileme işini kocası yapacaktı. Çok da becerikli adamdı, allah için. Amerika gibi yerde ustaya, mimara verdiğin şey, o büyüklükte yeni mutfak 35 bin dolar-cık. En azından kapakları biraz zımparalasa, yeniden boyasa bir süre daha idare edecekler. Adam çıkardı o kapakları. Evin bodrumuna taşıdı. Tam 6 ay. Dile kolay tam ALTI ay boyunca kapaklara elini sürmedi. Pınarcağız kapaksız dolaplarda yaşadı. Tabaklar, tencereler açıkta. Altıncı ayın sonunda Pınar bodruma indi, el değmemiş kapakları geri mutfağa taşıdı ve hepsini yerine taktı. Aklının selameti için bunu yapması gerekiyordu. O tabaklar gözünün önünde üst üste içine diziliyordu çünkü.
Şimdi konuyu hediyeye bağlıycam:
Hediye kocaman. Dikdörtgen. Dokundum. Geçen gün bu eve tablo lazım diyip duruyordu. Tablo bu! Dedim. Hatta tabloyla deliği kapatmayı önermişti. Yüreğim hopladı. O delik o kadar yukardaydı ki. Tablo konacak yer değil. Köylü evi gibi demişti annesi. Kapat şu deliği oğlum. Tablo mablo asılmaz o kadar yukarı. Ama inat ya bizimkisi. Yapmıştır dedim. Keşke delikle yaşasaydım. Ağzımı açmasaydım. Ne kadardı ki sanki? Tenis topu kadar hepi topu. Yaşardım ben onlan. Bu dev tepe tablosu. Uff. Şimdi hediyeyi beğenmemek de olmaz. Bu durum erkekleri kadına hediye almaktan soğutur derler. Hoş, bizimki soğusa fena olmaz. Evin içi rahatlar biraz. Ama hediyeyi değil de fonksiyonu beğenmemek konusunda n’apıcaz?
Abi hediyeyi hemen açmamak konusunda da bir titizlik sahibi, sormayın. Eve kadar
yüreğim kabardı. Neyse ki paspasmış aldığı. Üzerinde çizgiden çöpten bir adam, bir kadın, bir de kedinin olduğu. Welcome diyen bişiy. Çok sevimli çok da kalite. ‘Dışarda mı kalacak bu?’ dedim. ‘Çalarlar’. Amele, dedi bana. Bana. Bana.
Üç aydır arada bir bu deliğe dellenip dellenip oturdum. Sakinleşmek için aklıma Pınar’ı getirdim. Herkesin başında bu, dedim. Beterin beteri var dedim. Geçenlerde yeni mutfağının resimlerini yollamış. Hayırlı olsun. Aklıma da getirdi. Evini aldığında eski mutfağı yenileme işini kocası yapacaktı. Çok da becerikli adamdı, allah için. Amerika gibi yerde ustaya, mimara verdiğin şey, o büyüklükte yeni mutfak 35 bin dolar-cık. En azından kapakları biraz zımparalasa, yeniden boyasa bir süre daha idare edecekler. Adam çıkardı o kapakları. Evin bodrumuna taşıdı. Tam 6 ay. Dile kolay tam ALTI ay boyunca kapaklara elini sürmedi. Pınarcağız kapaksız dolaplarda yaşadı. Tabaklar, tencereler açıkta. Altıncı ayın sonunda Pınar bodruma indi, el değmemiş kapakları geri mutfağa taşıdı ve hepsini yerine taktı. Aklının selameti için bunu yapması gerekiyordu. O tabaklar gözünün önünde üst üste içine diziliyordu çünkü.
Şimdi konuyu hediyeye bağlıycam:
Hediye kocaman. Dikdörtgen. Dokundum. Geçen gün bu eve tablo lazım diyip duruyordu. Tablo bu! Dedim. Hatta tabloyla deliği kapatmayı önermişti. Yüreğim hopladı. O delik o kadar yukardaydı ki. Tablo konacak yer değil. Köylü evi gibi demişti annesi. Kapat şu deliği oğlum. Tablo mablo asılmaz o kadar yukarı. Ama inat ya bizimkisi. Yapmıştır dedim. Keşke delikle yaşasaydım. Ağzımı açmasaydım. Ne kadardı ki sanki? Tenis topu kadar hepi topu. Yaşardım ben onlan. Bu dev tepe tablosu. Uff. Şimdi hediyeyi beğenmemek de olmaz. Bu durum erkekleri kadına hediye almaktan soğutur derler. Hoş, bizimki soğusa fena olmaz. Evin içi rahatlar biraz. Ama hediyeyi değil de fonksiyonu beğenmemek konusunda n’apıcaz?
Abi hediyeyi hemen açmamak konusunda da bir titizlik sahibi, sormayın. Eve kadar