Perşembe, Ağustos 21, 2008

Proje Günleri

İşim çoğaldıkça başkalarıyla daha sık temas etmek durumunda kalıyorum. İstemeden de olsa. Bazen hiç istemiyorum. Biriyle konuşmak, derdimi anlatmak, bana geri bildirimlemesini beklemek falan çok uzun sürüyor. Geç olsun da güç olmasın gibi bir durum da yok. Geç de olmuyor zaten. Hiç olmuyor. Hem de yıprana yıprana olmuyor. Bunca sene mercimek olabilmişiz. O da tuhaf. Konuşmadan, yazışmadan anlaşsak ya da anlaşamasak peki? Nedir bu toplantı tutturukları? Alışverişte görünmeyelim. Kimsenin umrunda değil. Dost da yok etrafta düşman da. Mış gibi yapacak da kimse yok yani. En büyük mış’ı kendimize yapıyoruz.

Bazen, ama nadiren, biri çıkıyor. Beni hiç yormuyor. Sanki beynimi okuyor. Lafımın öznesine girmişken tümlecini, yüklemini patlatıveriyor. Kendi uzmanlık alanından birkaç hareketle işimi bitiriyor. O zaman gözlerim yaşlarla dolarak sarılıyorum ona. Bu soğuk kadının durup dururken neden birini dramatik bir şekilde bağrına bastığını anlayamıyorlar.

Bir proje sürecinin sonuna yaklaştığım şu günlerde iyice rendelendiğimi düşünüyorum. Tutam tutam serpiştirilebilirim herşeyin üstüne. O kadar ki her şeye nane oldum. Ben bir mimarım, bir mühendis, bir avukat, bir öğretmen ve de bir matematikçiyim aynı anda. Ben artık ben değil, başka bir şeyim sanırım. Ürküyorum da. O kadar çok adrenalin basıyorum ki banyo, tuvalet gibi zorunlu hacet anlarında bile sıkıntı basıyor. Duramıyorum. Ellerim titriyor. Ateş basıyor.

Kankalarla tatile gidicez haftaya. Bu tatilde ‘dur’mayı nasıl başaracağımı bilmiyorum.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Ay Hafiyecim,

Allah şu Dilbert karikatürünü nazik dikkatime sunduğun için senden razı olsun.

Hemen bastım ve cubicle'ımın dışına patronumun odasına bakan tarafa astım.

Olaylar aynen öyle gelişti zira.

Sevgiler
Dümbelek