
Şövalye seviyor böyle son moda pazarlama, business ya da az çalışarak zengin olma sırlarını açıklayan kitapları okumayı. Zengin olmak istiyorsanız şunları yapın diye liste liste giden hap kitaplardan biri vardı elinde geçen yıl. Üzerinden geçmiştik de beraber. 25 maddenin neredeyse hiçbirini uygulamıyordu. Dostlarına büyük borçlar verebiliyor, biraz para biriktirse işi bırakıp dünya seyahatine çıkmayı planlıyor, havalı takım elbiseler giymiyor, daha çok çalışacak diye daha çok para veren işe girmiyordu.
En son bombasını da iş seyahati için gittiği bir ülkede patlattı. Kendine tahsis edilen şoför -bütün Türk erkekleri sever sandığından olsa gerek- Şövalye’yi bir kumarhaneye götürmüş. Kocamın kumarla kağıtla işi olmaz. Acemi şansı olsa gerek, tutmuş 50 dolarına 2500 dolar kazanmış. Koy cebine parayı, karına getir, o da ev parasının biriktiği hesaba koysun, di mi ama? Yok. Paranın yarısını şoföre vermiş. Yeni evlenecekmiş de adamcağız. Hem onu kumarhaneye şoför götürmüşmüş. Kalanıyla da sokaktaki fakir ressamların tuhaf yağlıboyalarını alıp gelmiş. O yağlıboyaları evde her asmak istediği yer kolon çıktı da beton çivileriyle her yeri delik deşik etmesin mi bir de başıma? Öfkelendim möfkelendim ama bir yandan da onu parayla bağı kopmuşluğu yüzünden de sevdiğimden dikenine katlandım. Ama bazen bağını gerçeklikle de koparabiliyor, o ayrı yazının mevzusu.
Neyse, konumuza dönelim. Kitap okurken canı sıkıldığında okuduğu şeye dair bana sorular sormaya bayılır Şövalye. Outliers'ı okurken de yine aynısı oldu. Önce adamın birini tanıyıp tanımadığımı sordu. Eski çalıştığım şirketin COO’suydu. Tanıyordum elbette. Kore’ye gitmiş de Amerikan iş tarzını oraya süper adapte etmişmiş. Eyvallah. Korelilerin bahsi geçen konuda Amerikalılarla nasıl papaz olduğunu da kısa bir açıkladım.

Bu entersean saptamayı ballandıra ballandıra bana anlatmayı umut eden Şövalye konuya aşinalığıma uyuz oldu. Ben de Outliers’ın Freakonomics kopyası olmasına takıldım. Her ikisi de bu kadar çok satarken bu kadar benzer örnekler kullanmaları şaşırtıcıydı. Bu sefer kitabı iyice merak ettiğimden Şövalye’ye soruları ben sormaya başladım.
-Ne anlatıyor bu kitap? Yani bu kadar örnek verdi de konuyu nereye bağlıyor? Söylemeye çalıştığı şey ne?
-Bir adam varmış, Hollandalı. Her kültürün farklı boyutları var diyor. Kimi kültürler feminen, kimisi maskülen. Kimileri bireysel...
-Hofstede’den bahsediyorsun?
-Evet, adı buydu galiba. Sen nerden biliyorsun?
-E, bize bütün üniversite boyunca bütün organizasyon teorileri boyunca bu adamı söyleyip durdular ya?
-Ama ben hatırlamıyoruuum? Kesin ben exchange olarak yurtdışına gittiğimde okumuşuzdur.
-Üçüncü sınıfın ikinci dönemindeydi organizational theory dersi. Sen 4. sınıfta exchange’din

Neticede kitap başarının sırrını yaşanılan kültürden, doğulan andan tutun ailenin sosyoekonomik durumuna kadar giden bireyin kontrolü dışındaki şeylere bağlamış. Yani kaderciymiş. Konuyu o anlık uzatmadım. Blackberry’mden gugıl sörçte bulduğum flap operasyonu sonrası artan diş hassasiyetimin neye evrilebileceğini okumaya koyuldum.
* Şövalye'yle evlendiğim için dünyanın en şanslı insanıyım. O kadar memnunum ki anlatamam. Ayrıca kendisi dünyanın en iyi insanı, hem de çok akıllı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder