Mevsim değişirken fark ettim ki gardrobum acaip demodeydi. Demode diyerek kendime haksızlık etmeyeyim hadi, de sırf sabahları ne giysem diye dertlenmemek motivasyonuyla oluşturduğum gardrop milyon beyaz gömlek ve siyah pantolondan oluşuyordu. Gündeliklerim ise Amerika’dan aldığım kısa, polo yaka şeylerle 501 ya da o kesimde kotlardan ibaretti. Klasik ötesi bir gardrop. 50 yıl önceye de ait olabilir, 50 yıl sonraya da. Her iki dönemde de ne batırır ne çıkarır. Zaten serde pintilik var, bir yıldır da hamile kaldım kalıcam diyip kendime doğru dürüst bir şey de almamıştım.
Baktım vitrinlerde bol uzun tunikler ve salkım saçak hırkalar var. Bir rahat gözükmekteler. Göbek büyüse bile giyilirler. Hem de şu penguen görüntümden beni çıkarırlar düşüncesiyle ciddi bir gardrop yenileme sürecine girdim. Bu süreç mümkün olduğunca kısa, etkin ve etkili olmalıydı fakat. Alışverişten nefret ettiğim için öyle haftasonu alışveriş merkezlerinde dolaşarak kendime adım adım bir şey oluşturamazdım. Evimin dibindeki birçok mall’a bile üç beş kez ancak -o da sinemasına minemasına- gitmişimdir. Hangisinde ne mağazası var bilemezdim. İndirimleri de takip edemezdim. Mümkünse tek mağazadan birbiriyle uyumlu her şeyimi alıp çıkmalıydım.
Hal buyken geçen haftasonu Massimo Dutti ile işe başladım. İngiliz asılzade tripli olur muydum, olurdum. Fark etmezdi. Konuya hakim olduğunu sanan Şövalye de benle geldi. Bana güzel kombinasyonlar buldu Allah için. Tezgahta öyle duruyorlardı en azından. Soyunma kabininde hezeyanlar yaşandı fakat. Pantolonlar bir tuhaf durdu. Koca balon popolu, plili ama dasdaracık paçalı pantolonların üstüne uzun gömlek olamadı, kısa gömlekler de tipsizdi. Şövalye bana şişko dedi. Oysa basenim geniş benim. Puf popolu pantolon kaç kıza yakışır zaten? Sen kendi göbeğine bak, dedim. Biraz atıştık. Yargıcı’ya geçtik.
Yargıcı vitrinindeki mankenin üstündeki bir gömlek-hırka-pantolon kombinasyonu fena durmuyordu. Hepsini getirin dedim mağaza görevlilerine. Gömlek o kadar kısaydı ki göbeğim gözüküyordu. Hırka da dardı. Pantolon da kısaydı. Boyunuz uzun ondan, dediler. Ya başka bir şeyler getirin o zaman, dedim. Donatın beni. Bu sefer upuzun bir tunik geldi. Şu kemerle kalçadan bağlanan cinsten. Sanki hacı dede geceliğini giymiş gibi oldu. Onun altına dar pantolon gerek. Onun da 40 bedeni yoktu. 38’ine sığdım ama ıhhhh model bir sığma.
Ya sezon başı daha. Tane tane mi yapıyosunuz şu pantolonlardan? Nasıl 40’ı olmaz Ekim ayında? Tekrar donatın, dedim.
Öyle aval aval yüzüme baktılar. Fıtık ettiler adamı. Bu mağaza görevlisi tayfa zaten satın almak üzere kasaya götürdüğünüz ürünü elinizden alıp size güleryüz yapıp etiketi scanner’dan geçirme insanları. Donatma falan bilmiyorlar. E, ben de bilmiyorum. Bilsem zaten gardrobum siyah-beyaz olmazdı. Satışçı olacaklar bir de. Mal verin, alıcam diyen adamı boş yolluyor dallar.
Söylene söylene çıkıp eve döndük. Şövalye, çok mu İkoncanmış buuu? diye beni öpüp okşayarak güya rahatlatmaya çalıştı ama yine de hırsım geçmemişti.
Baktım vitrinlerde bol uzun tunikler ve salkım saçak hırkalar var. Bir rahat gözükmekteler. Göbek büyüse bile giyilirler. Hem de şu penguen görüntümden beni çıkarırlar düşüncesiyle ciddi bir gardrop yenileme sürecine girdim. Bu süreç mümkün olduğunca kısa, etkin ve etkili olmalıydı fakat. Alışverişten nefret ettiğim için öyle haftasonu alışveriş merkezlerinde dolaşarak kendime adım adım bir şey oluşturamazdım. Evimin dibindeki birçok mall’a bile üç beş kez ancak -o da sinemasına minemasına- gitmişimdir. Hangisinde ne mağazası var bilemezdim. İndirimleri de takip edemezdim. Mümkünse tek mağazadan birbiriyle uyumlu her şeyimi alıp çıkmalıydım.
Hal buyken geçen haftasonu Massimo Dutti ile işe başladım. İngiliz asılzade tripli olur muydum, olurdum. Fark etmezdi. Konuya hakim olduğunu sanan Şövalye de benle geldi. Bana güzel kombinasyonlar buldu Allah için. Tezgahta öyle duruyorlardı en azından. Soyunma kabininde hezeyanlar yaşandı fakat. Pantolonlar bir tuhaf durdu. Koca balon popolu, plili ama dasdaracık paçalı pantolonların üstüne uzun gömlek olamadı, kısa gömlekler de tipsizdi. Şövalye bana şişko dedi. Oysa basenim geniş benim. Puf popolu pantolon kaç kıza yakışır zaten? Sen kendi göbeğine bak, dedim. Biraz atıştık. Yargıcı’ya geçtik.
Yargıcı vitrinindeki mankenin üstündeki bir gömlek-hırka-pantolon kombinasyonu fena durmuyordu. Hepsini getirin dedim mağaza görevlilerine. Gömlek o kadar kısaydı ki göbeğim gözüküyordu. Hırka da dardı. Pantolon da kısaydı. Boyunuz uzun ondan, dediler. Ya başka bir şeyler getirin o zaman, dedim. Donatın beni. Bu sefer upuzun bir tunik geldi. Şu kemerle kalçadan bağlanan cinsten. Sanki hacı dede geceliğini giymiş gibi oldu. Onun altına dar pantolon gerek. Onun da 40 bedeni yoktu. 38’ine sığdım ama ıhhhh model bir sığma.
Ya sezon başı daha. Tane tane mi yapıyosunuz şu pantolonlardan? Nasıl 40’ı olmaz Ekim ayında? Tekrar donatın, dedim.
Öyle aval aval yüzüme baktılar. Fıtık ettiler adamı. Bu mağaza görevlisi tayfa zaten satın almak üzere kasaya götürdüğünüz ürünü elinizden alıp size güleryüz yapıp etiketi scanner’dan geçirme insanları. Donatma falan bilmiyorlar. E, ben de bilmiyorum. Bilsem zaten gardrobum siyah-beyaz olmazdı. Satışçı olacaklar bir de. Mal verin, alıcam diyen adamı boş yolluyor dallar.
Söylene söylene çıkıp eve döndük. Şövalye, çok mu İkoncanmış buuu? diye beni öpüp okşayarak güya rahatlatmaya çalıştı ama yine de hırsım geçmemişti.