Cuma, Kasım 09, 2007

Düğün Dramaları


Ay bir hassasiyet yapmışız. Farkında mıyım? Yooo. Altına okuyucu yorumları geldi ya, vay ben ne güzel insanmışım da helalmiş de falan. Ne oldu bu sefer? ‘Mağdur edilmiş naif, güzel insan’a dönüştük. Bana fikrimin ince güllerini toplatanlar da acımasız, ‘zalim insan’ oldu galiba okuyucu gözünde. Fakir edebiyatına dönüştü, tribüne oynanmış gibi oldu falan.
Açıklamam gerekirse:

Düğünü yaza sarkıtmak istemedim.

Birkaç sebebi var bunun. Birincisi, Şövalye’yle istemiyorum da istemiyorum dememe rağmen bir baktık beraber yaşıyoruz. Ben de heyheyli hatunum. O da en ufak bir ses yükselmesine gelemiyor, kaçıyor. Yarın incir çekirdeğinden bir sebeple ayrılırız falan. İnsan evlenince kıçını kırıyor, göz üstünde kaştan sebeplerle –nadiren- ayrılıyor. Adamdan memnunum ben ama var bir ‘karanlık tarafını bulucam bunun’ diye kaşınma hallerim. Ben kaşındıkça yumak oluyor herşey. Evlenelim de rahatlayalım, dedik. Ev alıcaz mev alıcaz bahara, plan yapıyoruz. Sevgiliyle ev alınır mı, allasen? Vaktiyle az kazık yemedim. Bir de beterin beteri var. Ne hikayeler duyuyoruz.

İkincisi, yurtdışında yaşayıp da yazın memlekete gelenlerler arasına ‘bir daha yaz tatilinde buraya gelmiycem, lanet olsun’ diyenler oldu. Kimileri de düzenli olarak yazlar yerine kışları sömestr tatilinde geliyor. E, Noel de yılbaşıyla birleşip güzel bir tatil yaratıyor. Döner ayak Istanbul duraklarında da bir düğüne uğrayıverirler, diye de düşündük Ocak’ın ilk haftasonusunu.

Üçüncüsü, Türkiye’de üç ay sonrasına düğün tarihi kararlaştırmak bile süper plancılık, programcılık sayılıyor. Bunu tek başıma ben ayarlamıyorum. Öyle olsaydı plancıdan çok pratikçi olduğum için hazır herkes burdayken Bodrum tatilimizde nikahı kıyardım. Şövalye gibi bir kararsızlık abidesiyle beraber çalışmak işleri sürüncemede bırakabiliyor. Hayır, evlenme konusunda kararsız değil. Yöntemi konusunda kararsız. Daha önce de belirtmiştim ama yöntemlerine getirdiği tuhaf çözümler yüzünden bu sefer asıl kararından da şüphelenip birinci nedenimize geri dönebiliyorum. Bu da bir sarmala giriyor haliyle.

Düğün olayına takılmayalım, dedim.

Çünkü gerçekten zerre umrumda değildi ‘düğün’ olması. Ama olacaksa da bari optimum tarih bulunsun diye kasıyor insan. Bunun kaçarı yok. E, olacaksa da bari kankalarım olsun isterim. Annanneler mutlu olsun, diye yapılıyor eyvallah ama yan ürünü olaraktan hani bari ben de biraz mutlanayım diye düşünüyor insan. Eşe dosta darısını dileyelim falan. Mahkeme duvarı takınacak halimiz yok.

Hipokritik meselesine gelince de her kankamın düğününe atlayıp gitmişliğim yok, eyvallah. Lakin ’en en en can kanka’ kategorisinin çok kalabalık düşünülmemesi gerektiğini de düşünüyorum. Daha düdük sebeplere dahi en az bu çabayı gösterdiğimi ben biliyorum. Bu bana yeter. (Takdir beklemiyorum hatta duymaktan bile hoşlanmıyorum, hatta takdirlik bir durum bile göremiyorum ama hipokritikliği reddediyorum)

Olayları halk meclisine taşımışlığım da yok. Senelerdir yazıyorum. Tarz da değişmedi. Sarkastik çamur atmadığım- kendim de dahil- kimse kalmadı. Kimsenin ismini açıkça telaffuz da etmiyorum. Kimse kimseyi bilmiyor. Yine de rencide olmuşlardan, olanlardan ve olacak olanlardan özür dilerim. Ama olayım budur. Bu olmasa ben de açardım bir yemek ya da fotograf blogu, hep beraber ellerimize yüreklerimize sağlıklayıp dururduk. Ha, böyle demem dahi tuhaf. Hepi topu 3-5 kişi okuyor şu blogu. O da sen, ben, bizim oğlan yani. Vaktiyle emaillerinize yolladığım yazıları okuyaydınız başınıza bunlar gelmezdi.

Özetle,
Neyse ne, güzellerim. Oldu bir kere. Bir daha da açıklamam. Yoruldum zaten bütüüün bu düğün zımbırtılarından ve dramalarından ve travmalarından. Hiçbir şeye karışmayacaktım ama başımdaki kabak patlaklarıyla dolanıyorum günlerdir. Düğünüme isterseniz gelirsiniiiiz, istemezseniz gelmezsiniz. Gelmeniz beni mutlu eder, gelmezseniz de yıkılmam.
---
Oh, herşeyin suçunu da Şövalye’ye yıktım. Garibim yine güler oturur en çok. İyi dayanıyor valla. İşte o yüzden bazen diyorum acaba bu çocukta algılama problemi mi var? Herkes bana alınıp küserken bu sarılıp öpüyor. İyi tarafından bakarsan abi ‘aşmış’. Kötü tarafından bakarsan zaten uhuuu, düşünmek bile istemiyorum.

Magazin bülteni gibi yazı oldu bu da. Ne gıcık. Yazmasam rahatlamazdım ama. Terapi bu, terapi. Terapi.

Hiç yorum yok: