Salı, Mart 15, 2011

Apartman Akrebi

Yonc’a bayılıyorum. Hikayelerine de. Anlattığı çoğu hikaye, aslında sıradan olayların abartılıp twist edilerek enteresan hale sokulmasından ibaret olsa da onları dinlemeyi seviyorum. Hikayeleri boyunca benliğinin bütün kötücül hallerini pervasızca ortaya koyuşuna da hastayım. Her ne kadar Düellacı olsam da ıssız adaya düşsem yanıma Yonc’u alırım.Ömür boyu eğlence garantisi kendisi. Hoş, Yonc da ıssız adada hikaye üretmek için kalabalıklardan beslenemez, o ayrı.

Beşiktaş’ta kendince bir ıssız ada kurdu Yonc. Kocasından ayrı. Annesinden ayrı. İlk kez yalnız takılacaktı. Çok kısmet olmadı. Akrabalar doldu boşaldı. Duvarından sular sızdı, su boruları patladı, hamamböcekleri bastı. Mutfaktaki havalandırma borusuna kuşlar yuva yaptı. Zaten gölgesinden bile korkan Yonc gece kuşların çıkardığı çıtırtılar yüzünden yattığı odanın bile panjurlarını kapatıp kapısını kilitleyip yorganını tepesine çekerek uyudu yazın pişerek. Kendinden on yaş küçük kuzeni evini haftasonu alemin ilk ve son durağı yaptığı için haftasonlarını gündüz onunla beraber playstation oynayarak geçiriyordu.

Şövalye Pelinat dışındaki bütün arkadaşlarımı ‘anormal’ bulur. Yonc’u da. Ama bu Yonc’u arabamızın terkisine atıp haftasonları takılmaktan beni alıkoymaz. Yonc telefonunu açarsa tabii. Telefona cevap verme oranı %20’yi geçmez nitekim. Hem Yonc, Jelibon’u da çok seviyor. Çocukluyuz diye bizi dışlamıyor. Oğlan çocuklarını ve özellikle fırlama olanlarını çok sevmesi de buna bir sebep. Jelibon’un en sevdiği (ve tabii ki en beyin şaapıcı melodiler çıkaran oyuncağını) da Yonc almış olduğu için ekstra da gurur duyar bundan. Jelibon’un favori teyzesi olma yolunda önemli bir adım sayar. Yonc herkesin en favorisi olmak ihtiyacı içinde bulur kendini. Hoş, bunun için emek harcamaz. Sadece bunun böyle olmasını ister de ister. Bu isteğinde hak görür.

Bu Pazar bize evindeki son arızayı anlattı. Kuzeni akrep bulmuş evde. Her türlü börtü böceğe rastlamışlardı ama akrep son noktaydı. Sokulmaları ihtimaline karşılık yakındaki Acıbadem’e kaldırılmaları için tertibat bile yapmışlar. Şimdi biz duyunca yok canım, atıyorsun, akrep diildir o, dedik. Çatalavrattır o kesin, diye düşündüm. Küçükken Adana’da apartman yanlarındaki boş arazilerde oynarken çatalavratı akrep sanardık. Çocukça bir heyecanla akrep görmüş olmayı havalı sanıp ‘akreeeep, akreep gördüm’ diye bağırışırdık. Yonc da heyecanlı hikaye merakı itibariyle veletlik döneminde kaldığından bundan kuşku duymam doğaldı. Bu böceğin isminin İstanbulcasından emin olamadım fakat. Karafatma olmasın, dedim.

Değilmiş. Resmini çekip gugıllamışlar. Gerçekten akrepmiş. Meğer apartman akrebi diye bir şey varmış ve Beşiktaş-Fulya civarı apartmanlarda çok yaygınmış. Apartman akrebiyle mücadele konusunda uzmanlaşmış böcek ilaçlamacıları bile varmış. (Ben de gugılladım. Yonc hikayelerine gerekli reality check tamamdır)

Yonc’un evi hızla fear factor stüdyosuna dönüşürken “E heralde çıkarsın oradan 3 ay sonra kontratın bitince”, dedim. O kadar çok dinledim ki bu canavara dönüşmüş evinin hikayelerini. Gına gelmiş olmalı sandım.
“Yoo”, dedi. “Sanmıyorum. Niye çıkayım ki?”

Moral bozukluğu kaynağı olması beklenen bunca hikaye karşısında bu yok sayış. Bu da çok Yonc. Ona münhasır. Sanki yaşadıklarımız aslında yalandı. Yoktu.


PS. Tünelin birinden girdim bloga. Format ayarı yapamadığım gibi resim de ekleyemiyorum. Birisi bana yardım etsin.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Halamlar da Besiktas'ta oturur Ihlamurdere caddesinde. Onlarin evde de cikmisti bir keresinde, hic unutmam. Bildigin akrepti.