Bir sene üzerinde çalıştığım proje patladı. Beraberinde
hayalini kurduğum kariyer zıplaması da. Hiç zaman kaybetmeden ağır bir
depresyona girdim. Yoldan yanımdan geçen insanları durdurup ‘ben çok üzülüyorum’ demek istiyordum.
Jelibon styla. O öyle derdi bir ara istediği bir şeyi yapmadığımda. “Ama ben..
Çott.. Üzüloorum”
Neye üzüldün desen, kariyeri ziteyim, derim. Bu tam öyle bir
şey de değil. Bir senelik emeğim de. Kullanılmayan doğum iznim de değil.
Böyle proje göz göre göre patladı. Kazayı gördüm. Engel
olamadım. Engel de olamazdım. Beni aşardı ama işte kontrolü kendimde sanma şuursuzluğumdan
bir daha sınandım.
Depresyonun dibindeyken Gezi olayları başladı. Hazır evde çocuklardan
uyku yokken sabaha kadar elimde telefon, ipad, devamlı twitterda gezindim.
Paylaşılan linkleri okudum. İki kere Gezi’ye gittim. Gayler için yürüdüm.
Bundan sonra bütün ezilmişler için tepkimi göstermeye söz verdim. Bu içinde
bulunduğum ağır ruh halini hafifletmedi elbette. Başka bir forma soktu. Artık
kendi ve ailesi adına, millet adına endişeli, uykusuzluktan beyni durmuş, günde
üç saatini trafikte geçiren bir patetike dönüştüm.
Bu duruma da alıştım derken yaz tatilleri başladı. Çoluk
çombalak hem anneanne hem babaanne yazlıklarından başka yerde paklanmayız
derken az ama çok az kafamı dinlerim sandığım yerlerde kayınvalide ve anne
hışımlarına uğradım. Jelibon’un yemek yememesi notoryus boyutlara ulaştığından
ikisinin de şaftı kaydı. Kah bana kah Hayriye Hanım’a kestikleri biletlerden
gına geldiğinde kayınvalideyle itişmeyi totom yemedi ama anneme güzel patladım.
Dedim ki toton yiyorsa şu çocuğa dil, öğret matematik öğret.
Olmadı okul parasını öde. Varsa yoksa ne yedi, ne yemedi. Zıkkım yesin. Ya da yemesin.
Bir şey yemesin. Ölmez heralde, napiym.
Şövalye her sene iş değiştirdiğinden yaz tatili yapamaz. O
yüzden ona haftasonları gitmeli gelmeli, bana arada gitmeli gelmeli 5 kişilik
aile düzeneğinde 35 tane uçak bileti almışım. Toplanın gidiyoruz demeyi totom
yemedi. Bağırdım bağırdım gidip arka odaya kitap okumaya çalıştım. Okurken
Jelibon geldi. “Anne, biz nere gidoorus?” diye sordu. Verdiğin hiçbir cevabı
beğenmeyerek milyon kere sormaya devam etti. Duymak istediği ‘hadi dışarı
çıkalım, akülü arabanı sür’ idi cevabı. Oraya gelinceye kadar nere gidooruz,
nere gidooruz.
Akülü arabasını 500 metre sürdükten sonra sıkılıp ben binmiycem,
sıkıldım da der. Hava gölgede 45 derece olan Adana Ağustos’unda o 40 kiloluk
arabayı ittire kaktıra eve geri götürmek bana düşer. Totomu koyar koymaz başka
bir problem çıkar. Mesela Planters bunun bir oyuncağıyla oynadığı için yarım
saat ağlar. Ağlamasından Planters da ağlar. Hadi yine dışarı çıkarız ki bu
senfoni dinsin. Bu sefer çocuk havuzunda oradan atlama, buradan patlama Jelibon
diye boğaz patlatırım. 3 saat havuzdan çıkmayan Jelibon ertesi gün muhakkak
kusar, ishal olur. Hani derseniz ki Hayriye Hanım , anneanne falan
ilgilenseydi. Jelibon ‘anne yapsıııın’ diye kendini yerlere atarken bu pek
mümkün olamadı. Anne sürsün. Anne yıkasın. Anne oynasın.
Yazmiyim daha fazla bu moktan geçen yazı. Eylül gelsin,
ofise dönünce yerdeki halıfleksleri öpücem, diye diye çok şükür yaz bitti. Velhasıl bu bitiklikte yazı da yazamadım.
Zaten yazacak bir gözlemim de kalmadı. Genellikle dünyadan
bihaberim. Bir şeyler okumaya vaktim yok. Pansiyon eve kapandı. Yonc da manita
yaptı. Benle görüşen, beni besleyen de kalmadı. Çocuklarla hayat kısmı kaldı bir tek harbi ilginç olabilen.
O da benim okur kitlemi açmıyor. Zaten o konuda ne yazsam linçe gidiyorum.
Alkış da yok. Sıkıcı yani. Yazma motivasyonumu kaybettim. Bulmaya zorlamaya karar
verdim işte. Bakalım. Kısmet.
10 yorum:
Ilgiyle okuyorum. Durumlar ayni, siz yaziya dokebilecek cesareti gosteriyorsunuz. Aksam icin Leyla'ya bi tabak fasulye ayirin gerisini yiyebilirsiniz dedim diye bozulmus bir anneyle ugrastim ben de bugun. Dediler hep beni buluyor.
Hayatta olmaniza sevindim.
Tam da "niye yazmiyor bu Hafiye" derken... Hem de sizinkilerle cok yakin dogum tarihli iki cocuga sahip olmusken... Yagma yok, merakla bekliyorum iki cocuklu hayatla ilgili yazilari. Birbirinin benzeri bloglar arasinda giderken cok ozluyorum valla bu dogrucu ve yalin tarzi.
Sevgiler
Annelik bana yakışır, yakışmaz. O ayrı mevzu. Bence de yakışmıyor. Ama yazıları doğru okuyunuz. Ben çocuga zıkkım yesin demedim. Annem bizi daraltmayı bıraksın diye anneme çocuk için zıkkım yesin, dedim. Öfke anlarında insanlar böyle şeyler diyebiliyor. Benim tanıdığım bütün anneler böyle şeyler diyebiliyor. Annem de benim yerime taş doğurmayı istediğini çok defalar arkamdan da değil, bizzat yüzüme demiştir mesela. Ona da yakışmamış annelik demek ki. Oysa ne kadar çok ilgilenmiştir yemeklerimle. Hay allah. Anne olmak istememiş demek ki. Söyliyim ona da biraz daha suçlandırsın kendini.
Çocuğum da zaten yediğini yiyor. Yemediğini yemiyor. Her yöntemi denediğimi de ispalı bir şekilde iddia edebilirim - ki edicem yakında bu sayfalarda. Belki başka anneleri rahatlatırım bir nebze. İşe yararım.
Annemi geçtim bütün toplum sağolsun çocugumun eğitimini, yetenek yönlendirmesini falan dert etmiyor. Başlarda ne kadar anne sütü içtiğiyle şimdilerde de ne kadar sebze yediğiyle ilgileniyor. Bu da bana ilginç geliyor yani. İlginç gerçekten.
Sizin 'yetişkin' psikolojiniz neden hala 'adsız' takılıyor bilemedim yalnız. Çok şanslısınız ki anneniz de yetişkinmiş sizin gibi.
Benim meselem gayet de yemek yedirme meselesi. Bunun başka bir sorunun kisvesi olma durumu yok. Benim çocugumun başka bir sorunu da yok bildiğim kadarıyla. Siz belki daha iyi bilirsiniz ama. Yardımcı olursanız sevinirim.
Hafiye, sabrına hayranım, sana gelen şuursuzlardan bana gına geldi. Bi bitmediler. He, burada iki satır okuduğun insanın her meselesini derdini en iyi yine sen bilirsin, he.
Öpüyorum sizi. Hep beraber dayanmaya çalışıyoruz.
Aylin
Illegitimi non carborundum
Sorun degil. Sallamama moduna geri dondum. Koca bayram tatilinde iki cocuk bakarak eve de misafir kabul ederek gecirdigimden yeni bir aydinlanma yasadim. 1. Cocuksuzlar bazi seyleri anlayamaz 2. Cocuktan cocuga muthis farklar var 3. Insanlar cocuk yetistirme konusunda birer fikir sahibi. Genelde de fikirlerinde tutucular.
Yemekte sadece makarna, patatas kızartması ve pide yemek isteyen 4 yaşında bir kız çocuğu annesi olarak sizi çok iyi anlıyor ve hak veriyorum. Yemek masasında bazen öyle anlar yaşıyorum ki kendimi balkondan aşağı atmak istiyorum. Ama sonra kendime gelip çocuk büyütmenin, emek vermenin, yorum bırakan şu adsız ergen arkadaşın söylediği gibi çoğunlukla yemek yedirmekten ibaret olmadığını hatırlıyorum da rahatlıyorum. Gerçi muhtemelen buna da çocuğun bu davranışlarının benim ruh halimin yansıması olduğu yorumu falan gelecektir ama olsun. Keşke hep kitaplarda yazdığı gibi 2+2=4 etse.
Yorum Gönder