Kesin döneli 3 yılı geçti. Bu süreçte iki kez ziyarete gittim Amerika’yı. İlkinde daha bir oralıydım sanki ama bu gittiğimde Türk’e daha yakındım. Kesinlikle. Ruş araba kullanırken sola dönecekti mesela. Left only şeridine vaktinde giremedi. Sok burnunu ayol şuraya, n’olcak, dedim. Hadi sokamadın. Boşver. Düz şeritten dönüver. N’olcak, dedim dedim, olan oldu. Polis sireniyle arkamızda belirdi. Ruş’a ceza yazılırken biraz vicdan yaptım. Hakkaten polis devletiymiş burası dedim. İçinde büyürken değil, dışarıdan gelince anlıyorsun.
Ne bileyim ayol. Benim iş yeri çıkışımdaki ışıklı kavşakta polis olur hep. Polisin gözünün içine baka baka sağ şerit sola döner. Sol şerit de sağa. Hepsi ortada kavuşur. Biraz hır gür, küfür olur. Nasıl olursa olur, sihirli bir andır o. Hiçbir araba birbirine girmeden çözülür yumak. Bir sonraki ışıkla dönüş yumağı yeniden sarılıncaya kadar.
Işığa genelde saygılılar Istanbul'da, Allah için. Bu sağa sola dönüşler sıkıntılı. Ben eskiden hep kurallı kurallı takılmaya çalışırdım ama burada trafik öyle bir şey ki, sel gibi. Birazdan sağa sönücem, sağ şeritte kalmalıyım diye kassanız bile akıntıya kapılıp sol şeritte bulursunuz kendinizi. Gel zaman git zaman, direnmenin lüzumsuzluğunu anlarsınız.
Amerikanize edilmiş Uzakdoğu yemekleri yedirip durdular bana Ruş ve Amanda. Tam özlediğim gibi. Pablo da geldi, biz nereye, o oraya. Yazık, çocuk aksıyordu. Geçen gün futbol oynarken tendonunu koparmış. Ayağı ‘pop’ etmiş. Bunu da maçın kenarına çekmişler ve maça devam etmişler. Pablo’yu alıp acile götürmek Ruş’a kalmış.
Amanda da, Ruş da Pablo’nun kenara çektirilip maça devam edilmesini çok Amerikalı, iş fokuslu ve insanlık dışı olarak algılarken Amerikalı çocuk bunu gayet normal buluyordu. Turnuva falan mı vardı, dedim. Yoo, dedi. Arkadaşlar kendi aralarında oynuyorlarmış ama ciddi oynuyorlarmış. Halı saha muhabbeti yani. O yüzden yarasıyla kendi başına kalması biraz acımasız durmakta hakkaten.
Dedim ben bir minik taş düşürdüm geçenlerde, bütün ofis benimle hastaneye geldi. Hatta acil kısmında doktor pantolonumu çıkartıp karnıma bastırırken de etrafımda birkaç kişi vardı. Ağrılar dindiğinde son uzman doktora muayeneye girerken ‘yalnız girmek istiyorum, izin verirseniz’ demek durumunda kaldım artık. Allahtan o gün giydiğim çorabım, çamaşırım falan contiydi de karizmam çizilmedi. Çok da bağırmadım. Olabildiğince leydi gibi çekmek durumunda kaldım acımı. Ertesi gün ofiste çaycısından genel müdürüne herkes taşımı merak edip soruyordu. Tezata bak sen.
Ne bileyim ayol. Benim iş yeri çıkışımdaki ışıklı kavşakta polis olur hep. Polisin gözünün içine baka baka sağ şerit sola döner. Sol şerit de sağa. Hepsi ortada kavuşur. Biraz hır gür, küfür olur. Nasıl olursa olur, sihirli bir andır o. Hiçbir araba birbirine girmeden çözülür yumak. Bir sonraki ışıkla dönüş yumağı yeniden sarılıncaya kadar.
Işığa genelde saygılılar Istanbul'da, Allah için. Bu sağa sola dönüşler sıkıntılı. Ben eskiden hep kurallı kurallı takılmaya çalışırdım ama burada trafik öyle bir şey ki, sel gibi. Birazdan sağa sönücem, sağ şeritte kalmalıyım diye kassanız bile akıntıya kapılıp sol şeritte bulursunuz kendinizi. Gel zaman git zaman, direnmenin lüzumsuzluğunu anlarsınız.
Amerikanize edilmiş Uzakdoğu yemekleri yedirip durdular bana Ruş ve Amanda. Tam özlediğim gibi. Pablo da geldi, biz nereye, o oraya. Yazık, çocuk aksıyordu. Geçen gün futbol oynarken tendonunu koparmış. Ayağı ‘pop’ etmiş. Bunu da maçın kenarına çekmişler ve maça devam etmişler. Pablo’yu alıp acile götürmek Ruş’a kalmış.
Amanda da, Ruş da Pablo’nun kenara çektirilip maça devam edilmesini çok Amerikalı, iş fokuslu ve insanlık dışı olarak algılarken Amerikalı çocuk bunu gayet normal buluyordu. Turnuva falan mı vardı, dedim. Yoo, dedi. Arkadaşlar kendi aralarında oynuyorlarmış ama ciddi oynuyorlarmış. Halı saha muhabbeti yani. O yüzden yarasıyla kendi başına kalması biraz acımasız durmakta hakkaten.
Dedim ben bir minik taş düşürdüm geçenlerde, bütün ofis benimle hastaneye geldi. Hatta acil kısmında doktor pantolonumu çıkartıp karnıma bastırırken de etrafımda birkaç kişi vardı. Ağrılar dindiğinde son uzman doktora muayeneye girerken ‘yalnız girmek istiyorum, izin verirseniz’ demek durumunda kaldım artık. Allahtan o gün giydiğim çorabım, çamaşırım falan contiydi de karizmam çizilmedi. Çok da bağırmadım. Olabildiğince leydi gibi çekmek durumunda kaldım acımı. Ertesi gün ofiste çaycısından genel müdürüne herkes taşımı merak edip soruyordu. Tezata bak sen.