Pazartesi, Haziran 20, 2011

Huysuz Bebek

Hayriye Teyzemiz haftasonu bir gün yok. Dolayısıyla o gün Jelibon’a full-time biz bakıyoruz. ‘Biz’ derken, çoğu zaman ‘ben’ tabii ki. Şövalye Cumartesi-Pazarları bile çalışır oldu.

Ben Jelibon'a tek başıma bakarken artık o kadar da zorlanmıyorum. Jelibon’un taleplerinin makul olanlarını karşılıyor, makul olmayanlarını duymazdan geliyorum.

Duymamak büyük çaba elbette. Adam öyle bir ciyaklıyor ki bütün apartman titreşiyor. Başlarda şşşştt falan diyordum, aman komşular duyar da rezil oluruz diyordum ama artık sanki kulağıma tıpalar tıkamışlar kadar kayıtsız kalabiliyorum. Kim duyarsa duysun. Ben de kötü anneyim. Bu bebe de huysuz. Napiym.

Jelibon her türlü sabrımı deniyor tabii ki. Öyle kitaplardaki gibi bırakın üç gün ağlasın, bağırsın; dördüncü gün bağırmamayı öğrenir gibi bir durum yok elbette. Bir şey öğrendiği yok. Bağırmaya devam ediyor. Ben duymamayı öğrendim sadece.

Şövalye'nin ise duyması davranması bir yana, Jelibon’un uykusu gelse ‘yazııık’ diyor. Ya niye yazık? Uyusun işte. Biz de uyuyoruz. Tüm insanlar uyuyor. Hepimize yazık o zaman. Yani uykuda geçirilen zamana fikren acıyorsan o ayrı ama adam uyumadığında da Hayriye Hanım ne zaman gelecek diye saatler bakmaktan helak olmuş bir adamın söyleyeceği laf değil ‘yazık’.

Jelibon ona sınırsız şefkatle ve her talebine daha gık demeden karşılık veren bir babaya sahip olduğu için onunlayken şımarıklığın ve huysuzluğun zirvesini yaşıyor. Şövalye, Jelibon'un her huysuzlanmasında bana dönüp ‘bu çocuk sana benzedi’ demekten de geri kalmıyor. Dönüp bebeyi terbiye edeceğine bana çamur atıyor.

Jelibon da tuhaf bir oğlan. Gelişiminde sıra bozukluğu var.
Beş aylıkken kaşıkla beslenir olmuştu. Şimdi ısırılarak yenen katı gıdaları yiyor. Kaşığı reddediyor. Besinlerini ya ısırarak yiyor ya da biberonla içiyor.

Dokuz aylıkken emeklemeden yürüdü. On ayına yaklaşırken emeklemeye başladı. Kafasına göre takılıyor. Yarın ne yapar bilinmez. O yüzden bence bana değil, babasına benzedi.

1 yorum:

Serendipity dedi ki...

Birbucuk yasına gelmeden bizim kız, bana daha önce gördüğüm tüm anne babalara yönelttiğim eleştirileri yedirtti. Bir gün mahalle bakkalında istediği şekerlemeyi almadım diye bakkal çıkışı kendisini yerlere atıp ciaklamaya başladı. Kaldırmaya çalistikca et koparır gibi bağırıyordu. Seyreden ergen gözlerin nefretiyle kucaklayip oradan kaçışımı hatırlıyorum. Şimdi ikibucuk oldu. Değişen birsey yok. Arasira verilen tavizler dısında. Yol biraz uzunmuş.