Salı, Ağustos 07, 2012

İki Çocuklu Hayat Düzenine Hazırlık

Planters doğmadan evvel Jelibon’u bir oyun grubuna/ yuvaya/ gündüz bakımevine/ kreşe yollayalım istiyordum. İki yaşında bir çocuğu ‘anaokulu’na yollayamıyorsunuz ama geri kalanlarının isimleri pek çeşitli. Bizim yollacağımızın hangisi olduğundan hala emin değilim. Jelibon'u bir yere göndermek isterken birkaç amacım vardı:

1. Dünyanın en malı kıymetli (anne, baba, bakıcı ve tüm akrabalar da ‘mal’ grubuna giriyor) iki yaş sendromlu çocuğu ile evde yeni doğmuş bir bebeği mümkün olduğunca az yan yana tutmak

2. Bütün oyun arkadaşları bu sonbaharda yuvaya başlayacak olan Jelibon’u yuvaya başlamayacak olan tek arkadaşına (ne yazık ki o da en kuduruk ve en annelerin hoşlanmayacağı tipte bir arkadaş) komşu gezmelerine endekslememek

3. Her daim dışarda olmak isteyen Hayriye Hanım ve Jelibon ikilisinin gün boyu komşu gezmelerinde ve parklarda takılacağından adım gibi eminim. Zaten geceleri uykusuz kalmış bir anne olarak gündüz de evde bebeğin başında uykusuzluğuma devam etmem gerekeceğinden Jelibon yuvaya giderse Hayriye Hanım Planters’ın bakımına daha yardımcı olabilir.

4. Önümüzdeki karanlık kış aylarında bünyeme tekrar uğraması pek muhtemel postpartum depresyonumu iki çocuk, bir bakıcı ve eve mütemadiyen giren çıkan akrabalarla depreştirmemek

Bunları sıralayınca Şövalye’nin çıkara çıkara ağzından çıkardığı şey benim ne kadar ‘kötü’ bir anne olduğum. Çocuklarımla vakit geçirmek istemiyormuşmuşum. Niye doğuruyormuşmuşum öyleyse. Sanırsınız çocuğumu oyun grubunda oyun oynamaya değil de işkence kampına yolluyorum. Çok gerekirse ikinci bakıcıyı tutarmışız – ki bunu en istemeyen benim. Hayriye Hanım da haftada temizliğe gelen kadınımız da tek tek dünyanın en geçimli insanları olmalılar. Buna rağmen ben evde bile yokken her hafta bana uzak ara gerginlik yaşatabiliyorlarsa iki bakıcıyla heralde tımarhanenin orta yerinde bulurum kendimi. Ben arabuluculuk ve koordinasyon rollerimi mümkün olduğunca azaltmaya çalışırken bu bana ekstra yük. Maalesef kariyerim için dönüm noktası olabilecek kadar önemli bir projenin orta yerine gelen doğum iznim yüzünden evden düzenli çalışmam da gerekecek. Bunun için evin kalabalıklaşmaması, bilakis sakinlemesi lazım.

Ay dedim, yeter. İstemiyorum. Evde iki bakıcı, iki anne, iki çocuk istemiyorum. Yemin ederim doğurur giderim uzağa bir yere, Amerika’ya mesela. Kim nasıl bir organizasyon yapısında çocuklara bakarsa baksın. Kötüysem kötüyüm. 35 yaşımda beni mi düzelticen?

Efendim kendisi işi bırakır, evde oturur bakarmış çocuklarına. Bak, dedim. Bırak ve bak. Çok da tındı. Böyle de üfürmeye nasıl da bayılır fedakar, duygulu babamız. Çocuk bakabiliyormuş gibi. Bakmakla oynamak ne zamandır aynı şey oldu?

Bazı arkadaşlarım kocalarının çocuk bakımına ilgisizliğinden yakınıyor. Onlara diyorum ki, çok şanslısınız. Ben bir tişört bile giydirsem çocuğa neden o spesifik tişörtü ve neden o dakika onu giydirmeyi düşündüğümü kocama izah etmem ve onun onayını almam gerekiyor. Genellikle de onaylanmıyorum. Bu arada kocamın beğendiği ve uyguladığı şeyler de pek makul değil.

Örneğin, evin girişinde yer alan salondaki klimanın taaa, evin en arka odasındaki Jelibon’un odasını soğutacağını sandığı için Jelibon’un pencerelerini kapatıp çocuğu sıcakta terlete terlete uyutmayı, salona koyacağımız park yatağında uyutmaya tercih ediyor. Neymiş, düzeni bozulmasınmış. Düzeni bozulmayacaksa uyuduğu yerde uyusun, kapıyı pencereyi aç bari, çocuk iki rüzgarda serinlesin. Salondaki klima arkadaki odayı soğutamaz. Soğuturmuş. Soğutamaz. Açıkla. BTU’lar falan. Hayır. İnanmaz. Soğutur. Soğutamaz…

Ve yeni bir cinnet sayfası açılır.

6 yorum:

Adsız dedi ki...

Gerçi araştırmasını yapmışsındır, biliyorsundur ama postpartum depresyonun sebebi bedenin tüm hormonlarını plasentaya aktarması, doğum sonrasında da hormonsuz kalmasıymış. Ben de geçen yaz, acı bir tecrübeyle, kuzen sayesinde öğrendim. Doğumdan sonra plasentasını yemeyi koymuştu kafasına.

http://passiveapathetic.wordpress.com/2011/09/16/dugunler-ve-dogumlar/

http://passiveapathetic.wordpress.com/2011/09/15/yamyam-anneler-harry-potter-ve-depresyon/

Yine kuzenden biliyorum, veletten bunaldıkça ki kimse kusura bakmasın, yedi/yirmidört boynunda napacağını bilemediğin ve sana gerçekten bağlı bi veletle yaşamak hiç kolay değil, sütünü sağıp sağıp işine kaçıyordu. Sağamadığı yerde mama veriyorduk. Çünkü, yine kimse kusura bakmasın, fedakarlık mavalları büyükannelerin genç anneler isyan etmesin diye uydurduğu şeyler, yakinen gördüm ki mutlu ve rahat anne eşittir mutlu ve rahat bebek.

Adsız dedi ki...

passiveapathetic, cansin, bizdensin. DAK

Yesim Arpat dedi ki...

Passiveapathetic, ben ufaktan blog yazilarini da okumaya basladim. Hakkaten cansin :)
Blog yazmanin en cok bu yanini seviyorum. Yalniz degilmisim hissini.

Adsız dedi ki...

Eyvallah DAK, Hafiye. Ben de Hafiye'yi bir süredir aynı şeyleri duyumsayarak, yalnız değilmişiz hissiyle okuyorum.

esra dedi ki...

sevmem ben öyle blogları okumayı, yorum yapmayı felan ama dayanamadım işte :)) (Bu da ben dizi sevmem, belgesel seyrederim gibi oldu)
bende de jelibonu aratmayacak afacan bir 4 yaş bilmiş oğlan (jelibonda eksiksiz, fazlasıyla benimkini gördüm), bir de 1.5 yaş peri gibi bir kız var. Ve ne ev işlerine ne de çocuk bakımına yardımcı bir Hayriye hanımım var :))) Bırak onu hasta olsalar bakacak kimse yok sayılır. Allahtan koca yardım eder....
İki çocuklu hayat zor mu, feci zor. Bana da herkes itiraz etti, bir de bizim tüp bebek felan işler iyice karışıktı, deli dediler. ama yaptım ve iyiki yapmışım demediğim bir gün bile yok. Hiç vicdan yapma, kreşe gönder, ben bir sene doğum izni kullandım ve oğlum hasta olmadığı her gün gitti. Evde olup iki çocukla cinnet geçirip çocuğu yıpratmaktansa, o kreşte mutlu, biz evde bebekle mutlu ve akşam herkes bir arada mutlu olduk. Öyle ne yedi, aman hijyenmiş diye de kafayı takma, vicdan da yapma. Kafayı takan bir zahmet kalsın ne istiyorsa idealini kendi yapsın.
4 senelik çalışan yardımcısız iki çocuklu anneden tavsiye: rahat ol, bir şekilde büyüyolar hemde fıstık gibi büyüyorlar....

Adsız dedi ki...

ben de intihar etmek için;bir kutu uyku hapı içtim,gözüm ne çocuk gördü ne de koca!Yapayalnız hissettim kendimi;gözümü açtığımda,midem yıkanmış,salak bir halde hastahane odasında buldum kendimi....Sonrası hiç bişeyden anlamayan bi koca ve sürekli ağlayan bi veletle kalakaldım...İş yine başa düştü,ikisini de büyüttük bi şekilde,şimdi torun bekliyorum,az kaldı....Ne diyebilirim ki sabrın bol olsun dan başka?....