Pansiyon çiftlerini evlendirdik. Düğünleri dillere destan oldu. Biz de sanırım. Olduk. En azından bir eğlence destanı olduk varlığımızla. Bütün gün sen tut kuaförde kasıl dur. Kuaförün bizi ne kepçe kulaklı ilan etmediği kaldı ne de koca burun. Yani kulaklar eyvallah da koca burun olduğum ilk kez imalandı. Makyöz makyajını yaparken bilmem ne renkli bilmem ne kullanıcam, burnunuzu küçük gösterecek, dedi. Başlamadan göz makyajım ne renk olsun diye sordu. Ben de yeşil, dedim. Düella zevk ve uyum sorunuma parmak basıp ne dediğimi bilmediğimi, bana böyle sorular yöneltmemelerini, kendi kafalarına göre takılmalarını önerdi. Kuafördekilere de demiştik bakın düğüne gidiyoruz. Zengin koca bulcaz. Bizi bişiye benzetin. Haliyle hırpani halimizden çıkıp az çok ‘bişi’ye benzemek 5 saat-cik sürdü.
Kuaför işi bittiğinde zengin kocadan da vazgeçmiştik. Çünkü zengin kocaya varmak bizim için çalışmamak, bütün gün yatıp yuvarlanmak anlamına geliyordu. E, zengin adamlar kokoş kadınlar isterdi. Günde beş saat kuaför, üç saat gym, iki saat alışveriş falan uhuuuu, en iyisimi paşa paşa çalışalım olduk. Yani böyle bir iç şişkinliği yok. Zaten düğündeki taşkınlığımızla bütün avamlık da ortaya döküldü. Zerre ihtimal vardıysa o da yandı bitti kül oldu.
Sürpriz nikah şahidi olmuşum. İlk kez şahit olacaktım. Bir heyecan bastı. Dedim ben ağlarım. Saçmalama be, ne ağlaması, oldular. Yanıma aldım mendilleri gene de. Oturduk masaya. Haydaa. Bana saçmalama diyen gelin ve tüm diğer şahitler zırıl zırıl ağladılar. Ben donakaldım. Aman bee, diye çıkardım mendilleri artık herkese birer selpak dağıttım. Komedi anları yaşandı artık.
Herkes şampanya kadehlerini çın çın tokuştururken bir köşede Esincan’la nostalji yaptık Amerika günlerine dair. Özlemiş. Hayatı da burada biraz zor. En yakın arkadaşını da aşrı aşrı memlekete gelin vermiş. Ağla ağla mahvoldu. Ben gene donakaldım. Ayakkabılarımı çıkardım ve içmeye başladım. Düella'yı çağırdım. Gel şu kızı biraz hafiflet diye. Ben beceremiyorum lanet olası. Kalbim yoruldu.
Eller havaya müzik ve alkolün etkisiyle çıplak ayaklı üç kız ve bir de oynak Çıtır soğuk terasta rüzgarı ve yağmuru yiye yiye oynadık. Sonra içerde devam ettik. Şövalye çok ağır abiydi. Bizi tanımazlıktan geldi. Gelin ve damatla dahi yuvarlanıldıktan sonra Şövalye ‘şaptiler sizi’ diye diye evlerimize götürdü bizi. Ertesi sabah kart seslerimizle ve makyajı iyi silinememiş suratlarımızla çıktığımız kahvaltıda kahveler yetemedi ayılmamıza.
Gelin çiçeğini ben kaptım ama. Biraz torpilli oldu ama. Öyle arkasını dönüp fırlatmadı kız kurularına. Gelincanım, sen tut, sakla çiçeğini. Çıkarken kapıda elime sıkı sıkı tutuşturdu. Ayakkabısının da en tabana sürtünen yerine hafif hafif yazmış ismimi. Yani o kadar sağlam kazığa bağladı gelin olma hayallerimi. Biz de ona içinde ‘Pansiyon Forever’ yazan bir yüzük taktık.
En eğlendiğim düğündü.