Bu efendilik yarışması mı ki? oldum. Survival yarışması idiyse Nihat daha çok yarış kazanmış dendi. O daha survivor yani zaten Derya’dan. O zaman zaten Nihat kazanmalıydı. Ha, bu fasulyeden hayatta kalma mücadelesiydiyse ve bir şovdan ibarettiyse Nihat Doğan beni bayağı eğlendirdi. O zaman yine onun kazanması gerekti. I loved to hate him, yani. Bülent Ersoy gibi. Paris Hilton gibi. Hiç tasvip etme ama bak ve eğlen. Eğlendirmek de bir başarı. Efendilik’in ne mücadeleyle ne şovla ilgisi var.
Bir arkadaşım gençlere seyahat bursu veren bir organizasyonun parçası oldu. Seyahat bursuna başvurma şartları genç olmak, öğrenci olmak ve seyahat etmek istemekten ibaret. Ama kazanmak için seyahat etmenin hayatındaki anlam ve önemini belirtmen, idealindeki seyahati tanımlaman ve bunları düzgün ve düzenli bir şekilde yazılı olarak bir blogda tutman gerekiyor. En iyi ifadeler, planlar bursa katkıda bulunan çeşitli seyahatsever tarafından puanlanarak değerlendiriliyor. Toplanan miktara göre artık en iyi 3-5-10 kişi seyahate çıkıyor.
Başvurular arasında ajitasyonu bol tutanlar kimi jüri üyelerinden yüksek puanlar alabiliyor . Hiç seyahatin anlamına, önemine bakılmaksızın ‘yazık, bu çocuğun parası yokmuş’, ‘yazık bu sürünmüş’, ‘yazık bu çocuk bu seyahate çıkamazsa ömründe seyahate çıkamaz zira düşük gelirli olmaya pek müsait’ vs gibi sebeplerle başvuran gencin seyahat olanaklarına bakarak değerlendirebiliyorlar. Oysa bu burs, seyahat etmeye maddi engeli olanlara el uzatma amaçlı ortaya çıkmadı ki. Amacı gençlere özellikle salaşından sırt çantalı seyahati sevdirmek, tek başına uzaklarda olmaya alıştırmak ve bunu az miktarda parayla pekala yapılabildiğini, niyet etmenin yettiğini duyurmak.
Arkadaşıma bundan bahsettim. O da aynı benim gibi düşünüyormuş. Bunu da oylarımızın benzerliğinden anlayabiliyormuşuz. Bir de Nurçin bize benziyormuş. Rasyonel arkadaşlarım benim, dedi.
Yonc, mesela, direk en gözü yaşlı olana basmış puanları. Halbuki bir yandan en acımasızımız da odur. Duygu dediğin şey her yöne gidiyor işte.