Pazartesi, Haziran 07, 2004

Kizlar Tatilde - Dubrovnik

Dunyanin en hizli aktarma yapan insani benimdir heralde. Bu alanlar avucumun ici oldu artik. Gozumu baglasan yolumu bulurum. Oklara, isaretlere falan gerek yok. Atlanta'dan iner inmez depar adim terminal/kapi bulma operasyonunu 17 dakikada tamamladim. Frankfurt'tan Dubrovnik'e hergun ucak yok. Buna binemezsem artik Zagreb'den aktarmam gerekecek. Yorgunluktan oluyorum. Etrafta oturacak bir tane bos sandalye yok. Yere vuvarladigim cantamin uzerine oturdum artik. Bu hareketi yapar yapmaz uc bes Turk belirdi etrafimda. Ankara ucaginin kapisinda olduklarini dusundurdum adamlara sanirim. Yani cantanin uzerine comelmemden mi basimi ellerimin arasina alisimdaki dertli durustan mi bilmiyorum, Turk oldugumu anladilar o koooskoca havaalaninda.

-Yok, Ankara kapisi bu degil.
-Istanbul kapisi mi, peki?
-Yok, degil. Sanirim ilerde.
-Sen Turkiye'ye gitmiyor musun?
-Yok.
-Nereye gidiyorsun?
-Dubrovnik.
-Hee, orasi nere? Ailen orda mi?

Ya amca ya, yuru isine ya. Sana simdi ayakustu dunya uzerinde bulunmus oldugum noktalari birlestir ve resmi yakala mi cikarayim? Aslen Adanaliyim da sonra Istanbul'da yasadim. Oradan Amerika ama halihazirda siklikla Avrupa'ya geliyorum. Burada bulunus amacim amacim tatil amacli gezi. Istanbul'daki kanka kizlarla Dubrovnik'te bulusucaz. Yazarken ben bile yoruldum. Tek basina seyahat eden milletdasin bir hatunu sorgulama hakkini kullanmasan da saklasan?

Hirvat ucagi temiz, guzel. Indim Dubrovnik'e. Gumrukte saskin gozler Turk pasaportuna acildi.

-Niye geldin?
-Gezicez kizlarla
-Onlar nerde?
-Otelde olmalilar.
-Nasil gidicen otele?
-Taksi
-Paran var mi?
-Dolar var biraz. Bankadan da cekerim.
-Turk musun?
-Evet
-Tek basina mi geldin?
-Evet
-Nerden?
-Amerika'dan.
-Neden ordasin?
-Ben de bilmiyorum. Kader desek, olur mu?

Kurtar beni Allahim. Turk hatunun yabanci dil konusup uzak ulkelerde oturup tatillere tek basina yola dusebilmesine dokulen hayretlerden usandim. Ama bu ne ki? bu hicbirsey. Adriyatik civarlarinda uc Turk hatunun tatil birlikteliginde daha coook supheli gozler, sozler cikacaktir...Bekleyin.

Havalannindaki doviz burosu kapaliydi. Banka kartim da calismadi. Elimdeki 15 Euro'yla bir minibuse bindim. 20 dakikaya kalkar dediler. 2 saat sonra kalkti. Disari cikiyorum, hareket ediyoruz, bin, diyorlar, biniyorum, kimse yok. Geri iniyorum, bir daha iceri kiskislaniyorum. O bunaltici sicakta minibuste acliktan yari baygin sabrettim.

Minibus yeni dokulmus asfalttan daracik ve kivrimli bir yolda ilerliyordu. Daglarin arasindan deniz bir gozukup bir kayboluyor. Bir yerlesim merkezi tabelasinin belirmesinden 30 saniye sonra uzerine carpi atilmisiyla karsilasiyorum. Kucuk ve sirali bir suru koy gectik. Aklima cocuklugumun yayla yolculuklari geliyor.

Düella ve Yonc sehir merkezine gel, demişlerdi. Oradan kime sorsam gosterirmis oteli. Bir taksiye biniyorum, o da kayboluyor. Oteli bulamiyoruz. Sokaklar cok dar, deniz bir ucurumun sonunda. Etraf sari taslara kesmis binalarla cevrili. Sonunda cevre esnafinin yardimiyla oteli bulduk. Otel otele de benzemiyor. Ne bir tabela ne birsey. Sonradan ogrendigime gore halk komunizm sonrasi evlerini otel olarak isletmeye baslamis. 'Sobe' dedikleri aslinda 'oda' anlamina gelen, pansiyon sistemi gibi birsey. Onum, arkam, sagim, solum, "sobe"! Koca memlekette cok cok az otel var. Henuz turizmciler cok yildizli projelerine girismemisler. Guzelligi de orada zaten. Odama cikarken gectigim terastaki manzara dilimi bagladi. Ben boyle guzel bir yer gormedim, Tanrim!