Salı, Nisan 19, 2005

Yine Yeni Yeniden Paris

Henuz dort gun once dondugum Paris'e gene gitmek bu sefer tam bir iskenceydi. Ucaga biner binmez bir supermarket isi uyku hapi attim. Direkt nakavt oldum. Derken hostesin kesin yemek yemek isteyecegimden emin hissetmesi uzerine omzuma dokunan elle uyandim. Hostesler muneccim degil, tabii ki. Beni taniyorlar artik. Ne kadar obur oldugumu bildikleri icin goz gore gore uyumama kiyamamislar. Uyandim, yemegimi, sundae'mi falan yedim ama uyku gelmez bu sefer. Business Development'a yeni atanmis VP'den bir Ambien kaparsin. Uyusuk halusinasyonlarla karisik bir uykuya bir dalarsin. Ucak Paris'e indiginde hala uyuyordum. Boylesi hic basima gelmemisti. Zor uyandirdilar resmen. Aklima koskoca 767'nin gurultulu inisinde bile uyanmayan Pelin geldi. Insan ne olucam dememeli...

Air France'in ofisine kadar hersey normaldi. Toplanti salonuna oturur oturmaz karnima sancilar saplanmaya basladi. Bir tuvalet, iki tuvalet, uc tuvalet...toplantinin cogunu tuvalette ogurup bogurmekle gecirdim. Toplantinin bana ait kisminda 35 dakika kadar suren prezentasyonum sirasinda ne acilar ne acilar icinde kivrandim. Isin enteresani, acelem olunca ne de guzel topluyormusum konuyu dagitmadan. Normalde 'dum dum dum daldan hop dala kondum' olan ben hele de boylesine girift bir konuda nasil bu kadar oz konusmayi basardim ve de nasil da beni anladilar, sasakaldim. Beni asan yerlerde konusmalari gerekir belki diye yanimizda getirdigimiz danismanlara hic pay dusmedi. Herkes mutluydu. Tamaaaam, tuvalete kosabilirdim simdi.

Aksamina kutlayis yemegine gitcez de gitcez diye tutturuk yapan ust duzey tayfayla Paris'in janti ortamlarina akmamiz gerekiyordu. Daha once Paris'e sadece iki kere gelmis bulunan VP telefonla sekreterini aradi, Zagat'tan restoranlar tarattirdi falan. E, tamam sekreter adres soyluyor, bilmemne sokagi numara bilmem kac. Olduuu. Kim adres arar bu trafikte, bu milyonlarca dar ve uzun sokakli sehirde? A, deli misin, dedim. Kalk kalk kalk, gidiyoruz St Michel-Notre Dame'a. Oturuyoruz disarda bir yere pufur pufur. Hava guzel, Parisli civirlar guzel. Bakarsin, eglenirsin, dedim. Dedigimiz gibi bir yer bulduk ama ben gene yemegin yarisini tuvalette gecirdim.

Yemek yedigimiz sokakta bir gelato dukkani vardi, bir de krepci. Masanin janti insanlari restoran ortaminda yediler yanar doner tatlilarini. Biz VP'yle gittik gelato'ya. O kocaman bir dondurma aldi, damlata damlata, yalaya yalaya yerken ben de bir turlu durum kivamini alamayan muzlu nutellali krepimi yuzume gozume bulastira bulastira yedim. Ay, biz bir eglen bir eglen bu VP'yle. Birbirimizin suratindaki cikolatalara bakip bakip gulerken ismi lazim degilin yanimda olmadigina icin icin sevindim. Aman, ne eglence kalirdi ne bisi klas kasicaz diye. Tatlilar sonrasi bir kaptiririz Turkiye ne yana duser Amerika ne yana muhabbetine...ne karsilastirmali matematik egitimi kaldi tartismadik ne Zimbabwe'nin son secim rezaleti. Aa, dedim icimden. Delta tayfasina boyle cene calmisligim yoktur. Cok da zeki de adam. Sordum da soyledi, husu sahibi insan. Megersem Harvard Fizik, Columbia Finans Phd falanmis. Ne isin var Delta'da dedim. Manyak misin? Az daha kassan Nobel odulu alicaksin. Bogazici'ni falan biliyor cikti bizimki. Neyse bizim de azcik gogsumuz kabardi iste nacizane. Ucundan.

Sonra trenle otele donerken kabine Johnny Depp bindi. Yemin ederim boyle bir hik demis burnundan dusmusluk olamaz. Kesin oydu, bence. Hem o da Paris'te yasiyor ki. Ama trendeki Depp bayagi hirpaniydi. Eli yuzu pisti ve yuzunde sislikler vardi. Elindeki sarap sisesinden de firtlar alip duruyordu. Belki o da metod oyunculugu kasmaya karar vermistir de bir sonraki filminde oynayacagi karakteri gercek hayatta yasiyor olabilemez mi yani? Ne? Bir kere Ingilizcesi cok duzgundu. Oyle sokak serserisi Fransizin Ingilizcesi nasil o kadar kusursuz olabilir ki? Gelip bana yilisti. Kisst, dedim. Johnny Depp'i reddetmis kadinim, be. Sonra trende baska bir kiza yilisti. Amerikaliymis hatun. Urktu biraz, yanimizda durdu. Sonra Amerikalilarin kendilerine has memleket nere muhabbeti basladi. Yukari Oklahoma'dan sari Kevin'le asagi Jersey'den Sasmazlarin kizi Judy tanisti falan.

Bahsetmekten vazgectigime bakmayin, tuvalet hala butun bunlar olurken araya parazit yapan bir gereklilikti. Yedigim krepin duruma katkisi hic iyi olmamisti. Otelde bir yastikta laptop, digerinde ben, karin agrilari icinde kivranaraktan ertesi gunku toplantinin malzemelerini gozden geciriyordum. Boyle otel odasi ortamlarinda elim ise kayiyor haliyle. TV de acikti. Kendi capinda kisik sesle miril miril MTV Europe calmakta oynamaktaydi. Sonra "Istersen daglar daglar/yerinden oynar oynar" sesleri geldi. Bir an algilayamadim. Ic sesim Turkce ya. Yalnizken Turkce seslere irkilme ani gerceklesmiyor haliyle. Otuz saniye kadar sonra 'amanin' oldum. Musti! TR'ye bir ugradigimda aldigim toplu CD'lerden bildigim sarkinin klibini de gormemistim. Sari bir Istanbul akiyordu klipte bir taksinin penceresinden. Bogaz, Mecidiyekoy, Taksim, Eminonu, heryer sapsari akti gecti. Ozledigimden midir, gurbet mi depresmistir, hastayim diye acikli halimden midir, yoksa hepsi birden midir, bilemiyorum, gozlerim doldu. Dolmakla kalmadi; agla agla mahvoldum, annecim! Memleketi ozledim, dedim...Uhuuu...Su hayatta Musti klibine benden baska gozyasi doken var midir?