Pazartesi, Şubat 27, 2006

Ilk Istanbul Gorusmesi

Ilk gorusmem bir insan kaynaklari danisman sirketiyleydi. Ortada kesinlesmis bir pozisyon yoktu ama tanisma babinda cagirdilar, gittim. Kapi onunde araya Ingilizce kelimeler sikistirmamaya dikkat et diye kendimi tembihledim. Turkce mulakat konusunda da tecrubesizlik ayri bir huzursuzluk yaratmaktaydi. Gorusme yaptigim X Hanim'a bin kez CV yollamis olmama ragmen 'bende CV'niz yok' dedi. Burada ekstra temkinli olmayi unutmus degilim. Cikardim cantamdan, koydum onune bir kopya. Burada sadece kendinize ozen yetmiyor, baskalarinin ozensizliklerini de ongorup tedbirler almaniz gerek. Once o bana yaptigi isi anlatti, sonra ben ona. Baslangicta hersey iyiydi. Sonra olay cigrindan cikti.

-Neden donuyorsunuz?
-Uhm, 7 yildir Amerika'dayim. Orada cok sey ogrendim ama bunun yeterli oldugunu dusunuyorum. Turkiye'de de havacilik sektoru muthis gelisti. Burada iyi seyler yapacagima inaniyorum. Ondan.
-Aaa, yapmayin. Biz oraya kapak atmaya calisiyoruz. Ne guzel duzen, farkli hayatlar.
-Burada da iyi seyler yapilacagina inaniyorum ben. Kaldi ki ailevi ve sosyal hayatin canliligi da var.

Dedim ama icimden sen bu ozensizlikle oraya gitsen 3 dakika barinamazsin, dedim. Hem benle CV'm uzerinden konus, hem de bende yok, de. Ustune ustluk bir negatif muhabbet. Benim icislerime karismaca.

-CV'niz cok Amerikan menseili olmus. Buraya dogum tarihinizi ve medeni durumunuzu da yazsaniz bir de resim koysaniz iyi olur
-Bunu ben de dusundum, yaparim.
-Yani aslinda onemli degil ama resmini gorunce insanin sip diye aklimiza geliyor kim oldugu, unutmuyoruz

Evet, resim sadece gorsel hafizayi calistiranlar icindi zaten. Yoksa guzel ya da cirkin, dogulu ya da batili goruntu itibariyle ayrimcilik soz konusu degil. Ben nereli gorunuyorum sahi? Gayet Adanaliyim iste. Ortada bir kivam. CV'de zannimca iyi olan okul ve tecrubelerin bir onemi olmazdi belki Mardinli dursaydim.

Elaleme diyorum ama ben de hep negatifim di mi? Tabii ki. Iste uyum saglamak boyle olur. Buranin tarzi bu. Doverek sevmek. Ben de bunu uyguluyorum. Herkes sikayetci burdan. Ayirsan herkes ozleminden sikayetci olur. Hem sevmeyip hem terketmeyenlerin ulkesi burasi. Ben seviyorum cok. Gercek sevginin ne oldugunu bulmus gibiyim. Bir huzur var ustumde. Sadece sevdigimi belli etmiyorum. Babalar gibi.

Pantolonuma dair Uzay'dan bir irde:

Amca`yi takdir ediyorum. Pablo Neruda`nin gazina gelmis o. Bilincsizce o ayri. Neruda ne demis? "Hic tanimadigi kisilerle konusmayanlar bitik insanlardir" demis.

Ben olayi Nerudavariii hulyali bir atmosfer ile degerlendirme taraftariyim. Ne guzel iste bak.. yazi yazmaya vesile cikti. Iyi ki boyle insanlar var. Normal insanlar cok sikici. Havaalanlari ifadesiz yuzlerin mekanidir. Helal olsun amcaya. Yasaminda tatli bi spike yaratmis iste. Mal gibi orda dikilip bavul da bekliyebilirdin pekala. Kendince "beni ogluna yapicak" gibi senaryolar yazcaana adama sorsaydin neden bu kadar dikkatini cekmis diye... Guvenlik gorevlisiyse detaylara bu derecede dikkat etmesi mesleki bir tutkudan da ileri gelmis olabilir. Bak ben de senaryo urettim iste. Neden sormadin adama? Boyle soru isretleriyle yasiycaz simdi.

Cumartesi, Şubat 25, 2006

Hanfendi, pantolonunuz...

Istanbul'a geldim. Bu gelisimin diger gelislerimden farkli olacagini elbette biliyordum. Daha az tadini cikarip daha cok degerlendirdigim anlar yasayacaktim da bu kadar erken baslayacagini bilemezdim. Soyle ki:

Ucakta aldigim Ambien'den bosalmis uykulu kafa sersemligiyle bavullarimi bekliyorum. Etrafimi gozlemlemeye baslamamisim bile daha. Omzumda bir "tip tip" hissettim. Bir yandan arkamda bir ses "hanfendi, hanfendi", diyor. Dondum, elinde telsiz bir guvenlik gorevlisi oldugunu sandigim bir amca.

-Hanfendi, hanfendi!

-Buyurun.

-Pantolonunuz...(sessizlik)

Sandim ki pantolonum yirtildi, kicim acikta ya da altima yapmisim, haberim yok. Aninda pantolonuma bakiyorum. Bir surpriz yok.

-Ne olmus?

-Pantolonunuzun sag dizinde bir leke var. Bir de arka tarafinda atkinizin yunleri toplanmis.

-??

Amca gulumsuyor, muzaffer bir edayla. Ben sadece "Biliyorum, sagolun" diyip bavullarimi beklemeye devam ediyorum. Amca saskin. Ben onun saskinligindan saskin. Lekeden haberim var, ayol. Ucaktan inmeden suratimi biraz toplayayim cabasindayken basinctan cortlamis tupten fiskiran kremin marifeti. Bir damlacik birsey. Sildim cikmadi. Atkinin yunu de yapismistir yumaklar halinde, eee? 14 saatlik yoldan gelmisim. Ne olacakti ki? Düella diyor ki, bu durumda 'ciyaak' diye bagirip tuvalete kosturup bu kilikta sokaga cikamam, demem gerekiyormus. Belki de amcaya lekenin hikayesini anlatmam gerekecekti. Belki lekenin hikayesinden hayat hikayemize atlayacaktik. Belki ayakustu kaynasacaktik. Belki beni ogluna begenecekti, hayat bizi nerelere surukleyecekti. Kestirip atilmayacakti. Burada hayat boyle calamuhabetti.

Anlamadim ki. Bir insan hic alakasi olmayan bir ortamda hic tanimadigi bir insanin pantolonundaki lekeyi neden soyler? Her yer, herkes bu kadar titiz mi burada? Ben hangi arada neyi kacirdim? Takma kizim, Asli. Birinci dakika mudahalesinden gozun korkmazdi senin. Bu ne urkeklik?

Salı, Şubat 21, 2006

Kirik

Sagolsun, Istanbul'daki arkadaslarim haftasonu benim donmemin mi donmememin mi daha iyi olacagina dair aralarinda tartismislar. Ben de bu 'donsek de mi ayar alsak, donmesek de mi daralsak' ikileminin tartismalarina dahil olabilmek isterdim. Kendim de cok dusunuyorum. Hatta baska hicbirsey dusunmuyorum son bir aydir. Bazen beynim agriyor dusunmekten. Hatta panik atakimsi seyler yasiyorum. Dun bavullarimi hazirladim. Dolabim bayagi bosaldi. Sonra bos dolaba bakip agladim. Kime soylesem abarttigimi soyluyor. Benim duymak istediklerim 'halledilir canim'lar degil ki! Olay aksiyon degil. Evet, tasinma, ev bark satma derdi de ayri bir yuk ama aksiyon bunlar. Yapilir. Uc asagisina bes yukarisina atilir satilir. Benim ruhiyatim hep asagida hep dipte. Aklima kadinlarin gezgin ruhlu olamayacagi geliyor. Aralarindan cikan tek tuk seyyahlar bile aslinda gittikleri yerleri yurtsamak, benimsemek isterler, diye okumustum bir yerlerde. Iste ben de bir istatistikim.
 
Turkiye'ye donmek istiyor muyum, diye cok dusundum. Hayir. Istemiyorum. Donmek istemiyor degilim sadece. 'Icimdeki memleket aski bir baska, ac kollarini geliyorum canim memleketim', gibi birsey hissetmiyorum. Oradan buyuk beklentilerim de yok. Biliyorum ki turlu ayarlar alacagim, gelmeden almaya basladim. Burada yasarken tatile gidip iki memleket ayari yemek enteresan gelir hani, donup burada sagda solda anlatip cerez yapilir muhabbetlere bu 'enteresan'liklar, bu memleket adam olmazliklar. Simdi onun tam orta yerinde kacarim olmadan onu yasayacagim hergun. Hepsini hepsini biliyorum. Hatirlatilmama gerek yok.
 
Gordugum birsey daha var ki ilk gencliklerinde insanlar tercihlerini yaparken 'ne istiyorum'a odaklaniyor. Daha sonralari 'ne istemiyorum'a. Maalesef ne istedigimizi ya bilmiyoruz ya bulamiyoruz ya da neyse ne, bari iyinin pesine dusmektense kotuden kacinma seklinde modifiye ediyoruz beklentilerimizi. Benim de aynen boyle bir halim var. Biliyorum ki hic 'seksi' degil. Ama bu boyle. Biriyle 'sadece' mantik uzerine evlilik yapmak gibi birsey. Ben burada yasamak istemedigimi biliyorum artik. Ne kariyerim alip basini gidecek ne param ne ozel ne sosyal hayatim. Burada sadece 'duruyorum'. Durmak da benimki gibi kasintili bunyelere cok agir geliyor.
 
Mantik dokumleri de Turkiye'yi destekliyor acikcasi. Genc memleket. Eninde sonunda doneceksen artik 7 yil kalmissin, bitirmissin, donmelisin. 35'inde CEO olunabilen bir ulke orasi. 35'inden sonra yeni ise girilemeyen bir ulke de yanisira. Etrafi kalabalik bir ulke. Ben kalabaliklara bakip gozlemeyi cok seviyorum. Burada sadece gole, kusa, agaca bakiyorum. Hayata dair ipuclari cok az. Ariza seviyorum belki. Arizadan besleniyorum, ne yapayim. Mazosistim belki de.
 
Her ne olursa olsun, basima her ne gelirse gelsin, kotu bir gunun aksaminda Ozlem'in evine gidip bu durumu irdeleyip, belki sabaha karsi bir oyun havasi esliginde gobek atarak bunun ustesinden gelinir. Ya da Yonca cikar gelir bir enteresan hikaye anlatir, ofisinden cinnet manzaralari seklinde. Biz daha beter Yonca'ya yukleniriz, biraz elektrigimizi bosaltiriz ona. Ya da tanimadigim kardesime daha sik sarilabilirim, ya da ne bileyim iste ya...demek istedigim...ariza varsa da tedavisi de var orada. Yaban ellerde bir kiriliyorsun bir daha kaynamiyorsun. Kirik kaliyorsun.

Cuma, Şubat 17, 2006

Oncul Kultur Soku

Hani memleket gazetelerini duzenli takip ediyorum ya. Uzerine sagda solda internet ortamlarinda, beni kimseler anlamasa/dinlemese bile, fikir beyan ediyorum ya. (Fikrimin genelde konuyla ilgisi olmuyor da). Senede 2-3 kez de gidip goruyorum ya. Ne bileyim iste, bu yuzden sirf bu yuzden iste, sandim ki ben katismadim, Turk kaldim. Ha hayyt. Bugun gene boyumun olcusunu aldim. Soyle ki:

Gunlerdir memlekette gorusme yapacagim sirketlerden randevu koparmaya calisiyorum. Hicbir Insan Kaynaklari departmani geri donmuyor. Telefonlarim beklemede unutuluyor. Maillerime cevap gelmiyor. Hani, dedim, ben guya kendimi gaza getirdim, gidiyorum ama ufukta kicimi dolandirip geri gelecegim gorunumlu bir manzara belirdi alenen. Bu manzara yuzunden az istahim kacmadi.

Bir arkadasim, bir arkadasindan bahsetmisti. Bizim sektorde borusu otermis, baba bir insanmis. O sana yardim eder, dedi. Ben de bir mail atmistim kendisine vaktiyle. 'Gelince ara', dendi. Bastan savildim sandim. O kadar cok duydum ki, 'geldiginde goruselim', 'gelince ara'yi zannimca Turk usulu bastan savma saniyorum bunu. Tamam, dedim. Hi hii. Ararim. Olmadi bir kahve icer, tanisiriz. Geyik muhabbetine geliyordum zaten, muhim degil.

Bugun oglene dogru icimdeki hirs canavari o kadar buyudu ki 'gelince ara'ya ragmen bir mail daha patlattim. Sonra MSN'de gordum. Dadandim. Actim agzimi, yumdum gozumu. Oyalaniyorum da, birsey cikmayacak da, herkes 'gelince ara' diyor da, kapilarina gidip meraba denir mi de, uhuuu, taramali tufek gibi. Adam, bir dakka bir dakka, oldu. Sen gelince beni ara, dedi. Hay, gelmeye de aramaya da. Yani, burdan arayim, birsey degisecekse. Valla, Turkiye'de cep telefonu aramaktan daha ucuz. Sonra bana dedi ki. Bakin cok onemli kilit sozlerdir bunlar:

- Gelince ararsin, herkesle gorustururum seni. Bu kadar basit
- Ama ne zaman, nerede, saat kacta. Bana kimse somut bir planla gelmiyor, randevu falan vermiyor
- Ne randevusu? Burasi Turkiye. Ararsin, ben geldim, dersin. Gidersin.
- Hmmm
- Sen cok Amerikali olmussun. Plan mlan. Peeeh.

O anda butun dunyam aydinlandi. Suursuz bir laubailikle kendimi bu buyuk insana yamadim.

- Cekirgeniz olabilir miyim? Beni besleyip buyutur musunuz?
- Aslinda senin tecrubelerinden faydalanabiliriz. Iyi olur.

Buyuk insan israrla seviyeyi dusurmuyor. Benim bu racona katacak ne tecrubem olabilir ki? Bu nasil bir olayi cozmusluk, asmislik, bitirmisliktir? Oysa ki ben hala dugum dugum dolasigim. Hala cinnet. Hala panik. Oncul bir kultur soku yasadim. Artcillarini gene yazarim.

Perşembe, Şubat 16, 2006

Sobe

Aklim bir karis havada gunlerdir. Hani bir yone egildim mi digerini unutmak boyle birsey olsa gerek. Asik olunca insanin gozunun baska birsey gormemesi gibi. Gozumu memlekete diktigimden beri buraya ait ne varsa bir yok sayma bilincli bilincsizligi. Soyle ki:

Bu sabah yine zor uyandim ve haftasonu aldigim cart turuncu pantolonumu giydim. Aylin, ise boyle gidilmez, dedi. Salla, dedim. Ustune bir de gec geldim. Ta taaaam. Megersem Bahamalar'in Turizm Mustesari gelmis sabah toplantimiz varmis. Abiler giymisler lacileri. Gec kalmisligim bir yana. O salona bu turuncuyu saklayarak nasil girerim ki diye dusundum. Altina da dili sarkmis, bagi cozulmus, ayagima uc numara buyuk dagci botlari giymisim hic germeden. Yan yan, koltuklarin arkasina saklana saklana bir girisim vardi ki iceri, performans Oscarlik. Chris, ellerini kocaman acarak beni tanitti, ben mumkun oldugunca alt tarafimi saklayaraktan gulumsedim. Mustesar pek bir ilgilendi benle. Protokol kibarligi geregince midir her neyse, gelme ustume iste, gelmeeee.

-Ismin nedir?
-(Bol Türkçe karakterli ismimi söyledim)
-Efendim?
-(Tekrar)
-Kodlar misin?
-hedele hudele


Ufff. Utancimdan ates basti. Asla kiyisindan kosesinden gecemeyecek miyim ben su incelikli hallerin? Hep spotlar uzerime. Hem de hazirlik sifirken. En sahane hallerim en kimsenin bilmedigi. Bu durumda kesinlikle bir Big Brother kamerasina ihtiyacim var. Her animi bilsin ki 'normalde boyle degil' savunmasi havada kalmasin. Mumkunse yanima kimseyi vermesinler ama. Yanimda biri varken isler sarpa sariyor. Fokus problemi yaratiyor, fokus. Banu Alkan gibi beni de eski bir manitayla bir eve kapatip gozlediklerine dair cinni gunduz dusleri kurdum simdi. Hic geregi yokken hem de.

Pazartesi, Şubat 13, 2006

Anlama Cabasi 10,641. Bolum

"First impressions often lie
Often fool the naked eye" (Fisher Zet- Pretty Paracetamol)

Enteresan bir haftasonuydu bu. Bir dolu yeni insanla tanistigim gibi tanidigimi sandigim insanlar hakkindaki fikirlerim de degisti. Hayat degisken olmasa da fikriyat ve hissiyat ne kadar da degisken. 'Insanlar degismez' sozune bir kez daha inanmadim. Belki birtakim huylar, aliskanliklar degismiyordur ama degisen cok sey var. Benim de ilgimi onlar cekiyor iste. Uzayli Zekiye'nin tamamen "Turkce! Turkce!" gecen bu haftasonu macerasi 'Hayati Anlama Cabasi 10,641. Bolum' seklinde basliklandirilabilir. Alinan ders ise hicbirseyin sandiginiz, algiladiginiz gibi olamayabildigidir.

Ogun'u ilk kez bir gunduz vakti ve ayikken gordum. Evimi gostermeye Funda'yi bulmus. Nefes almadan konusuyordu. Benim evimi ilk kez gormesine ragmen benim adima alici adayina konusuyordu. Seni 'agent'im ilan ettim, dedim. Herkesi taniyordu. Ev arkadasim Gozde, dedim. "Biliyorum, sarisin, suslu, Kimya'da", dedi. Gozde evden disari adim atmadigi yasantisinda Ogun'un ismini bile duymamistir ama Ogun'un Big Brothervari her yerde gozu/kulagi vardir.

Telefonu caliyor. Birinin nisanlisi kacmis, ogledensonra kizi aramaya cikma planlari yapiliyor. Oburu caldiriyor agliyor, derdini dinliyor. Oburu caldiriyor, yasamak uzere henuz ulastigi Los Angeles'taki hayatinin ne kadar guzel olacagina dair gazlar veriyor. Atlanta'nin Turk evsizi Cihat Abi'nin goz ameliyatindan sonra kendi evine aliyor, ona evinde bakiyor. Eli de kalbi de heryerde. Sasirdim. Oysa ben onu bir kulhanbeyi, kahvehane beyefendisi saniyordum. Ciddiye alinmak ister gibi bir hali var. Cok iciyor. Icince arabesk oluyor. Nihayetinde kara bir denize kuzeye donerek icini efkara bulamis. Ayri yonlerin es isilarda kaynayan kanlara sahip cocuklariyiz. Ben de guneye donerek ak bir denize bakarak delirmisim. 'Neden saclarin beyazlasmis arkadas/ sana da benim gibi cektiren mi var?' sarkisini soylebildik bu durumda beraber. O viskiden sarhos, ben oksuruk suruplarindan. Ogun'u koruma hislerim mi cikti, ne? 4 Adanali Erkek ve 1 Adanali Kiz gunlerinden kalma bu his bana cok asina.

Funda ise Esin #2! Ayni sene ayni bolumden mezunlar diye mi bu kadar benziyor ki birbirlerine? Funda da gozlerini kapatarak konusuyor. Saclari ayni golgenin tonlarinda. O da stres atmak icin isiltili yunlerden orguler oruyor kendine. Sigarayi tutuslari bile ayni. Esin cikti karsima sanki. Bir dokulme yasadim. Sonra urktum. Hicbirsey gorundugu gibi olmayabiliyor ya. Esin gibi degilse ya...

Gece eve dondugumde Gozde izledigi Arjantin Tango gosterisinden kalmaydi. Cok erotik, cok estetik, cok sevgililer gunu-oncesi-sevgilim-olsun istegi kabartan bir gosteriymis. Once iki erkek dansci cikip birlikte tango yapmislar. Escinsel bir gosteri gibi gelmis onlara. Bana da oyle gelmisti Buenos Aires'te koca koca adamlarin birbiriyle tangosunu gordugumde. Oysa ki Arjantinlilere gore cok maskulen cok sert bir gosteriymis bu. Bir cesit meydan okuma ya da duello gibi. Sonra iclerinden biri esas kizla tango yapabiliyor. Arada digeri kizi kapmaya calisiyor, yeniden bir meydan okuma dansi basliyor.

Ya yaaa. Biliyorum iste artik. Omrumun 10,641.gununde algilarimin beni yaniltabilecegini tecrubeyle ogrenmisligimin hikayesidir.

Perşembe, Şubat 02, 2006

Kostebek Gunu

Bugun Kostebek Gunu! Bir Kizilderili efsanesine gore kostebegin her yil 2 Subat'ta yuvasindan cikisi cok onemli bir isarettir. O gun kostebegin yuvasindan cikisi ve golgesinin yere dusumu izlenir. Eger o gun hava parlak ve aydinliksa yuvasindan cikan kostebek isiktan rahatsiz olup yeraltindaki yuvasina geri donecektir. Bu durumda kis alti hafta daha surecek demektir. Hep beraber bu duruma hayif yapilir. Yok, eger hava kapaliysa kostebek urkmeyecektir ve disarda dolanacaktir. Bu da erken bahar habercisidir. Iste hava aciksa kostebegin golgesi olacak, kapaliysa olmayacaktir. Golge bir nevi hakem sayiliyor bu toplu histerik gozlemde. Kimi kucuk kasabalarin gercekten meteorolog olduklarina inanilan kostebek topluluklari var. Bu kasabalarin en unlusu 'Punxsutawney Phil' isimli Pennsylvania kasabasidir. Her sene bugun o kasabaya baglanilir ve kostebeklerden haber alinir.

Bugun beni Groundhog Day (http://www.imdb.com/title/tt0107048/ ) filminden dolayi hep dusuncelere suruklemistir. Pelinat bilir. Ailecek severiz bu filmi. Insallah TV'de bir yerde gosteriliyordur bu aksam. Izlemediyseniz seyredin, eglencelik bir film. Ozetle, gereksiz haberler kovalatilan bir muhabir, gazetesi tarafindan Groundhog Day kutlamalarinin yapildigi Pennsylvania'daki kasabaya (Punxsutawney Phil'e) gonderilir. Gorevi festival haberi gecmektir. Muhabirimiz biraz sinirli, huysuz, mendebur bir adamdir. Isteksizce yaptigi bu gorevde garip bir kozmik-karmik durum neticesinde zamanda takili kalir. Hergun ayni gunu yasar; ayni sekilde uyanir, ayni sokaklarda ayni olaylar olur, ayni restoranda ayni musteriler ayni yemekleri siparisler, garson kiz ayni kazayi yapar, vs. O gun asla bitmez. Uzar da uzar. Onceden delirme anksiyeteleri gosteren muhabir sonradan duruma entegre olur. Piyano dersleri alir, kazazedelere yardim eder, bir kiza asik olur. Aski ilerleyemez ama. Kizla her gun ilk tanismasini yasar. Bir sekilde tirmalayarak, kizi o gece yaninda yatmasina ikna ederek ertesi gune gecebilir. Hain fikirli olmayin, fifi falan yok, mutlu mesut sarmasirlar. Zincir kirilmistir. Burada sevginin zincir kirma ve mendebur adami kuzuya donusturme gucune sahit olarak icimizi isitiriz.

Kostebek Gunu'ne gecen yil Miami'de bir otel oldasinda yakalanmistim. Ayni insanlarla ayni toplantilarda ayni yemeklerde ayni saatte TV alarmiyla uyanarak. O gun yine saat 7'de alarm niyetine acilan TV'de beliren haberlerde 'Groundhog Day' haberini vermesiyle gunun anlam ve onemine uyuvermistim. Bugunlerde de otomatik pilota baglanmisligimla ziyaretci defterine not dusebilirim belki: "daha iyi bir insan olana kadar ayni berbat rutine mahkumiyetimize dair adalet karsisinda boynum kildan ince" den baska soz aklima gelmeyerekten. Hangimiz boyle degiliz ki? Hepimiz mendeburuz aslinda.

Not: Bu sene Punxsutawney Phil'in meteorolog kostebekleri kisin alti hafta daha surecegini alametlemisler. Hay Allah :(