Perşembe, Kasım 29, 2012

Günü Geçen Bebek

Yine bir doktor kontrolünden çıktım. Doktor yine aynı şeyleri söyledi. Sanki Groundhog Day gibi. Hep aynı şeyleri duyuyorum. Suyum azalmamış, plazentam eskimemiş. 41. haftanın içinden selami var Planters’ın. Suni sancıya başvurmadan evvel bir hafta daha bekleyebilecekmişiz. Doğum yaptığımı ama onlara haber vermediğimi sanan bir dünya insan her gün telefon ediyor. Aynı açıklamaları onlara da yapıyorum.


Düella’nın konuya dair yorumuna inanır oldum. 3 kilo doğacak bebek 3.5 kiloya dayandı bu gecikme sayesinde. Amacı tombiş olmaktı, benim müdahalelerim yüzünden kilo alamadı, mecburen içerde takılıyor.

Günlerdir saatlerce yürüyorum. Belki çıkmasını sağlarım diye. Dolunay geçti, ay tutulmaları geçti, burcu değişti. Planters hala gelmedi. Artık kendiliğinden geleceğine dair inancımı yitirdim. Sonsuza kadar hamile olarak kalacakmışım gibi geliyor.

Beklemek çok fena bir şeymiş.

Pazartesi, Kasım 26, 2012

Kız Hamileliği

Ultrasonlardan önce hamile kadının bebeğinin cinsiyetini tahmin etmeye yarayan halk arası iddiaları bende acaip tuttu. Tipik bir Anadolu kadını olduğumdandır belki de.


Jelibon’a, yani erkek bebeğe hamileyken, sipsivri bir karnım vardı. Cildim daha güzeldi. Göbeğimde linea nigra denen dikey siyah çizgi vardı ve belirgindi. Midem bulanmıştı ama sadece bir kere kusmuştum. Oysa Planters’a, yani kız bebeğe hamileyken herşey çok farklı gelişti.


Bir kere çok kustum. Kusmak bir iğrenti birikimiyle falan da olmuyordu. Aniden belki de esnemek için, ya da bir lokma atmak üzere ağzımı açarken kusmuklar çıkıverebiliyordu. İşe gidip geldiğim E5’ler boyunca naylon poşetler kucağımda bir kustum bir yola devam ettim. Dört ay geçti, kusmuk bitti, iğrenti ve mide yanmaları kaldı.


Kız hamileliklerinde vücudun alt tarafı daha çok kilo alırmış. Bu hamileliğimde aynen karnım yanlara doğru büyüdü. Basenim de. Bacaklarım da. Totom büyüdü resmen. Bacaklarım o kadar kalınlaştı ki çizmelerimin fermuarları kapanmıyor. Ama göbeğin üstü ve kollarım eskisinden daha bile zayıf.

Kızlar annenin güzelliğini alırmış, kıza hamile anne çirkinleşirmiş. Kesinlikle doğru. Göbeğimde o sakil çizgiden olmadı bu sefer ama yerine dekoltemde, boynumda ve bacaklarımda sanki is püskürtülmüş gibi kara kara gölgeler çıktı. Gören solaryuma mı girdin, diyor. İlk is karasını boynumda gödüğümde anlam verememiştim. Sanki boyun çizgilerimin arasına pislik kaçmış gibiydi. Banyoda liflerle sürttüm sürttüm, geçmediler. Bacaklarımda da belirince anladım ki bu hamilelik maskesi / gölgesi dedikleri hormonlarn yaptığı bir cinslik.


Bu hamilelik denen şeye kesinlikle müdahale edilemiyormuş, onu anladım. Sıkı diyabet diyetimle 15 kilo aldım. Diyetsiz ilk hamileliğimde 12 almıştım. Kızların yıpratıcılığı burada da ortaya çıkıyor olsa gerek.


Halk arasındaki iddiaların tersine ikinci bebek nazlı çıktı. Kızlar ve ikinciler erken gelir, derlerdi. Jelibon 39. haftaya kalmadan gelmişti. Kızımız 40. haftamıza ragmen henüz teşrif etmediler. Günlerdir hurma, ananas yiyorum ve yokuşlar tırmanıyorum. Eliptik bisiklet sürüyorum. Hala gelen giden yok. Her akşam güzel banyomu yapıyorum, belki gece doğururum diye. İki hafta evvel ağdamı, pedikürümü falan yaptırmıştım, doğuma hazırlık diye. Eskidiler resmen, yeniden yaptırmam gerekecek böyle giderse.


Düella diyor ki diyet yaptım, salata yemekle çocuk büyümedi. Büyümeyi bekliyor. Ondan içerde kaldı. Bu iddiaya artık inanır oldum. Jelibon 4 kilo olduğu için yeri kalmamıştı, çıktı geldi çocuk vaktinden evvel. Planters da 4 kilo olana kadar takılabilir belki. Doktorum 42. haftaya kadar bekleyebileceğini söyledi. Geçen haftadan beri 300 gram aldı bari. 42’ye kadar belki o da 4 kilo olur.


Bir yandan bu ‘gecikmeyi’ bebeğin ağır, uslu, adeta bir köşe yastığı gibi sakin mizaçlılığına vermek istiyorum. İnşallah.

Perşembe, Kasım 15, 2012

Hamilelik Şekeri

Bu hamileliğime dair hiçbir şey anlatmamışım neredeyse bloga. Başka bir şeyler de anlatmaz olmuşum. Arada bir soğuyorum çünkü yazmaktan. Hamileliğin heyecanı da az olunca insanın iştahla anlatası da gelmiyor. Evet, ikinci hamileliklerde heyecan daha az. Belirsizliğin azalması ya da endişe azalması ne bileyim ama herkes için aşağı yukarı böyle olduğundan eminim. Tek çıkış noktam bu bebeğin kız olması. O bir değişiklik.

Bu hamileliğimde doktor randevularını hiç önceden planlamadım. Bazen unuttum bile. İlk doktora gittiğimde 7 haftalıktım. Detaylı ultrasonu için aylar önceden Atıl Yüksel için sıralara girmedim. Başlarda çok fena kusuyordum. Sonraları rahatladım derken hamilelik şekeri çıktı. Ailede şeker var. Bende de ufaktan hipoglisemi vardı. Bekliyordum bunu.

Tuhaf bir saptama belki ama birinde şeker hastalığı çıkmalıysa benim gibilerde çıksa iyi olur sanki. Hastalık ancak öyle layıkıyla kontrol altına alınır çünkü. Benim gibi kontrol manyakları sayesinde. Son dört aydır her yediğime içtiğime psikopatça dikkat edip yediğim her lokmayı bir excel’e yazdım. Karşılarına da açlık, tokluk 1 ve 2. saatlerde mutlaka parmaklarımı delip şeker seviyemi yazdım . Ne yedim, şekerim ne oldu, hepsi kayıt altında artık.

Hamilelik şekeri bebeği gereksiz irileştirdiği için bebekte de şeker hastalığı ve çocukluk obezitesi gibi hasarlara sebep olabiliyor. Kendimden biliyorum. 4.5 kilo doğmuşum. Çocukluğum boyunca şişkoydum. Hala da kolay kilo alırım ve şekerim de sınırlardadır. Annemde muhtemelen şeker vardı ama o zamanlarda bilinmiyordu.

Ama işte onca kontrole rağmen ne yediğimin vücudumu nasıl etkilediğini öğrenebildim mi? Hayır. Zaten ben kaosa düzen getirmeye çalıştıkça işler iyice karışır. Karmam da böyle. O yüzden kaderime boyun eğsem de merakıma boyun eğemiyorum. Düzene sokmaya çalışmasam da ölçmeye ve gözlemlemeye devam ediyorum.

Aynı şeyleri bir yediğimde normal diğer yediğimde anormal çıkıp durdum. İstikrarlı olmak adına hep aynı parmağımı deldim. Şu an parmağımda his yok. Delik deşik kendisi. Yine de bir işe yaramadı. Üstüne güya bebek iri olacaktı. Ultrason ölçümlerinde boyu posu iyi ama göbek çevresi küçük çıktı hep. Özetle, şeker hastalığım yokken 4 kilo doğan Jelibon’dan sonra şeker hastalığımla 3 kilo doğması beklenen bir Planters var karnımda. İkinci bebekler daha geniş rahim ortamı yüzünden daha iri olurmuş güya. Bizimki geniş ortamda fır fır takılıyor. Belki de o sebepten karnımda Jelibon’un aksine çok hareketli.

Şövalye baştan beri dedi ki, salla. Delme kendini. Börek de ye, tatlı da. Önemli olan mutlu olmak. Bebek de ufak ölçülünce biraz biraz bıraktım diyeti. Bu sefer de şekerim hiç yükselmemeye başladı. Ben merakımla yaşayamayıp bu sefer de diyeti boza boza, nereye kadar şekerimin yükselmeyeceğini ölçmeye başladım. Baklava ye ölç, börek ye ölç. Yükselmemeye başladı. Şövalye durumu börek yemenin mutluluğuna bağladıysa da ben hala şu hormonların işine akıl sır erdirme yönünde neler yapılabileceğini düşüyorum.

Çarşamba, Kasım 14, 2012

Ortalama Türkler

Doğum iznine çıktım. Her an bekliyoruz artık Planters’ı. Evde ya ofise bağlanmış, çalışıyor oluyorum ya da Mad Men’I izliyorum. Tam da izne çıkmışken ve üstelik doğuma kadarki iki-üç haftalık geniş zamanlarda takılmayı umut ettiğim Düella ise uzaklarda, egzotik bir yerde tatile gitti. O döndüğünde muhtemelen doğurmuş olacağım ve zaten geniş zaman diye bir şey kalmayacak.

İzne çıkmadan evvel Şövalye’nin iş yaptıkları bir Sırp adam karısıyla Istanbul’a gelmişti. Kendi işi olan, senelerce Avrupa’nın çeşitli yerlerinde yaşamış bir adamdı. Eşlerle beraber yemeğe çıktık bir akşam. İlk kez Istanbul’a geliyorlardı ve Istanbul’un büyüklüğüne, kalabalıklığına ve geceyarısı bile sıkışan trafiğine çok şaşırmışlardı. Adam çok gezmiş görmüş ama bir yandan da istatistiki bilgilerle kendince ülkeler arasında kıyaslar yapıyordu. Adam eğitimden girdi, gelirden çıktı. Bizim eğitimimiz ve gelirimize dair bilgiler edinmeye ve ülkenin ortalamasına göre nerede durduğumuzu anlamaya çalışıyordu.

Biz dedik ki biz yabancı liselerde okuduk, sınavlarda ilk yüze girdik, şöyle şöyle bir üniversiteyi bitirdik, yurtdışında yaşadık. Gelir sorusuna da tabii direk cevap vermek güç. Adam da hassasiyeti bildiğinden yeni işe başlamış bir öğretmen ne kazanıyor’u sorduktan sonra siz gelir anlamında ortalamanın neresindesiniz, dedi. Şövalye de ortalamayız, dedi. Ben de bozmadım.

Türkiye’nin kişi başı milli geliri senede 14 bin dolar brüttü diye biliyorum ben. E, çocuk bakıcımıza o kadar ödüyoruz zaten. Yani şimdi aman da ne çok kazanıyoruz, diyemem. Amacım o da değil, konuları çarptırmayı seven okurlarım. Ama ortalama değiliz işte. Mütevazi yaşıyor olabiliriz ama ortalama bayağı bir yerlerde süründüğünden ortalamadan bayağı daha yukardayız. Adamcağız kafasında neler kurdu bilemiyorum artık. O kadar bilimsel ve analitik bir kafası vardı ki heralde dediğimizi kabul ettiyse Türkiye yeni Amerika, İsviçre falan olmuştur kafasında.

Düella’ya bu durumu anlattım. O da “Tabii ki ortalamayız” dedi. “Taksiciler bile bizden zengin”. Bunu duyan JJ de anlam veremedi. Fiyatları arşa dayanmış gıcır dairesinde oturan ve ertesi gün 15 saat uçacağı egzotik tatiline çıkmak üzere olan arkadaşının nasıl bir ortalama olduğunu sorguladı.

Ama JJ’in gözden kaçırdığı şeyler vardı. Düella’nın da Şövalye’nin de standartları çok yüksekti. Düella kendine ev bakarken Büyükhanlı Sitesi’ni ‘mütevazi’ bulmuş, Eyüp’te naïf bir haftasonu gezintisinde karşılaştığı piknikçi kalabalığın mangallarında tavuk kanatlarından başka bir şey olmamasını kanatların çok popüler olmasına bağlamıştı.