Perşembe, Aralık 07, 2023

İki Bin Yuroya Eleman Yok

Taze ofis başkanı Koreli Ojun, sekiz aydır ofise yeni müdürler arıyor. 

Müdürlerde aradığı özellikler: en iyi üniversitelerden mezun olması, en az 15 sene yurtdışı projelerde görev almış olması, dev ihalelerde ve projelerde yöneticilik yapmış olması, haliyle ana dili gibi İngilizce bilmesi falan.


Ama bu müdüre ayda 60 bin tl net maaş vermeye karar vermiş. Yol, yemek, araba, özel sağlık ya da aklınıza gelebilecek ne gibi bir yan hak varsa hiçbirinin verilmediği, dümdüz, kılçıksız 60 bin. (Yuro olarak 2 bine denk gelmekte)


Serkan'la biz totomuzlan güldük, eğlendik. Eleman bulup bulamayacağına dair iddialara tutuşamadık bile zira ikimiz de bulamayacağından emindik. 

Serkan zaten karşıdan geliyor buraya aracıyla. Köprüyü, benzini geçtim günde 150TL otopark ücreti ödüyor bir de. O da yer bulabilirse. Araba yıpranma payını falanı da katarsan zaten araç giderleri, otopark, sağlık, yemek gibi yan hakların toplamı 45-50 bine denk gelmekte. Toplu taşımayla daha hesaplı tabii ama bu durumda uzaktan gelen biri günde 3 saatini de yol için gözden çıkarmak durumunda kalacak. 


Ojun yeni eleman bulma yolculuğuna çıkmadan önce bana önerebileceğim headhunter firmaları sormuştu. O zamanlar burada yeniydim ve Ojun'u iyi tanımıyordum. Birkaç headhunter tavsiye etmiştim; hatta birini uzaktan tanırım da iyidir, demiştim. Ojun sorsa da kendi bildiğini okuduğu için kendi kendine gitti bir headhunter firmayla anlaştı. Şimdi düşününce iyi ki benim önerdiğime gitmedi, diyorum. Benim de, önerdiğim firmanın da verilmiş sadakası varmış. 


Headhunterla neler yaşandığını bilmiyorum ama herhangi bir aday bulamadıklarını biliyorum. Muhtemelen Türk kafasıyla Ojun'a bu paraya bu şartlara bulamazsınız, şartlarınızı değiştirin dememişlerdir de 'buluruz, hallederiz' demişlerdir.  Headhunter'ın niyeti yolda Ojun'u daha düşük bir profile, daha yüksek imkanlara ikna etmekti muhtemelen. Oysa Ojun Kore kafasıyla söylenenlerin harfiyle yerine getirilmesini beklemişti. 


Altı ayın sonunda Ojun bana headhunter'a ödediği avansı geri alıp alamayacağını sordu. 😂 Sözlerini yerine getiremediler, görüşmeye gelecek bir aday dahi bulamadılar, dedi. Ojun'un kendisi bir iki tanıdık üzerinden birkaç kişiye ulaşmış. Onlar da arabalar ve çok daha yüksek maaşlar istemişler. 

Nasıl böyle bir şey olurdu, nasıl? 

En başta ona bu şartlarda kimseyi bulamazsın dediğimde onu kandırdığımı düşündüğü gibi şimdi de aday Türk elemanların onu kandırmaya çalıştığını düşünüyordu. 


Dedim sana söylemiştim bu maaş az. 
Ama biz yuro veriyoruz, dedi.
E, az yuro veriyorsun, dedim.
O zaman TL verelim, dedi.


Delirtecek adamı. Sanki millet maaşın kendisini beğeniyor da Euro olmasını beğenmiyor gibi. 


Dedim TL, Euro fark etmez. İkisini de az veriyorsun. 
Ama Euro artacak, dedi.
Euro artarsa zaten enflasyon dinmemiştir ve TL kazananların zamları da artacaktır, dedim. Her türlü daha çok vermen gerekiyor istediğin profil için. 


Sen bu iş bilmezliğinle bu maaşların on katını kendine hak gör, şahane profile layık bulduğu rakama bak. Bunlar iyice Bangladeş sandı burayı. 



Çarşamba, Kasım 29, 2023

Koreliler İşten Çıkarıyor


Koreli başkan Ojun'un mu yoksa entrikalarla dolu şirketinin bir faaliyeti miydi bilemiyorum ama Serkan'ı da işten çıkardılar. Bu 600m2 ofiste, Ojun, çaycı ablamız ve ben kaldık. 

Serkan bana bağlı olmasına rağmen işten çıkarılmasıyla ilgili benle ne konuşuldu ne haber verildi ne fikrim alındı. Hiçbir şey. 

Serkan işten çıkarılırken onu buraya tavsiye eden Koreli adam emekli olduğu için seni gönderiyoruz, demişler bir de. Serkan Koreliler için 'd*var' kelimesini sıklıkla kullanırdı. Sanırım haklıydı. 

Serkan'a önce sadece haber verdiler. Üstelik haberi veren de Ojun değil, buranın eski başkanıydı. Yani gerçekten burada kim kimdi ve sorumluluklarının kapsamı tam olarak neydi, hala anlayabilmiş değilim. 

Serkan'a dedim böyle saçmalıyorlarsa ne güzel. Bundan sonra çıkarılışına dair görüşmeleri kaydet. Senle eskiler mi yeniler mi kim konuşuyorsa kayıt aldığını da bildir ki mahkemelere varırsa konu, delil olabilsin.

Serkan'ın çıkarılış haberinin verildiği gün Ojun ortadan kayboldu. Bizimle yüz yüze gelmemeye çalıştı. İki gün sonra Serkan'la çıkarılış detayları için konuşmak istediğinde Serkan da kayıt alıcam müsaadenizle, demiş. Önce okey diyen Ojun sonra büzerek toplantıyı bitirmiş. Sonraki günlerde de kafasını kuma gömmeye devam etti. 

Aradan iki hafta geçti ama çıkarılışının detaylarına dair Serkan'a kimseden herhangi bir haber çıkmadı. Bir ara çıkarmaktan vazgeçmiş olabileceklerini bile düşündük. Eski başkan haber verdi zaten. Hangi vasıfla? Galiba çocuğu trollediler diye bile düşündük. O derece. 


Perşembe, Ekim 19, 2023

İş Nasıl Bulunur?

Ojun tüm iş bilmezliğine rağmen bir asker edasıyla ofisi yönetmeye başladığında zaten her şeyin boku çıkmıştı. Kalkıp gitmem gerekiyordu. Neden gitmedim?

İki şeyden ötürü.

Birincisi Serkan diyordu ki sallamayın bunları. Mandıra filozofuna bağlayın. Bakın ben öyle yaptım. N'aparlarsa yapsınlar. Bize ne. Geliyorum gidiyorum, maaşımı alıyorum. Hayatımın şu aşamasında iş ara bul, uğraş, hiç takatim yok, dedi. 


Ulan doğru söylüyor galiba, oluyordum. Aklımı karıştırıyordu. Yani emekliliğini eyt'den de olsa almış, okeye dönen bir insan olarak evime yakın işe gidip geliyordum işte. Mesaisi yoktu. Saçma bir yerdi ama neresi saçma değildi ki?


Bir de Ojun çok abarttığında ona hötlüyordum. Ben hötleyince geri basıyordu. 


İkinci sebep de işe başladıktan kısa süre sonra headhunterlar tarafından çılgınca aranmam sorulmam idi.


Haftada en az birkaç kez headhunterlar tarafından aranan Şövalye'nin ünlü sözü 'iş işte bulunur'dur. Headhunterlar bir iş yerinde on yıldır duran insanı aramazlarmış. Birkaç senedir işsiz insanı da aramazlarmış. Ha bire iş değiştirip duran insanı ararlamış - ki doldurmaya çalıştıkları pozisyona kişinin nazlanmadan hoppadanak zıplaması kolay olsun. Aynı yerde çok uzun çalışan da uzundur çalışmayan da paslanmış olabilirmiş. Ben de şimdi on beş sene durduğum yerden çıkmış, birkaç senelik işsizlik dönemini de atlattığım için headhunterları peşime düşürebilirmişim yani. İlla ki aralarından birini beğenir, oraya atlarmışım diye K0relileri biraz daha idare etme kafasına girmiştim. 


Ama bu iki sebep de aradan zaman geçince çöp oldu.



Cuma, Ekim 06, 2023

Korelilerle Çalışmak 2

Ojun ofisin başkanı olduktan sonra eski yönetim ne yaptıysa tersini yapmaya başlayarak her şeyi değiştirdi. Takip edilen projeleri değiştirdi önce. Sadece belli projelere fokuslanma gibi bir dahiyane fikirle her projeyi eledik. 


İyi de .. fokuslandığımız projeler pek dandik. O ülkelerdeki projeler öyle bugün yarın çıkacak demekle çıkmıyor. Ha bire ertelenir, revize edilir. Bir projenin hayata geçmesi on seneyi bulabilir. O yüzden çok fazla projeyle aynı anda ilgilenmek lazımdır bizim işlerde. 


Bunu Ojun bilmiyor, yurtdışında pek iş almamış olan Kore merkez de muhtemelen bilmiyordu ne yazık ki. Ben tabii ki söyledim ama ben kim oluyordum ki. Ne Ojun ne diğer Koreliler kendi kararlarını almıyordu. Müdürleri ne derse oydu. Altlarındaki, yanlarındaki ne derse desinler, hiçbir şey fark etmiyordu. Herkes bir üstünün lafından bir santim çıkmadığı gibi, 'acaba şöyle yapsak nasıl olur' gibi lafı geliştirmeyi, yönetimle fikir tartıştırmayı, farklı açıdan da bakmayı ve baktırmayı düşünmüyordu bile. 


Kore merkezde kim var, ne yaparlar, nasıl bir yapılanmaları var, onu da bilmiyordum. Kimse de anlatmadı. Sadece Korece konuştukları toplantılara yabancıların girmesi yasaktı. Onların düzeninin bir uzantısı olarak Ojun ne derse harfiyen yerine getirmem gerekiyordu. Ojun'un ne kadar iş bilmez olduğunun veya konuyla alakası olmamasının bir önemi yoktu. Ne dersen de, Ojun günün sonunda kendi dediklerini tutturuyordu.


Biz de Serkan'la ben başbaşa kalmış, birbirimizi teselli ediyorduk 


Bütün bunları background olsun diye hızlıca yazıyorum. Olayların kendisi çok daha heyecanlı..



Perşembe, Ekim 05, 2023

Korelilerle Çalışmak 1

Size Korelilerle çalışmaya başladığımı söylememişlerdir. Öyle oldu. Ama siz sakın dizilerindeki filmlerindeki tatlışlıklara aldanıp Korelilerle çalışmayın.

Bir süredir Korelilerle çalışıyorum. Yirmi sene günde üçer saatten direksiyon sallamaktan bitap düşmüş bir bünyeye işe yürüyerek gidip gelme gibi bir avantajı vardı bu firmanın. Uzun zamandır kurumsal hayata ara vermiştim. Evde sıkılıyordum. Biraz insana karışmak fena olmazdı. Geri dönmek için bu yaşta fazla da bir seçeneğim yoktu.

Bir kere işe alım sürecinden başladı tuhaflıklar. Tam dört ay sürdü mülakatlar. 13 mülakat yapmışım toplam. En elemanından en kodamanına kadar görüşmediğim kimse kalmadı şirkette. Bu mülakatları da art arda yapmadım elbette. Dedim ya, dört ay sürdü. 

Bu kadar görüşmeye, bu kadar karşı tarafın 'düşünmesine' ben sandım ki beni globale başkan falan yapacaklar. 

Yok ama hepi topu minik lokal ofislerinde bir müdür olacaktım. 


İşe başlamam da tuhaftı. Yarısı Koreli, 20 kişi kadardık ofiste. Ofise başladığım hafta biri ameliyat oldu, gitti. Türk grup benle merhabalaşmadı bile. Biri istifa etti, gitti. Türk grubun yönetimle dertleri olduğunu anladım. Kimseyle mecbur olmadıkça konuşmuyorlardı. 

Ortamdaki tek kadın bendim. Kimseler de benle konuşmuyordu. Zamanla birbirimize alışınca açılırız dedim, dayandım. Biri Koreli (Ojun) diğeri Türk (Serkan) iki elemanım vardı ekipte. Serkan da sağır dilsiz gibi bir oğlandı. Ofiste çıt çıkmıyordu. 

Aradan bir ay geçti, geçmedi; Kore'deki genel merkezden bir kodaman, Munhi, geldi. Ben ve iki ekip elemanım dışındaki herkesi işten kovdu, benim Koreli elemanım Ojun'u ofisin başkanı ilan etti, gitti. 

Özetle kimsenin kimseyle konuşmadığı ofisten işe başladığım ay herkes kovulmuş, elemanım da müdürüm olmuştu. 

Nefis bir başlangıç yapmıştık.



Cuma, Haziran 23, 2017

Kuşpalazı


Image result for ömer seyfettin kaşağıŞövalye ile Hayriye Hanım ikisi birden (galiba) anjin oldular. Hayriye Hanım hadi neyse. Kendi acısını kendi başına çekti kadıncağız. Sadece biraz fazla dinlendi ama yine de ağlanmadı sızlanmadı. Ama Şövalye öyle mi? Ölmek üzere olduğunu düşünerek hayatı bana dar etti. Ama ben darlandırılsam da olayı cevapsız bırakmam. Köleysem köleyim ama söylenen bir köleyim.


İlaçlarını al diyorsun adama, almıyor. Şu çorbadan iç diyorsun, içmiyor. Hepsine bir kuşku bir işe yaramazlık sorgusu içinde. Neden o ilacı içmesi gerek. Anlat. Neden o çorba faydalı. Anlat. İkna et.

Eeeh, dedim yeter. Bütün gün motorsiklet tepelerinde rüzgar yiyip duran sen. Beslenme desen dürüm ve pizzadan ibaret. Sonra vay niye hep ben hasta oluyorum. Hadi hastalandın tedavine bari nazlanma ama.

Şövalye'nin anjini esnasında babası da by-pass ameliyatı geçirdi. Adam enfeksiyona açık diye Şövalye henüz taburcu olan babasının yanına uğrayamadı iyileşene kadar. Ama yani adamcağız ölümden döndü. Evlat böyle bir şey demek ki. Kendi derdini unuttu, Şövalye'nin anjinine taktı.

Anne Şövalye telefonda soruyor bana:

-Şövalye nasıl oldu?
-Dinleniyor işte. Boğazı çok fena. Çok. 

(Biraz da ah vah yapıyorum ki hasta babasıyla ilgilenmemiş gibi de durmasın Şövalye. Öyle bir adam zaten değil de maksadım yine de ona dair algıyı bozmamak. Ah be her şeyi düşünen Hafiye.)

Anne bu sefer aşırı endişelendi:
- Ne teşhis koydular?
- Boğaz enfeksiyonu
- Enfeksiyon tamam ama ne? Yok mu bir adı?
- Euee. Anjin. (diye attım)

Bence anjindi. Çünkü küçükken çok geçirirdim bundan. Şövalye'nin boğazı da aynısından olmuştu.

-Anjin olur mu böyle ya? Çok kötüyse bu kadar difteri olmasın? Sordunuz mu doktora?
- Difteri mi?
(O hastalık eski devirlerde kalmamış mıydı?)

Baba Şövalye zayıf nefesiyle arkadan açıklama yaptı.
-Kuşpalazı yani. Kuşpalazı olmuş olmasın?

2017 yılında İstanbul'un göbeğinde değiliz de sanki Ömer Seyfettin'in Kaşağı romanındayız. Bu nasıl bir anakronik durum, yarabbi. Ben Şövalye çok hasta derken, oğlunuz bu zor zamanınızda bugün sizi göremiycek ama çok geçerli bir sebebi var mesajı vermek istemiştim. İnsanın aklına kuşpalazı gelmesi de bir yetenek.

Tamam, dedim. Yarın tekrar doktora gideriz ve kuşpalazı olup olmadığını sorarız.

Ne diyim başka? Hasta insanlarla mı tartışayım?

Dev antibiyotik haplarını yutmakta zorlandığı için iğne vermişti doktoru. Bizim evin dibi hastane. Ben beş dakikaya inmiş doğum sancılarımla bile yürüyerek gitmiştim o hastaneye. O kadar yakın yani. Ama Anne Şövalye o konuda da gereken direktifi verdi:

- Şövalye hastaneye gitmesin. Eve iğneci çağırın.

Eve gelen iğneciyi Pazar günü nereden bulurum ben? Ayrıca var mı iğneci artık? Eskiden eczacının kalfası geliyordu bizim yan komşunun yatalak annesine iğne yapmaya ama sağlıkçı olmayanın iğne yapması da yasaklanmış diye duydum iğneci araştırırken.

Zaten ben hep önce işkencenin içinde debeleniyorum. Sonra ayıp isyan ediyorum. Senin de anjinin de, diye daldım olaya. Valla elaleminki can, benimki patlıcan. Ben bu anjinle okuluma bile gidiyordum gayet. Sürüne mürüne de olsa.

Evin karşısındaki hastaneye gitmesin diye iğneci bul. Kuşpalazı olmadığını teyit etsin diye bir daha doktora götür falan. Bu ne be, olduktan sonra zaten konuyla ilgilenmeyi bıraktım. En güzel yöntem olan 'geçer geçer, bişey olmaz'a dönüverdim.

Tabii karşılığında Allah kimseyi benim elime düşürmesin oldu Şövalye ama napiym. Saçma organizasyonlar yapmak zorunda kalmaktan iyidir. Zaten de iki gün sonra boğazı geçti. Böylece kuşpalazı olmadığını da anladık.  



   

Çarşamba, Haziran 21, 2017

Bakıcımız Gidiyor


Image result for nannyHayriye Hanım emekli olmaya karar verdiğini ve ay sonunda bizi bırakacağını söyledi. 60 yaşına gelmişti ve emekli olması gayet normaldi ama yedi senedir bizimleydi. Çocuklarımı büyüttü. Çocuklar ona çok düşkün. Bu durum beni alt üst etti. 


Jelibon da Planters da artık tüm gün okulda olduğu için Hayriye Hanım'a çok da ihtiyacımız kalmamıştı ama yine de ben kafamda onu yaşlansa da bizimle kalır sanıyordum. Evin ninesi olur, olmadı ona da bir bakıcı tutarız, çocuklara kapıyı açsın yeter, bir köşede dursun kafasındaydım.

Yaşlandı diye eve ekstra temizlik yardımı alıyordum. Bu ileri yaşında darlanmasın diye bir dünya taviz ve tatil veriyordum. Çocuklar okuldayken bütün gün AVM geziyor, kabul gününe gidiyordu. Evde mevlüt bile okuttu ölmüş annesi için. İnsanlar beni böyle yaptığım için çok kınıyordu. Hatta apartmanın diğer bakıcı teyzelerine dert olmuştu Hayriye'nin rahatlığı. Bir haset odağı haline gelmişti Hayriye Teyze.

Ben aşırı üzüldüm Hayriye Hanım'ın gidişine. Çevremdeki herkes ayda bir bakıcı değiştirdiği için kimse üzüntümü de anlamıyor. Bir de domuz olarak bilindiğim için üzüntüm ekstra ilgi gördü. Ofise bir toplantı çıkışı alakasız bir müdürün yanında ağladım da adam mendil yetiştirdi. Herkes dumur.

Biliyorum, teknik açıdan çok iyi oldu Hayriye Hanım'ın bizden ayrılması. Artık okullu olmuş çocukları olan bir aile olarak çocuk bakımından ziyade ev işleri desteği alabileceğimiz birini bulmak daha iyi olurdu. Kendisinden bir verim alamıyorduk. Hepsini biliyorum. Ama duygusal açıdan sert oldu bu ayrılış.

Neyse Hayriye Hanım gitmesin diye maaşını iyice artırayım, tatillere göndereyim dedim. Yalvardım yakardım ama emekli olucam dedi başka bir şey demedi. Ben de artık mecburen yeni bir yardımcı bulma çabalarına giriştim. Yabancı bakıcılara karşı bir direncim var benim. Hele de memleketlerinde çocuklarını, ailelerini bırakıp gelmişlere. Biliyorum ihtiyaç neticesinde bunu yapıyorlar. Dünyanın düzenine tüküreyim, ne acı. Ama bu kadınlar bende hüzün doğuruyor. Onlar için üzülmekten kendimi alamıyorum. Evimde hüzünlü bir kadın da olmasa daha iyi olur diye.

Yeni teyzemiz ille de yerli olsun istediğimizden bir arkadaşımızın önerdiği Aydınlı bir hanımı memleketinden getirmeye iki hafta önce ikna ettik. Derken Aydınlı teyze iki gün önce telefon etti ve gelemeyeceğini söyledi. Meğer İstanbul'a geleceğini öğrenen eski bir tanıdığı ona başka bir ev bulmuş. O aile daha bir tanıdık geldi belki de. Öyle memleketimi bırakamam moduna girmişliğinden değil yani karar değişikliği. Bildiğiniz sattı bizi.

Ben yine panikleyerek hızla bir yeni teyze arayışına girdim zira vakit de kalmadı artık. Dün Ermeni bir teyzeye gel dedik artık mecburen. Bu teyze de teknik olarak görüştüklerimiz arasında en 'işe' yaramazı muhtemelen. Tombik ve ağır aksanlı ama mutlu bir tip. Çocukları da Istanbul'da ve yetişkinler. Ayrılık hüznü olmadığı kesin.

Çocuklara da söyledim teyze değişikliğini. Kabullenmiş gibiler ama yine de çok anladıklarını sanmıyorum. An gelince ne hissedecekler, nasıl karşılayacaklarına dair endişelerim var. Çocukları da bu ara kendime daha bir yakınlaştırdım. Onlarla daha çok vakit geçirmeye dikkat ediyorum. Sarılıyoruz, beraber uyuyoruz falan. Bundan sonraki teyzelerine bu kadar gönül bağı kurmaları zor olacak. Yaşları itibariyle eski teyzeleri kadar benimsemeyeceklerdir. Bari gönül bağları annelerine yönlensin iyice, diye.

Jelibon oğlum çok hassas bir çocuk. Hatta mini bir filozof. Bu teyze değişikliğini ona Hayriye Teyze bir süre babasına yardım etmeye gidiyor, gibi anlattım. Zamanla gerçekleri açıklama planım var. Bu duruma şöyle dedi:

- Anne, şimdi Hayriye Teyze gidecek diye ağlıycaz. Sonra yeni teyze gelecek. Ona da alışacağız. Sonra o giderken (Hayriye Teyze'nin işi bitip tekrar dönünce) yine ağlıycaz. Anne, biz neden günün sonunda hep ağlıyoruz?

Ona hayatın değiştiğini, insanların değiştiğini anlattım. Değişim ağlatabilir ama sonunda iyidir ve lazımdır gibisinden anne konuşması yaptım. 'Büyümek meselesi' dedi buna :)

Galiba bu son üç haftaki teyze krizimiz esnasında ben de biraz büyüdüm işte. İnsanlarla derin bağlar kurmaktan kaçındığımı sanıyordum. Kuruyormuşum meğer. Kendimi domuz sanıyordum. Değilmişim meğer. Bayağı bir köfteymişim. Kendime bile inanamıyorum.