Perşembe, Mayıs 17, 2012

Özgür Çocuk, Düşkün Baba

Bana demişlerdi ki oğlan anası olucan, ne güzel, çocuk sana düşkün olacak. Oğlanlar anacı olur.

Bana göre o kadar güzel değil bu durum. Ben istemem çocuğum da olsa biri bana çok düşkün olsun. Zaten sorumluluk sahipliğinden gebericem, bir de düşkünlük ekstra yükü beni bunaltır, diye. Başta ne şeker, ne cici mıç mıç bebeyle annesi de sonradan işin yoksa aranızdaki bağı gevşetmeye çalış da çocuk topluma karışsın.

Jelibon tam bir Özgür Willy çıktı.

Doğum izninden işe dönmeden önce Sabiha Paktuna’nın Çalışan Anne İş’te’sini okumuştum. Buna göre ben işe giderken Jelibon’la beraber belirleyeceğimiz bir objeyi onunla bir yere saklayacaktık da ben işten dönünce onu sakladığımız yerden çıkaracaktık. Böylece çocuk anlayacaktı ki annesi gitti ama dönecek çünkü objeyi sakladık ya, o akşama saklandığı yerden çıkacak. Böylece anneden ayrılma travmasını yaşamayacak.

Bir küçük top belirledim, yapacaktım bunu ama Jelibon hiç oralı olmadı. Ben giderken dönüp bakmadı bile. Hadi o zaman küçüktü ama hala da öyledir. Anne mi gidiyor? Eee? Anne mi döndü? Eee?

Kapı çalınca merakından koşturuyor ama. Bakıyor ben. Elime bakıyor, bir şey getirmiş miyim, diye. Bazen limango, markafoni falan kutuları oluyor elimde. O kutulara seviyor pat pat vurmayı. Kutudan geçince ayakkabılarımı gösterip ‘çıkarttı’ diyor. Sonra montumu gösterip ‘çıkarttı’ diyor. Mutlaka di’li geçmiş zamanda konuşuyor niyeyse. Psiko Başak burcu veledi olarak montumu yerine astığımdan emin olmak için bekliyor. Sonra zıplaya zıplaya gerisin geriye içeri koşup neyi yarım bıraktıysa onun başına koşuyor. Ne bir kucak ne bir öpücük. Sıkıysa kucakla adamı. Ciyak ciyak kaçıyor.

Hadi ben canavar anneyim. De herkese böyle adam. Gelen ağası giden paşası. Hayriye Hanım’a da kılını kıpırdatmıyor. Babasına da. Hoş, babasına biraz kıpırdanır oldu bu aralar. Çünkü babamız yine sekiz ay çalış dört ay yat modunda, iki aydır evde. (Beni mutlu bir aileye sahip olmama rağmen kıymet bilmez belleyip acımasız yorumlar yazan okurlarım için bu bilgiyi veriyorum. Kocam şeker bir adam görünür ama sessiz direnişçidir. İçten içe bitirir. Sonra iş güç de dahil pek çok konuda çok large’dır. Sıkıya hiç gelemez. Hiçbir eksiği gediği gidermeye, tamire, birikime, bütçeye, plana uymaya falan meyletmez. Bunların hepsi ellerimden öper. Öpsün hadi, ben alışığım da bir de laf işitirim  çalıştığım, pek iş değiştirmediğim ve kapitalist sisteme ayak uydururken sistemi sorgulamadığım için. Ben de diyorum işte, her aileye bir sorguç yeter.)

Şövalye evde kalmaya başladığından beri Jelibon’la vur patlasın çal oynasın gezip tozuyorlar. Bu sebeple Jelibon da artık babasının arkasından ağlayabiliyor ama bu ağıt ‘babamı istiyorum’ ağıdı yerine ‘ben de gezmeye gitmek istiyorum’ ağıdı şeklinde oluyor. O sırada babası değil de Hayriye Hanım ya da X onu alıp dışarı çıkarsa yine sorunumuz kalmıyor.

Şövalye, Jelibon onu çılgınsa istesin, ona çılgınca yapışsın diye elinden geleni ardına koymamaya devam ediyor fakat. Dört aylıktan beri kendi yatağında, kendi odasında yatan çocuğu tutup bizim yatağa alıyor. Beraber uyuyalımmış, ne güzel mıncır mıncırmış. Jelibon bu. Pat küt kolunu bacağını savuruyor ve bir şekilde bizden kurtulup yatağına gidiyor mutlaka.

Eller çocuğunu yatağından ayırmak için akla karayı seçiyor. Şövalye’nin yaptığı kurulu düzeni bozmaya çalışmaktan başka bir şey değil. Hem baba yeniden işe başlasa bile öyle Çalışan Baba İş’te programlarını falan da uygulayamaz da bu baba. Yandık.