Salı, Nisan 30, 2013

Uyku, Biraz Uyku


O kadar meşgulüm ki meşguliyetimi anlatmaya bile vaktim yok. Proje temposu, iki çocuk temposu, her gün çekilen üç saatlik İstanbul trafiği temposu, seyahat temposu üst üste şaka gibi oluyor bazen. Daha ne olabilir derken bir şey daha illa ki çıkıyor. 

Jelibon’u doğurduktan sonra ‘artık dergi, gazete okuyamıyorum’ diye bunalmıştım. Şimdilerde gazete ve dergi bir gençlik hatırası. Eve her gün gazete geliyor. Kapağını açmadan atıyoruz. Ne akil insanları, ne Survivor’I, ne Ergenekon’u…hiçbir konuyu bilmiyorum. 

Geçenlerde projemiz için risk babında ‘ya nükleer bomba atılırsa’ demişti yabancının biri. Nasıl yani, olmuştum. Yok artık, olmaz öyle şeyler canım, kah kih diyip adamın şüpheciliğini klinik bulmuştum. Kim Türkiye’ye nükleer atacak? İran mı? Onlarda vardı galiba birtakım bu tarz silahlar. Ama zaten adamın Kuzey Kore’yi kast ettiğini resmen bir hafta sonra anladım. O da bir seyahatim sırasında bir kitapçı standında gördüğüm The Economist’in kapağındaki Kuzey Koreli diktator sebebiyle. O an çaktım köfteyi.   

Sadece dünyanın politik ekonomik halleri de değil, pop kültürü de bilmiyorum. Mesela televizyonda Turkcell reklamı görüyorum. Bu ne,diyorum. Anlamıyorum. Meger Harlem Shake yapıyorlarmış. Öyle bir şey varmış. Şövalye bana ‘Uzaylı mısın?’ diyor. Olabilir aslında. Aslında dünyadan habersiz çok dünyevi şeyler yapıyorum. Ne garip.

Bu cehaletimle barışığım ama. Napiym, diyorum. Bilsem nolucak. Bildiğimde ne olmuştu ki. Artık ihtiyaçlarım entelektüel değil. Atom bombası da neymiş. Günde beş-altı saat uyku bana bayram havası estiriyor. Uyursam benden atomu yok.

Pazartesi, Nisan 01, 2013

Çinli Oyuncak Kabusu


Jelibon’a zırt pırt oyuncak alıyoruz. Hiç öyle çocuğuma az oyuncak alıcam, malının kıymetini bilsin tribini yapmayın önceden. Büyük konuşmuş olursunuz. Öyle olmuyor çünkü. Evde görmezse arkadaşlarında görüyor, tutturuyor. Zaten artık oyuncaklar da bizim zamanımızdaki gibi numune değil. 5 liraya bile bir dünya zımbırtı var. İğrenç kimyasallarla yapılmışsa bile Jelibon oyuncaklarını ağzına götürmediği için sorun değil. Ağzına hiçbir şey götürdüğü yok onun. Ağzı kilitli.

Hem en koko oyuncak bile Made in China artık. Bir başka oyuncağımız, ipad'imiz de Made in China. Siz şimdi kasarsan Çin’de yapılmamış olan doğal tahta oyuncakların varlığından söz edeceksiniz. Evet, onlardan da var bizde ama pek vakit geçirmiyor onlarla. Yanar döner Çinli şeyler daha cazip.

Zaten Jelibon’a planlı bir şekilde oyuncak almıyoruz. Bunu ilk yaşında yapmıştık. Oyuncakla oynamasını dört gözle beklediğimiz dönemlerdi heralde onlar. Kaç aylığa ne tip oyuncak almalı diye uzun uzun incelemişliğimiz vardı. Artık markete, alışverişe gittiğimizde bir şeyi kapıyor. Uygun ya da değil, önemli değil. Onu alıyoruz.

O kadar çok arabası, otobüsü, inşaat araçları var ki biraz da değişik bir şeyler alsın diye ona oyuncakçıda hep alternatif sunuyorum ama ı-ıhh. Kaptığı arabaya o kadar yapışıp o kadar çok bağırıyor ki neyi tuttuysa onu alıyoruz mecburen. En azından ‘bir tane alabilirsin’den anlıyor. Kucak dolusu şey almaya çalışmıyor. Buna da şükür.

Geçen gün ‘yeter artık yürürken öten bir araç daha almayın bu çocuğa’ diye ültimatom veren Şövalye ile Jelibon markete gitmişlerdi. Döndüklerinde Jelibon’un elinde kırmızı bir otobüs vardı. Şövalye böyle ailenin babası olarak birtakım ültimatomlar, tavsiyeler, akıllar verir ama kendisi iyi bir uygulamacı sayılmaz. Teorisyenliği daha kuvvetli.

Otobüs pilliydi. Hiç durmadan gidebiliyordu. Önüne çıkan engellerde de yön değiştiriyordu. Yalnız bu seyahati sırasında yüksek sesle Lambada şarkısını çalıyodu. Onun da sadece ilk satırını.

Kora fişi fons korinziya kori fişoraaa
Nınınınım nıynınım
Kora fişi fons korinziya kori fişoraaa
Nınınınım nıynınım
X 1500

Lambada müziği, üzerinde Holiday Tours yazan kırmızı oyuncak otobüse bir tropikal tatilin tur otobüsü hissini yaratmak için verildi sanıyorum. Gerçi Kolbastı çalan oyuncak hesap makinemiz de olmuştu. Bir anlam yüklemek manasız da olabilir. Her neyse, bu sese artık tahammül edemez olmuştum. Jelibon’un fokusu başka bir şeye geçtiğinde hemen kapatıyordum sesini. Koşa koşa gelip tekrar açıyordu.

Jelibon'un usta ellerinde normalde 3-4 saat ancak sağlam kalabilen bu Çinli oyuncaklardan biri olmasına ragmen otobüs sağlam çıktı. Sabah bununla uyandık. Gece bununla yattık. Lambada'nın ilk mısrasını dinledik. Aletin iki ay boyunca pili de bitemedi. Son gün artık sesi boğuk boğuk ve ağır çekim çıkıyordu. Pili bitmek üzereydi.

Kooooğğğraaa fiiğğşşii foooonnnzz..

İki gün de bunu dinledikten sonra pili bitti çok şükür. Jelibon ama hala peşimde. Anne pil tak, diye. Pilimiz yok, diyorum. Gidip al demeyi henüz akıl edemiyor Allahtan.