Salı, Aralık 12, 2006

Düella Pansiyonda

Beş ay boyunca herhangi bir gün dönebilirdi ama torbanın en dibine girmişgününde geri geldi Düella. Karşılayamadığım gibi akşam oturup da konuşamayacağım bir gidişata gidiyordu ki planları Avcılar'dan bari Çiçi'ye ben götüreyim diye atladım. Yolda fikrini değiştirip pansiyona geldi.Bavullarını fırlattı. Kırmızı polar pijamalarını giydi, oturdu. Karşısına dizildik.

Ben arada iş yemeğine kaçtım. Pahalı koko sosyete restoranda suşimi, karpaçyomu yedim geldim. Düella Namlı'dan sipariş vermiş.

Yonc paltosunu, atkısını dahi çıkarmadan oturdu bütün gece. Daha doğrusu oturur-yatar-akrobasi yapar'a yakın pozisyonlar aldı. Göbeğini saldı.Sokaktan geçen bir kanka eve geldi. Yonc'u yakınen tanımayan kankaya onun çıtır, külotluçorap ve Rıfat zaafları anlatıldı. Yeniden yeniden dinlenen hikayelere gülündü.

Öyle pek detaylı seyahat anıları da anlatmadı. Daha çok bizi yakalamaya konsantre oldu. Yakaladıkça tokatlar attı. Gazımızı aldı. Nemazoşistmişiz yahu. Ne kadar çok dökülesimiz varmış. Pes bize.

"Hiçbir şey değişmemiş ayol. Sanki haftasonu annemlerin yanına gittim de geldim. Onca yaşananlar boşa mı gitti yani?"

Hakkaten boşa gitmiş galiba. Biz sandık ki erecek, dandoldenyüs olacak.I-ıh.

"Halkı selamlamaya çıkarım elbet. Pencereden elimi kibar kibar sallarım. Bana şoför lazım yalnız. Biri beni sürsün"

Sabaha kadar her konuda ufak ufak bilgilendirdim onu. Hatta gönül işleri konusunda irdeye dahi girebildik. O uyurken sinüsümde uykusuzluksızılarıyla işe geldim.Bunu bir fark sansanız da değil aslında. O da gayetuyurdu benim turistik ziyaretlerimde. İşe öğlene doğru mor gözlerlegidebilirdi ama ben biyonik bir kadındım. Yapamazdım.

Bu satırları yazarken kafein hapları ve bol espresso ayakta durmaya çalışıyorum. Bir dolu işim var ama bir an önce pansiyona kaçıp yine onunlamuhabbete oturasım var. Hava yağmurlu da olsa boğaz güzeldir. Özlemiştir.

Hiç yorum yok: