Perşembe, Nisan 12, 2007

Sanat Düşmanı Hafiye

Tembelleştim de bloguma yeterince katkı yapmadığımı sanmayın. Bugünlerde kalemim email ortamında çalışmakta. Herkese bir akıl veresim geldi. Çok severim zaten akıl vermeyi. Karşılığında huzur bırakmamayı falan. Bu işler şişler.

Geçen gün Aklımagelmişken Dak'ı okudum. Alkışladım. Sonra bir kendi yazdıklarımın tipine baktım. Bir aklımagelmişken'e. Suyu sabunu es geçip direk köpüklere dalmışım gibi geldi. Hayır, vakti zamanında birtakım abiler sırf bana çamur atmak için sığlığım ve aldırmazlığıma dair ifadeler kullanmışlardı. Onların da fikrine saygı duymak lazım gelse de kudurmama engel olamamıştır. Acaba haklılar mı oldum. Varsa yoksa Şövalye ve Düella ama şöyle bir durum var. Bütün vaktim ya işte ya Şövalye'yle ya Düella'yla geçiyor. Hatta sonuncu 'ya'yı 've'ye çevirmek daha yerinde olacaktır. Zira Düella'yla yalnız kalamıyoruz. Şövalye bir gölge gibi peşimizde. Nedense Düella'yla karanlık işler çevirdiğimizi sanıyor ve bunlardan haberdar olmak istiyor. Dün işten çıktım Düella'ya gittim. Şövalye'ye de çok işim var, geç çıkıcam, diye esemes attım. Düella bu durumda benim metresim mi sayıldığını sorguladı. Çarçabucak sevişir gibi doya doya çekiştirdik herkesi. Gelecek planları yaptık. Ona su içsin, ızgara et yesin diye baskı yaptım. O benim excel sheet'lerimle dalga geçti. Öyle itiştik kakıştık. Şövalye arayınca da onu öptüm, dizileriyle başbaşa bırakıp gittim. Apaydınlık, sevimli bir durum bence. İstemeden yer altına sokuyoruz. Karanlığa mahkum oluyor.

Asıl konumuza gelelim. Gelmeye çalışalım. Dağıttım gene.

Bir gösteri seyrettim geçenlerde. Hayatımı değiştirmeye karar verdim. Bilenler bilir, operaymış, baleymiş, tiyatro, sinemaymış, pek işim olmaz. Ya olayın kendisi ağır ağdalı yapay gelir ya da karanlıkta dar koltuklarda saatler geçirmeye dayanamayan kıl kurtlarım oynar. Ondan. Şövalye beni sanat düşmanı ilan etti. Zorla bilet aldı falan, demiştim ya. Gittik işte. AKM'de bir bale, opera, senfoni karışık gösteri. Dünya Prömiyeriymiş. Onlarca yıldır hayal edilen şeyin sonunda gerçekleşmişiymiş. Tek başına, iki başına bale yapıyorlarsa fena diillerdi. Ama ne zaman ki sahnede onlu, yirmili, otuzlu oluyorlar, o zaman aynı anda aynı hareketi yapabiliteleri yok. Asenkron asenkron zıplamalar, dönmeler, uçuşmalar...Olsun, yine de alkış. Hani danstan derin anlamam ama benim bildiğim bir olayı, hikayeyi sadece hareketlerle anlatman icap eder. Mesela Lale Devri'ni anlatacaklar sahnede. Ellerinde lale resimli posterleriyle sahneden geçen balerinler görüyoruz. Istanbul'un fethi mi anlatılacak? Ellerinde sur maketleriyle dönüyorlar. Gibi müsamere sahneleri de mevcut. Olsun, al-kış!

Senfoni kısmında Atatürklü bir video yansıtıldı perdeye. Bu sefer sağanak alkış. Yıkılıyor ortalık. Senfonide öksürülmez bileydi hani. Kemanlar, piyanolar yalan oldu. Alkış dinmiyor. Hayır, daha geçen gün gazetede Türkiye için yazılmış Reuters raporunda ders kitaplarındaki, duvara asılı metinlerdeki hitabetlerle küçük yaşlardan itibaren aşılandığı yazıyordu. Hatta başlık da 'böyle yazmışlar ama ne dediklerini bilmiyor şaşkalozlar' manasına gelsin diye "Türk Milliyetçiliği Böyle Aşılanıyormuş". Sanki ilk defa duydun. Bir iki sayı evvelki Ekonomist'te de 19 Mayıs gösterisinden etten kuleler kurmuş eşofmanlı gençliğin bir fotoğraf vardı. Aynı muhabbetler işte. Marşlar, ikonik hitabetler, sahnelemeler...Küçükken 'Allah mı büyük Atatürk mü?' diye sorduğumu hatırlıyorum alenen. Var böyle bir şey. İnkar niye? Tamam şimdi, tartışacak olursak asıl niyetin aslında bir başka gruba karşı gövde gösterisi olduğunu da duyarım. Atatürk düşmanı olduğumu sananları da. Ben bunu burda bırakırım. Aklınagelen anlatsın.

Sahnelenen şeye dönersek niyeti de akıbeti de her neyse, güzel kardeşlerim, bir daha bu memlekette gösteri mösteri izlemeyeceğim sonucuna varırız. Ne yüksek bir sanat zevkim var ne de algım. Kendime göre bildiklerim var. Dans dediğin bir disiplindir. O disiplinin yoksa bana ne anlattığın şeyin tarihi, nostaljik ve sofistike algısından, içeriğinden, süslü pullu kostümlerinden. Vaktiyle Amerika'da, Avrupa'da izlediğim şeyler buradakinden açık ara öndeydi. Hadi diyelim onlarda para bol. Altyapı bol. Sen burada mütevazi bir yapımla çıkabilirsin insan içine ama hani disiplinin? İşin tuhafı gösteriyi sevmeyen bir ben vardım sanırım seyirciler arasında. Herkes pek bir hoşnuttu. Bir arkadaşımla tartıştım da bu mevzuyu. "Bu ülkede 'yaparsın olur'. Halk ne verirsen alır; akılcı eleştiri eksikliği, cehalet, kültürsüzlük ve göçebe kültüründen gelen esneklik ve her kalıba girme yetisi sonucu... sunulanı değerlendirecek aklı başında bir göz olmadığı için kimin sesi yüksek çıkarsa, kim daha cüretkarsa malı o götürür. Buna alış bence." dedi.

Alışamazsam evimde paşa paşa otururum anacım.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

bir garip yolcuyum hayat yolunda
yolumu kaybetmis, perisanim ben
mecnun misali gurbet ellerde
umitsiz sevginin kurbaniyim ben

yalan dunya
hersey bombos
hanci sarhos, yolcu sarhos

bir gun gibi sanki gecti seneler
umidim kayboldu, perisanim ben
alin yazimmis hayat yolunda
umitsiz sevginin kurbaniyim ben

yalan dunya
hersey bombos
hanci sarhos, yolcu sarhos

Ruty dedi ki...

Hay agzina saglik Cltk!

Gulsen Bubikoglu soyluyordu bu sarkiyi, Erol Evgin'li bir filmde. O filmi izleyip sarkici olmayi hayal ederdim ben de:)

Adsız dedi ki...

Ben de bu konuda bir yazi yazdim karsilik olarak. Dak (aklinagelen)

Adsız dedi ki...

Bak linkini de koyayim. Senin dediklerinden cok farkli degil gerci ama: http://aklimagelmisken.blogcu.com/2586599/

Adsız dedi ki...

küçükken benim de Atatürk / Allah tartışmasına girip ilkinin yanında ateşlice saf tutmuşluğum vardır. :-)

BY

Adsız dedi ki...

Himm...

Adsız dedi ki...

bu sanat dusmanlığı cok rahatsız edici...baleyide sadece disipline indirgemek cok dar gorusluluk ve kendini bişmezlik...ne desem bilemedim.uzuldum.