Salı, Şubat 05, 2008

Venedik-Roma Treni

Venedik-Roma treninde bizim yerimizi yanında iki kızıyla seyahat eden İtalyan bir teyzeye de satmışlar. Teyze arıza çıkardı. Şövalye’ye anlamadığı halde nasıl bıdır da bıdır konuştu. Allaam, şu kadın sussun yeter ki diye kaçtık gittik. Kondüktörün bize gösterdiği düdük yere oturduk.

Türkiye’de ne arızaysa 'elalemde de arıza, hııı hadi bakiym', yapıp kötü hali o kadar kötü değilmiş gibi gösteren bir zihniyet vardır ya. 301’e benzer yasalar mesela, Almanya’da Portekiz’de, Danimarka’da falan da varmış diye bas bas ispatlıyordu kanalın biri geçen gün. 'Onlar kendini köprüden atsa, sen de mi atıcan?' da denebilir bunlara. Tabii onlar için bu sadece 'bir yasa var uzakta’dan ibaret. Sormak lazım en son kim ne zaman yargılanmış bundan diye. Yasaymış. Yemişim yasasını. Kendini asla iyi ifade edemeyen bir millet, hele de yazılı olarak asla ve kat’a ifade edemeyen bir millet, neden yazılı dursun ister kuralları ben anlamadım. Hepsine de çok güzel uyuluyormuş gibi. Yasa da kesmez, anayasaya da yazmak gerekir. Anayasaya bakıp giyinicez ya artık. Belki dişlerimi nasıl fırçalamam gerektiğini, tırnaklarımı ne renge boyamam gerektiğini de söyler belki bana anayasa. Başucu kitabı yaparım. Hayatı kullanma kılavuzu.

Bilet satışı hatasından çıktık işte geldik yine aynı muhabbete dadandık. İtalyanlar da şaptilikte bizden geri kalmadıkları halde nasıl oluyor da onlar müreffeh biz değil geyiğine. En azından adamlar tarihi binalarını yıkıp yerlerine çirkin binalar dikmemişler. 500 yıllık apartmanlarda oturmaktan gocunmamışlar. Şimdi yan gelseler turizmden istiflerler parayı. Ocak’ın ortasında dahi dağ taş turist kaynıyordu ortamda. Belki de tembellikten yapmadılar, kim bilir? Keşke biz de tembel olsaydık.

Türkiye’de görev yapan bir batılı yönetici ortamdaki enerjiden bahsediyordu geçende. Hani Batı’da asla olmayan cinsten bir enerji. Ben de aynen farkındayım bu enerjinin fakat maalesef çoğu izolasyonsuzluktan havaya karışıyor bu ‘enerji’nin. Uzay boşluğuna. Herkes bir uğraş didiş içinde koçlar keserken sofralara ancak hiçler kalıyor. Enerji kaybı. Kaybı bile değil, zararı hatta. Bazen büyük uğraşlarla bindiğimiz dalı da kestiğimiz oluyor. Allah boy vermiş; gerisini koyvermiş gibi. Bir neyi niye yaptığını bilmemedir, nelere sebep olacağını öngörememedir gidiyor. Deli olucam. Balayında mıyım, stres mülakatında mı belli değil.

Üç dükkanın ikisinin ayakkabıcı, birinin dondurmacı olduğu Roma bünyeye biraz olsun iyi geldi bari. Layt layt takıldım. Oh be.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

ah ha!! Hafiye, aklima senle bindigimiz Milan-Cenova treni geldi.. Yanimiza oturan (orijini Turk) kadin da dahil herkes yolculugun bir saat surdugunu iddia etmisti ya.. kos kos oturmustuk 3 saat.. "Ne rahat millet. Zaman mefhumlari bile yok" diye soylenmistik.

Sonra bir de Ferzan Ozpetek'in Turk oldugunu bilmiyorlardi ya..

P.S. Aksam Ozpetek'in Cuore Sacro'sunu gormeye gidiyoruz DC'de. Italyan Kultur'de tabi!!!