Perşembe, Ocak 15, 2009

Yemeyenin Malı

Yılbaşı geldi geçti sevgili blogcular. Öyle PR’cı, reklamcı kızlara olduğu üzere Network’tan kazaklar, Lancome’dan kozmetik setleri felan gelmedi bana. Yerine yedi adet ajanda geldi. Türklerin ajanda tutkusunu anlamıyor ben. Hangi ara organize ve dakik ve günleri planlı olduk böyle, ben kaçırmışım. Yazığı günahı bir yana, saykoya da bağlıyorum bunlarla ben. Mesela, Mart’ın 17’sinde elimin altında yeni ajanda bulsam ve ajandayı sadece defter niyetine kullanacak da olsam gidip Mart’ın 17’sine yazılar kondurmam icap ediyor. Bu sefer de önde bomboş kalmış 75 sayfaya üzülüyorum. Herşeyden üzüntü çıkarabiliyorum, napiym. Bari normal defter gibi yapsalar şu ajandaları da uzun vadede de stok yapıp kullansam bunları ben.

80’li yıllarda yılbaşlarında –en azından Adana dolaylarında öyleydi- bir moda başlamıştı. Bütün esnaf duvar takvimi yaptırır, dağıtırdı. Bunlar ikişer ay takviminden altı adet resimli posterimsi kuşe kağıttan oluşurdu. Her sayfasında ayların mevsimlerinin temalandığı manzara resimleri olurdu. Ocak-Şubat’ta karlı bir manzara resmi, Mart-Nisan'da erken bahar, Mayıs-Haziran'da ilk yaz, Temmuz-Ağustos'ta yaz, vs şeklinde. Resimlerle ay tabloları arasındaki orta yerde de Falan Filan Ticaret yazardı. Telefonu ve adresiyle.

Sene sonlarında babam bu takvimlerden paket lastiğiyle tutturulmuş rulolar halinde dolu dolu getirirdi. Bunları açıp ispirtolu kuşe kağıt kokusunu içime çekmeye bayılırdım. Birkaç gün içinde bir bakardık 20-30 tane olurlardı. Üç odalı bir evin bu kadar takvime ihtiyacı olmadığından en güzelini odama, ikinciyi de mutfağa asardım. Mutfaktaki annemin olurdu. Üzerine kabul günlerini işaretlerdi. Geri kalanları da özenle yırtar, dörder parçaya ayırır, çalışma masamın çekmecesine istiflerdim. Karalama kağıdı olaraktan resim arkası boş alanları kullanmak için. Test çözerken işlemlerimi de o kağıtlara yapardım. Kalemin kağıdın kaygan zemininde kaymasına da bayılırdım.

Şövalye pintiliğin dünyanın hiçbir yerinde işe yaramadığına dikkatimi çekiyor. Zavallı Asyalılar yemeyip içmeyip paralarını Amerika’nın dev yatırım bankalarının fonlarında biriktirmişler. Al işte, bu krizle hepsi batmış. Ona inanmıyorsam The Economist'e inanaymışım.

Adam asla okumaz bu makaleleri. Ben okur, ona özet anlatırım. Oradan duyduğunu bana satıyor. Hadi Amerikalılar kazandıklarını biriktirmeyerek zamanında har vurup harman savurarak bu krizi hak etmişler ama pinti Japonlar ve Almanlar hiç kokoluk yapmadıkları halde onlar da eşit mahvolmuşlar.


Neymiş?
Yemeyenin malını yerlermiş.
Şövalye'den bilge notlar size.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Hafiyecigim, istedigin Lancome set olsun ben de "employee only" storelarina access var, aliriz bi tane indirimlisinden. :)

Bence 7 ajanda super. Sanki sizin sektor durmamis gibi, bizimki batti zira, hediye felan gelmedi yilbasi diye. Evet gereksizler, evet yazik gunah ve hic bir etkileyiciligi yok ama gelsin de burun kivirayim.

2008 icin kapaginda Ukala Dümbelek yazan customized ajanda yaptirip yollayanlar bu sene yilbasinda e-kart atti.

Bu yil bir adet ajanda geldi, o da 100m USDlik sozlesme yaptigim bir yerden. Guzel de bir sey. Outlook, Blackberry, cep telefonu, canta mini ajandasi, gunlugum, senin blog commentleri vs. mecralara ola ki yazmadigim bir sey olursa oraya yazacagim.

PS: Benim babam saat, kalemlik, etc de yaptirirdi. Bu tarz ürünleri kullanmadin mi hic? Teyzemin mutfaginda hala babamin 1988-90 arasinda bir yerlerde yaptirdigi saat asili duruyor mesela. Hayır, guzel de bir sey....

Adsız dedi ki...

Bu arada, Sofalye Efendi'ye hic degilse bu hususta hak verdigimi de itiraf ediyorum.

Benim bu kulvardan en sevdigim atasozu ise "esek olana semer vuran cok olur". :)

Adsız dedi ki...

Babam, calistigi yerde hediye almayi yasaklamisti. Yani baska sirketlerden hediye kabul etmeyi. Tum sektore haber vermisti, hediye gondermeyin bize, biz size gondermeyecegiz diye. Bu hediyeleri karsilikli rusvet olarak goruyordu ve is ahlakina zarar verdigini dusunuyordu. Bir de bu hediyelerin butceleri onaylanirken, patronlar hep kufreder, kufurle gelen hediye gelmesin diyordu.

Yani bunlari takvimler, ajandalar, kalemler icin soylemiyorum. Onlar bildigin promosyon. Icinde omur boyu yetecek kadar alkol, kozmetik urun, aksesuar dolu sandiklar gonderiliyor yilbasinda.

Bunlar ne gercek hediye, ne promosyon. Kurumsallastirilmis, ucuz rusvet. Hakimlerin hediye kabul etmesi ne kadar yanlissa, diger mesleklerin hediye kabul etmesi de o kadar yanlis (o kadar degil, ama prensip olarak yanlis). Ama Turkiye'de ozel sektorde rusvet o kadar yaygin ki, boyle hediyeler sayilmiyor bile.

Adsız dedi ki...

parca parca bir kac yorum:
* bizim oralarda da "yemeyenin malini yerler adini da pinti korlar" diye bir laf vardir. senin sovalye'de o cenahtan herhalde. arti senin mallari kimin yiyecegi de belli gibi!!!.
* diger ulkeleri bilemiyorum ama ajanda takvim olayi buralarda da yaygin. hepimizin evinde urunleri bulunan japon firmalari Japonya ve dunyanin 'UNESCO kultur varliklari'nin taclandirdigi takvim yapraklarini ve ajandalar gonderiyorlar, direk isme degilse de bolume.
* dedigin gibi not defteri seklinde ve her yapraginda tarih olmayan ajandalardan var, bu yil birkac tane de geldi ve el koydum. not defteri gibi kullanmak icin ideal, haklisin.
* ben de yukaridaki pinti sinifina giren bir insan olarak en sonunda japon ve almanlarin amerika'dan cabuk toparlanacagini dusunmek ve inanmak istiyorum. adalet diye bir sey varsa... yoksa zaten, bitsin bu dunya.

Adsız dedi ki...

Hayret diyorum.64lü biri olarak ben o takvimlerle okuma yazmamı hızlandırmıştım oysa;Yeni yılın ilk maarif takvimi geldiğinde ,aynı gün ,okuyacak bir şey bulamadığım için ;bugün doğan çocuklara isim köşesine kadar okurdum!...Hala okuyor olmamı her nedense 'o'maarif' takvimlerine borçlu olduğumu düşünüyorum.Benim hayatıma katkısı çok asla inkar edemem!Dün gece Gogol'ün Palto'sunu okudum mesela ,Ölü Canlar'ını okuduktan yıllar sonra daha ne diyebilirim ki...bye