Salı, Temmuz 12, 2011

Göteborg'la Eşleşmek


Geçenlerde Göteborg’daydım. Türkler arasında ismi hep komedi unsuru olarak kullanılan bu şehir hakkaten komik. Trajikomik. Daha da gitmem Göteborg’a. Allah göndermesin.

Bizim bir konferans vardı orada. Sabahın köründe başlayan toplantılarım oluyordu. Şehrin en büyük otelinde, konferans salonundaydık. Hadi atıştırmalıklar olmasın salonda. Çayın kahvenin olmadığı gibi su bile yoktu. Parasıyla satın da alamıyordunuz. Kafeteryası, restoranları kapalıydı otelin.

Sadece sabah 10:30’da ve öğleden sonra 15:00’te kahve geliyordu orta bir yere. O da bir fıçı bir şey. Hop diye bitiyordu. İkinci kahve fıçısı gelmiyordu. Toplantın varsa yanıyordun. Bitip de kahve mekanına gidinceye kadar yerinde yeller esiyordu. Bir gün 10:30’da toplantım vardı. Ama bir baktım kahve 10:15’te gelmişti. Koşa koşa koştum. Kupayı elime aldım, tam fıçıdan doldurucam, fıçı başındaki yaşlı garson, “Hayır”, dedi. “Saat 10:30 olmadan alamazsınız”. Ama gelmiş kahve. Toplantım var 10:30’da. Lütfen, dedim. Nooolur, dedim. I-ıhh. Izin vermedi.

Otelin dışına çıkayım, yanı başından bir yerden yiyecek içecek alayım da olamıyordu. Şehirdeki her ama herrrrr yer kapalıydı. Konferans otelinden kaldığım otele yürüyordum kilometrelerce. Taksi olmuyordu. Üşüyordum. Soğuktu da lanet yer. Bir Allahın kulu geçmiyordu sokaklardan. Güya meskun alanlardan yürüyordum. Balkonlarında çocuk bisikletlerinin, bahçe tipi sandalyelerin durduğu bildiğiniz apartmanların olduğu yerlerden geçiyordum. Bütün pencereleri kapalıydı dairelerin. Hiçbir hayat belirtisi yoktu. Şehir adeta acilen terk edilmişti.

İkinci gün dersimi alıp otelde sıkı bir kahvaltı yapmadan çıkmadım. Bütün gün tek öğünüm olacaktı çünkü. Cebime de resepsiyon masasının ucunda duran geniş cam kaselerdeki elmalardan, muzlardan doldurdum. Öyle gittim konferansa. Ama millet açlıktan kırılıyorken elmamı paylaşmam icap etti. Bir katılımcı firma dondurma arabası getirmiş, dondurma dağıttı sağ olsun. Hayrat niyetine, iyi geldi. Duacısı olduk.


Akşama bir müşterimizi yemeğe götürecektim ama açık yer bulabilene aşk olsun. Konferans otelinin çatısındaki restoran akşam 9’a kadar açığım dedi bari. Olsun dedik rezervasyon yaptırdık sabahtan. Akşam 7’de gittik. Toplam 13 kişiydik. Rezervasyonumuz da o kadardı. Sonradan artmadık. Ama bizi restorana almadılar. 13 kişiye iki saat içinde yemek çıkaramazlarmış. Ya daha erken gelmeli ya da önden ne yiyeceğimizi bildirmiş olmalıymışmışız. Bizim ekipten biri arıza çıkarır oldu. Ama hiç oralı olmadılar. Ya bara gidip oturacaktık ya da otele dönecektik. Müşteriye de rezil olduk o ayrı.

Bara oturup soğuk sandviç yeriz bari, dedik. N’apalım. Müşteri de durumu kabullenmiş. O da günlerdir aç. Halden anladı. Ne varsa yeriz, dedik. Tam oturduk, hiç var olmadığını sandığımız bir otel personeli çıkageldi. Montla oturamazsınız barda, dedi. Ya takım elbise ceketi ya da gömlekle oturabilirmişiz. Yani üstümüzdeki kılık ‘spor’ olamazmış. Barın raconu buymuş. Hava buz gibi diye millet yanına ince montlar almış. Gömlek üstü takılıyor. Çıkarsa üşüyecek. Ekipteki kızgın eleman ‘ya Allah bismillah’ dedi kalktı personelin üzerine yürüdü. “Iz dis a cok, haaa?” diye.

Ekip arkadaşımıza engel olduk ama montları da tıpış tıpış vestiyere verdik. Kurallar ülkesi buralar. Maazallah. Bir de karakolluk olmayalım diyip üşüyerek bara tünedik. Bar da bar değil. Güneş batmıyor. Ortalık hep aydınlık. Elimizde kulüp sandviçler. Halimize acıyoruz. Memleketi özlüyoruz.

Meğer yaz ortası festivalleri varmış. O hafta ful tatillermiş. Garsonlar, aşçılar dahi tatil olduğundan kahve bile çıkmıyormuş otelde. Yani bayramda seyranda bizim iller de boşalır ama bu kadar aç bilaç kalındığını bilmem. Marketler illa açık olur bari bir gofret alır yersin.

O kadar sefil oldum ki ben de her gittiği yerde memleketinin nostaljisini yaptığı için uyuz olduğum Türk turistlere benzedim. Zaten memlekete döneli 5 yıl geçti. Ben bayağı, basbayağı Türk oldum artık.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

O tarihlerde oraya konferans, toplanti, vs. koyan dehaya cat kizim asil sen. Bir dahaki toplantinizi da Katolik bir ulkede Noel sabahina koyar artik. DAK