Cuma, Kasım 04, 2011

Trafiğin Yurdum Hali

Aslında çok şeye uyuzum. Bir heves her birine ayrı ayrı yazılar döşenmek istiyorum ama vakitsizlik ve üşengeçliğe kapılıp sallıyorum. Şurda kısa kısa değineyim bari aklımdan çıksınlar.

Trafiğe de uyuzum. Ona uyuz olmayan yok gerçi ama benim uyuz olduğumu ifade edeceğim durumlar sandığımız şeylerin sandığımız gibi olmamasına dair şeyler.

Yayalar şoförlere uyuzdur ya hep. Bütün ilkokul kitaplarında sokaktan geçerken yayalara su sıçratan pislik şoförler vardı. Bu durum da fakir edebiyatının, ayrımcı, ayrılıkçı zihniyetin şeysiymiş, ben onu anladım. Hoş, artık araç sahibi olmak o kadar da üst sınıf yapmıyor insanı. Hem zenginler de trafikten bayıp yaya takılıyor olabiliyorlar. Şu sosyal bilgiler dünyası suyu kaldırımdaki yayaya sıçratan şoföre uyuzluk belleteceğine sokakta suyun birikmesine takılsa iyi olacak. Bütün sokaklar harita gibi. Dangıl dungul. Suyun sıçramamasına imkan yok. Altyapın düzgünse ne yayanı şoföre ne de şoförünü yayana bileyletmene gerek kalmıyor. Yalnızca eğitim de değil, eğitimin içeriğinin değişmesi de şart.

Ben her gün mesai bitiş saatlerinde Mecidiyeköy cehennemini yaşayanlardanım. Bazen evimi görüyorum ama ona ulaşmam 45 dakika sürüyor. Toplam bir kilometre tutmayan bir yoldan bahsediyorum üstelik. Çoğu zaman trafik polisi de oluyor tıkandığım kavşakta ama durum hiç değişmiyor. Tam Mecidiyeköy meydanında, akmayan trafikte araçlar bitişip dururlar ve kavşağı tıkarlar ya. Bu sebepten benim aracıma yeşil yandığında ben karşıya geçemeyebiliyorum. Bana kırmızı yandığında da geçmemeliyim kural olarak ama işte o zaman da arkamdaki ve yanımdaki araçlar cinnet yaptığından, ben de ışığı duruma göre referans alıp sezgisel olarak bir şekilde itiş kakış geçiyorum.

Ama bazen tam da bana 40 saniyelik yeşil yanmışken bunun son beş saniyesinde yol açılıveriyor. Hemen atılıyorum ama bu sefer de karşıma kendilerine kırmızı yandığı halde sallamayıp yolu geçen yayalar çıkıyor. İşte o zaman onların üzerine sürüyorum arabamı. Üstelik hiç de pişmanlık duymuyorum. İçimdeki cadalozla çok barışığım. Çoğu küfrediyor bana dönüp. Ben de onlara küfrediyorum. Benim orada beş saniyemi haksız yere yerseniz on dakikaya kadar beni oraya bağlama ihtimaliniz var. Oysa yayanın ise zaten ona ait olmayan bir beş saniyeciği gidiyor. Ama yaya, yaya olduğu için mağdur sanıp kendini ezik edebiyatı yapıyor. Bana küfür ederken de bu minvalde sözler sarf ediyor.

Gireceğim sokağı da tıkıyor olabiliyor kırmızıda geçen yayalar. En son yine bir kadının üstüne sürdüm arabamı. Car car car bağırdı. E işte 30 santim ilerlemişmişim hepi topu. Bu kadarcık mesafe için yaptığıma bakaymışım. Dedim kıçım açıkta. Ana caddede. Arkamda da en az on araba. Hep beraber senin toton kırmızıda otuz saniye önce geçsin diye Halaskargazi’yi tıkıyoruz. 30 santim sana 30. Arkama sor bir de. Gerizekalıııı.

En nihayetinde evime gelmişim geçen gün. Tam park ediyorum sokağa. Bir tane adam geldi. Komşum aslında. Tak tak camıma vurdu. Saygısız, diye bağırmaya başladı. Oraya o park edecekmiş de tam, ben yerini kapmışmışım. Ya evet trafik akmıyordu ve park yeri boşluğunun biraz ötesinde bir araçtan bir kadın iniyordu. Ama ne bir dörtlü yakmak ne işaret vermek. Ben sandım ki yolda adam indiriyor. Devam edecek. Üzerine düşünmedim bile. Yok o oraya park edecekmiş meğersem. Dedim işaret verseydiniz. Verdim ya, diyor. Ne verdin? Ben hatırlamıyorum işaret verdiğini. Durmuş olman yeterli değil zira tüm trafik duruyordu. Benim senin oraya park etmek üzere durmuş olduğunu sandığımı sandın. Sandığımı sandığın şeyi sanmadım ben. Lambalar, işaretler bunun için var. Salak.

Tamam, sezgisel bir durum var Istanbul trafiğinde ama bu kadarını sezmek müneccimlere bile nasip olmaz. Hayır bir de bu Istanbul’da park yerini kapan kapana. Otoparklarda bile işaretini verdiğin halde senden daha hızlı davranmaya çalışıp göstere göstere hiç mi park etmediler senin olacağını sandığın yere? Sen üstelik de komşun olan bir kadının penceresini tıklatıp sandığını sandığın şeyi sanmadığı için saygısızlıkla suçlarsan o da avazı çıktığı kadar sana ‘sen’ diye hitap edip üstüne sana ‘salak’ da der. Hiç yapmadığı şeyleri yapar.

Yani bu kadar ağır tahrik altında içimizdeki trafik canavarını uyandırmamaya çalışmak zor. Ben kendisiyle barıştım. Seviyeli seviyesiz. Her türlü beraberiz. Mecburen.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Bu kadar çok şeye "uyuz" olmak ve çocukluk travmalarınızı bu kadar çok hatırlamak, belli ki rahat ve huzurlu yetişmiş eşinizi devamlı yermek sizi yoruyor bence. Hayatı sevmek için destek arayın. Gerekirse profesyonel destek. Ben bebeğim doğduktan sonra yaşadığım bıkkınlıkları böyle atlattım ve çok mutluyum. Hatta daha mutlu. Tavsiye ederim.