Cuma, Ocak 13, 2012

Sıraya Dizdin Bizi Zaman

Uzun zamandır içmemiştim. Kafam iyi. Hava güzel. Londra’da hava Istanbul’dan daha iyi. Gençlik ateşleri hala yanan junior kurumsal insanlar aleme aktı. Ben tıpış tıpış otelime yürüdüm. Yürürken düşündüm.

Biraz alkol alınca insanın aklına daha  kötüsünü yapmak geliyor. İki küsür yıldır içmediğim sigara geliyor. En son Amerika’da gördüğüm cigaralık geliyor.

Bu cigaralık meselesi de kafama takılmış kalmış bir konudur. Şu hayatta üç ya da dört kez denemişimdir. Onlar da üçer beşer fırtlardan ibarettir. Her seferinde de deli bir paranoyanın içinde bulmuşumdur kendimi.
Perdenin arkasında biri var’dan tutun evimdeki misafirin cüzdanımı çalacağına varan manyak manyak fikirler.
Bünyesi anksiyeteye müsait tiplerde bunlar olurmuş diye okumuştum. Bünyemden anksiyete artık çıkmış mıdır diye merak da ediyorum ama artık tecrübe ederek öğrenme yanlısı değilim. Tecrübe etmeden öğrenme yanlısı da değilim. Tam tersine, öğrenmeme yanlısıyım.
Bir şeyi de bilmeyeyim. Artık o kadar çok şeyi bilmiyorum ki cehaletim gözlerimi yaşartıyor.

Yürürken Marks and Spencer’ın önünden geçtim. Bu şehre ilk geldiğimde buradan herkese çamaşır almıştım. Sipariş üzerine. Hey gidi 14 yıl olmuş.
Kısıtlı bütçemle ne alışveriş manyağı olmuştum ama. Üstüne cüzdanımı da çaldırıp beş parasız dönmüştüm Istanbul’a.
Havaalanı taksicilerine Etiler yönüne giden varsa beni de almak ister mi, diye rica etmiştim. İyi adam olmalılardı. Benimki de nasıl bir cesaretse. Şimdi böyle bir duruma düşsem soramam heralde.

Yürürken köprüyü gördüm.
Jelibon’un ‘London Bridge is falling down’ şarkısını çalan BabyTv klipleri geldi aklıma.
Build it up with wood and clay, wood and clay, wood and clay…
Özledim adamımı.

14 yıl önce ben de gençlik ateşiydim. Yurtdışına çıkmak çok heyecanlıydı.
Şimdi yurttaki küçük adam çok heyecanlı.
Zaman insana formatlar atıyor hakkaten.

Hiç yorum yok: