Salı, Mart 06, 2012

Küçük Çocukla Restoranda

Düella’yı boşuna sevmiyorum. O kendi rahatına düşkün bir insan olduğu kadar empatik de bir insan. Yani aslında kendi rahatını düşünürken aslında benimle empati de yapabiliyor. Şöyle ki:

Çevremdekilerin genellikle çocuğu yok. Tek tük çocuklunun da çocukları melek ve yumoş. Haftasonu beraber dışarı çıkmayı, brunch yapmayı falan öneriyorlar. Hem de Jelibon’la. Onu da getirelimmiş. Özlemişlermiş.

"Ama ama", diyorum. "Öyle kuduruk ki, valla keyifli olmaz. İki kelime edemeyiz."
"Olsun", diyorlar. "Özledik, iyi olur. Biz de ilgileniriz" falan diyorlar. Iyi niyetli ama külliyen yalan olduğunu bile bile mecbur kalıp gittiğimiz oluyor.

Buluşma anı gelince arkadaşlarımızın ilgilendikleri şey yemekleri ve ortamları oluyor. Bizse mama sandalyesine oturmayı reddeden, totosunu koyabildiği maksimum üç dakika süresince de normal sandalyeden düşüp duran, bütün yemekleri mıncıklayıp yere döken ve en iyi ihtimalle onuncu dakikadan itibaren de restoranı ama en çok da mutfağını keşfe çıkan bir bücürle uğraşmak zorunda kalıyorum.

En iyi ihtimalle Şövalye’yle onar dakikalık nöbetler halinde Jelibon’u oyalamaya, daha doğrusu onu mutfaktan ve caddeden uzak tutmaya çalışıyoruz. Garsonlar da diğer müşteriler de etraflarında dolaşıp duran bacaksızı çok sevimli buluyor ama hiçbiri biz yemeğimizi yerden on dakika ona bakmayı düşünemiyor. Ben de garipsenirim diye öneremiyorum.

Düella işte bizle restoranlarda buluşmaya çalışanlar gibi yapmıyor. Bilakis, grup toplanması bile olsa “Jelibon geliyorsa ben gelmiyorum”, diyor. Kendisinin Jelibon’a baktığı falan elbette yok da adamın tüm tahmin edilemez ve önlemez enerjisiyle oradan oraya koşturmasına tahammül edemiyor. Ben de ona hak veriyorum. Bence de dayanılmaz.

Bir kere Jelibon’un bir restoranda bulunmaya ihtiyacı yok. Biz de ayakta restoranı dolaşmaktan ve inatla sokağa kaçmaya çalışan bir ufaklığı zorla masaya yönlendirmekle vakit geçirmekten keyif almıyoruz. Garsonlar da, restoran sahibi de ortalığa coco pops döküp sonra da üstlerinde tepinen bir veletin ardından temizlik yapmaya bayılmıyor olmalılar. Hele yan masalar gürültümüzden ve itiş kakışımızdan bıkmış oluyorlar. E, o zaman? Nedir restorana gitmenin amacı?

Geçen gün Çıtırlarla bu şekilde, önden erken bir saatte brunch için buluştuk. Öğlene doğru kalktık. Biz kalkarken Düella geldi. Jelibon varken gelmeyeceğini günler öncesinden bildirmişti zaten. Biz evimize gittik. Akşam oldu, Jelibon uyudu. Düella’yı tekrar gördüm. Sanki daha o sabah Çıtırlar’la iki saat geçiren ben değilmişim gibi, “Eee, Çıtırlar ne yapıyorlarmış?” diye sordum. Aynı mekanda vakit geçirmiştik ama hayatımızdan birbirimizi haberdar edecek dahi ortamımız olamamıştı. Onlarla yetişkin sohbeti yapabilen Düella sayesinde Çıtırlar’dan haberdar olmuştum.

5 yorum:

Gozde dedi ki...

Hint hint :)

Yesim Arpat dedi ki...

Hayatta olmaz. 'Jelibon'la Restorant'a Hayır' politikamıza uymanızı diliyorum. Adamı kendi habitatında görmeniz mümkündür ama. Gelsene bize?

melontheroad dedi ki...

Çocuklarla anne babaların birbirine taban tabana zıt olan olan hayatlarını uyumlu hale getirmeye çabalamaları işte:)
Ben seni anlıyorum, havalar düzelince bize gelin Dü de gelsin:) onu rahat ettiririm ben:)

Adsız dedi ki...

Ne kadar da iticisin. Biraz insanlık kırıntısı bulunur mu, annelikten dolayı sevgi falan yeşermiş midir o güdük bünyende diye bakıyorum ama sıfır. İğrenç Adanalı, kurnaz çarıklı, haset ve habis yaratık. Keşke gebersen de o zavallı çocugun ikinci bir şansı olsa anne konusunda.

Ruty dedi ki...

Bu Adsiz kim ya. Deli mi ne? Ustelik bir de utanmadan butun Adanalilara laf atmis. Racist bitch. Hafiyenin tirnagi olamazsin.