Pazartesi, Ekim 01, 2007

Sisyphus'un Görevi*

Neredeyse bir aydır yokum buralarda. Olduğumda da evde değildim. Yine de bir şekilde evde abdal çalmış, çingene oynamıştı. (Kimsenin etnisitisine laf yok. Çukurova'da darmadağın, karmakarışık ortamlar için böyle derler)

Mesela yatağın üstünden bir dünya zımbırtıyı yere atıp uyuyorum. Sabah aynı dünya zımbırtının üzerinden atlayarak, kimileri ayağıma takılarak, sivri olanları ayaklarımı keserek, kimilerinin üstüne basıp kırarak, en nihayetinde hepsini yeniden yatağın üstüne atarak güne başlıyorum. Küçücük çamaşır sepetine sığamayan kirliler kurutma makinesi üzerinde devleşmişler. Oradan da taşıp küçük odadaki masada partilemekteler. Bir makine dolusu başka çamaşır grubu da çamaşır sepetinin içine tortop edilip, sığsın diye hatta üzerine basılarak tıkıştırılmış. İçinden bir kot pantolun çektim. Koskoca pantolunun bir lastik top ebatında ve formuna nasıl geldiğini anlamaya çalıştım. Kafama silah dayasan beceremem yahu.

Çamaşır kurutma zımbırtısının düzeneği de açılmış. Üzerindeki en az on kilo çamaşırdan dengesi şaşmış. Bu demir aletten nefret ediyorum. Bir kere odanın yarısını kaplıyor. Çamaşırlar tellerin şeklini alarak kuruyor. Sonra işin yoksa herrr bişiyi ütüle. Bir de boşuna mı aldık kurutma makinesini? Tişörtler falan mis gibi ütüye ihtiyaç duymadan çıkıveriyor içinden. Kırk defa söyledim, açılmasın bu diye. Yok. Yine açılmış. Şövalye çevre bilinci söylemiyle karışık elektrik tasarrufu etmek istediğinde, bir de ben de yoksam ortalıkta, kesin çıkarıyor bu çamaşır asma aletini ortalığa. Çıkarıyor ama çamaşırlar kuruyunca toplayıp kaldırmıyor, çıkardığı yerde bırakıyor. E, madem öyle ben de bunu atmaz mıyım?

Özetle dolaplarda atılması gereken kutular, çantalar maksimum yer kaplayacak şekilde yer alırken büyün giysiler evin her yerinde değişik formlarda yuvarlanmaktaydı. Bir aydır olmayan haftasonuma da bunlarla uğraşmak üzere başladım yani. Uğraş didin. Ancak dört saatte çamaşırlar ortadan kalktı.

Gündeliğe hangi kadını alsam kaçıyor. Kimi köyüne geri dönüyor, kimi sigortalı iş buluyor. Ev hepi topu 60 m2. Acaip merkezi bir yerde. Ben evde yokum. Evde halı yok, perde yok, avize yok, buzdolabı boş, yemek pişmediğinden mutfak her daim gıcır. Camları da silmenize gerek yok diyorum zaten. Bir tek çamaşırları katlayıp ütüleyip yerlerine yerleştirme işi var. O kadar. Gelen kadın en fazla üç saatte işini bitirip dönebilir. Milletin taa şehir dışındaki üç katlı ve oymalı kakmalı mobilyalarla dolu evlerine bile aynı paraya gidiyorlarmış. Deliricem yahu.

Şövalye hep bir kadın bulacak da bulacaktı. Bulmadı.
Kardeş hep eşyalarını toplayacak da toplayacaktı. Toplamadı.

Cinnet 'geliyorum' dedi ve de geldi nitekim. Açtım telefonu. Önce Şövalye'ye bağır bağır bağır. Bir dinlence günüm vardı, onda da çamaşırlarınıza boğulduk beyfendi. Hani kadın bulacaktın? Hani? Haniiii? Beyza'nın çok para isteyen kardeşiyle pazarlık yapıcam dedin üç beş lira için bütün haftasonum maaafoldu. Bohuuuu, diye de bir ağla üstüne.

Sonra kardeşe bağır bağır bağır. Evde hiiiç bir eşyasının olmadığını iddia etmesin mi? Hemmen topladım. Bir koca bavul, dört koskocaman dev torba dolusu eşyasını kapının önüne koydum. Madem sana ait değil, bana da değil. Hah, hadi bakiym, diye. Çıktı geldi. Topladıklarımı açıp ayıklamasın mı?

-Aa, bu benim mi?
-Evet senin. Bak, senin bedeninde.
-Bee, bunun tarihi geçmiş mi?
-Bak üstüne. Hadi ama. Hadi amaaa.

Şövalye de döndü o arada, canım ne yapmışmışım ki, yapmasaymışım, çıkıp dolansaymışım. Kardeşi de geriyormuşum.

"Beyfendi", dedim. "Bakınız, bu dolapların içini tamamen boşaltıp düzenlerinde yapısal değişiklikler yaptım. Mesela eskiden içi boş olarak şurada duran bu çantanın kapladığı alanla şimdi içinde eskiden ortalıkta dolanan zırt malzemelerini taşıyarak burada bulunması arasında en az yirmi santimetreküplük bir hacim kazanımı söz konusu. Sonra mesela..."

Kafasını yastığa gömdü ve bir daha plan proje duymak istemediğini haykırdı.
A, bi de makbule geçmiyor, iyi mi?

Nasıl yurdum erkeği askerden yırtmak için yurtdışında master peşine düştü, ben de ev işi yapmamak için kariyer yaptım diyebilirim. Bir de maalesef yaptığınızın asla anlaşılmadığı ve takdir edilmediği ama yapmadığınızın fazlasıyla sorun yarattığı bu işleri hayatım boyunca yönetemediğim gibi içimde huzursuzluğuyla yaşadım durdum. Bundan böyle evden çalışıyor olacak olmam yüzünden ev işlerini de üzerime almam icap ediyor-muş gibi duruyor ya. İşte ona da feci takığım. Sırf bu yüzden daha az paraya plazalarda sabahlayana kadar çalışabilirim. Dönüp dolaşıp bana yapışıyor bu işler yahu. Bir çare diyen çıkar mı aranızdan? Ya da gündelikçisini bana paslayan?

* Pek az iş Sisyphus'un görevine sonsuzca tekrarlanan ev işleri kadar benzer. Temiz olan kirlenir, kirlenen temizlenir, tekrar ve tekrar, gün be gün. Ev kadını, zamanın dışındadır; o hiçbir şey yapmaz, sadece şimdiyi sürükler."
-Simone de Beauvoir

Sysphus fanilere verilen ilahi sırlara ihanet ettiği için Tanrılar tarafından yuvarlak bir taşı bir tepeye taşımakla cezalandırılmıştır. Tepeye ulaşan taş, Sysphus'un bütün çabalarına rağmen, tepeyi aşmamakta ve aşağıya geri yuvarlanmaktadır. Bunun üzerine Sysphus taşı tekrar tepeye taşımaktadır. Bütün amacı ve görevi taşı tepenin öbür tarafına itmektir ama, bunu bir türlü başaramamaktadır. Ölmesine bile izin verilmemektedir Sysphus'un. Bu görevi tekrarlamasından başka yapacağı birşey yoktur.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

bu yazıda benim adim hic gecmiyo! olmamış dedim:)
Zzz

Adsız dedi ki...

ben halbuki onu bunu toplayinca mutlu olan bi insan olmaya basladim. Artik yas 30 ustu azzlicim, evi toplayinca temizleyince de mutlu olabilmeli insan haftasonu vakitlerinde. Mesela ugrasmissin didinmissin piril piril olmus banyo, hem kol kasi da yapmissin ovalarken gyme mime gitmeden, ne guzel di mi? Ya sen bi buhranlasmissin, ya da bende cok hizli bir bicimde "rush cleandrodeficiency syndrome" gelismekte! Kaldir bakiyim ayaklarini, kirli corap mi o koltugun altindaki??!!

Adsız dedi ki...

Sunu soyleyebilirim, ilk paragraf tamamen benim yatak odami anlatiyor.

Hemen sana bir cozum onereyim Hafiye, kaosla mutlu olmayi ogren, daginiklikta huzur bulunabilir, onun da kendine gore bir duzeni ve verimliligi vardir. Ben sahsen oyle yaptim ve simdi cok mutluyum. Haa kadin geliyor tabii arada, onun yaptiginin ustune bir damla eklemiyorum. Camasirlari da hep kurutma makinesinde tutuyorum. Bir sey lazim oldukca 10 dakka kurutmayi acip lazim olani aliyorum. Bu sistemde ayda bir camasir yikadigim icin hic yarim dolu makineyle calismiyorum, o da cevreci vicdanimi doyuruyor.

Bu duzende yillardir yasiyorum, hic bir sorunumuz olmadi, herkese tavsiye ederim. Yalniz gece karanlikta evde yurumeyin, hatta mumkunse sagda solda bir kac fener bulundurun derim...

Adsız dedi ki...

asil benim adim gecmemis hic.. esefle kiniyorum.. (Saolsun Alexcan demis "rush" diye - hastalik adinin icinde de olsa)

Ozledin di mi beni? Bosa Sovalye'yi, beni al.. Butun o dolaplar mum gibi olur, fazlaliklar (hatta bazen gereken soyler de - Pelinat'a sor soylesin) cope giderdi duzenli olarak.

Adsız dedi ki...

Bi dakka ya.."Çalakalem İZ üstünde" ne? Ben bir onceki acilisini daha cok seviyordum.. Hani Hafiye bir sey duyar, gorur, takip eder, analiz eder, kafayi cizer bilmem ne.. ay neydi..