Perşembe, Ağustos 28, 2008

Hayat, Beni Neden Yoruyosun?

Projem bitti ama huzuru gelmedi henüz. Belki de neye, nasıl yaradığını anlamadığımız bir şekilde aniden bittiği içindir. Bunu yakında anlayacağız. Bu süreçte benim de bittiğim günlerden birinde Elyan’la yemek yiyorduk. Ona da başımdaki belaları anlattım elbet. Bir rahatlama ihtiyacı adına. O da anekdotlarla durumu özetlemek istedi. ”Bizim ODTÜ’de bir hocamız vardı”, dedi. ”Türklerin ölçümleme yöntemine ’olsa olsa’ metodu denir, derdi.”

Ağzım doluyken ortaya çıkan gülme kriziden genzime doluşan salataların acısıyla çıktım. Yani şimdi böyle yazınca komik olmuyor ama anılarımla birleşince bir sinir boşalması ba’bında trajikomik geliyor bana. Projeci adamların çizimlere, şekillere bakıp, burayı olsa olsa 50 bin kişi kullanır, olsa olsa 3 ton yük alır, olsa olsa 2 yıl sürer, olsa olsa 500 bin Euro tutar şeklindeki konuşmaları canlandı gözümde. Varsayımlarınızı destekler referanslarınızı, bençmarklarınızı, formüllerinizi de yollayın dediğimde yaşadığım buhranlar da cabası.

Sezgisel bir bilgi var burda. Biraz da ampirik. Anladım. Yanlış değil, bu da bir bilgi. Kötüsü olmaz. Yoğurdu varsın böyle yesinler yemesine de bunları yeni dünya düzeninden yatırımcılara sunduğunda ’olsa olsa’ tekniğini reddediyorlar. İş hayatının beni yorduğu nokta tam da burası işte. Operasyon alemi ampirik, sermaye alemi teorik. Ben de tercüman. Olsa olsa’ları teorilendiren, ispatına kasan kişi. En yorgunundan hem de. Sermayecilerin ampirik dili öğrenmeye niyeti yok. Para da onlarda ya, pek burunları havada.

Operasyona teori kastırmak daha münasip sanki diycem ama en son server’daki ortak dosyalarda operasyonculara ait dokümanlar hem de onlardan biri tarafından silindiğinde acı gerçeklerle yeniden yüzleştim. 'Emaillerde 15 MB’lik dosyalar dolaşıp inbox’a kalabalık etmesin, en son versiyonunun da kimde kaldığı belli olmuyor hem' diyip server’da ortak dosya yaratıp güzel güzel sınıflandıraraktan yükleyelim, çalışmalarımızı ilerletelim demiştim. Demez olaydım. Ne koyduysak silindi. Copy fonksiyonunu cut’la mı karıştırıyorlarsa artık. Hayır, interaktif bir yer olmasa herkese sadece read access vericem bitecek. Devinimli de lanet şey. Tamam, dedim. Madem. Herkes herşeyi bana yollasın. Ben koyucam sadece ortak dosyaya. Seviye bu yani. Daha elektronik dosyalara mukayyet olamıyoruz. Bu dosyalayamama hali teori bilmezlik de değil aslında ama sanki ön şart gibi bir şey. Kategorilendirmek, organize etmek teori dediğin şeye dayanaklar, arşivler yaratır.

Özetle, ben bu işin içinden çıkamadım. Çıkan varsa bana yöntemini geçerse nasıl sevinirim anlatamam.

Yarın nihayet yaz tatilime çıkıyorum. Şimdi de ’ya dinlenemezsem’ anksiyetesi bastı. Dönünce de başka bir projem var da. Aslında huzursuzluk ondan. Geniş vakitlerce rahatlayamamaktan.

Perşembe, Ağustos 21, 2008

Proje Günleri

İşim çoğaldıkça başkalarıyla daha sık temas etmek durumunda kalıyorum. İstemeden de olsa. Bazen hiç istemiyorum. Biriyle konuşmak, derdimi anlatmak, bana geri bildirimlemesini beklemek falan çok uzun sürüyor. Geç olsun da güç olmasın gibi bir durum da yok. Geç de olmuyor zaten. Hiç olmuyor. Hem de yıprana yıprana olmuyor. Bunca sene mercimek olabilmişiz. O da tuhaf. Konuşmadan, yazışmadan anlaşsak ya da anlaşamasak peki? Nedir bu toplantı tutturukları? Alışverişte görünmeyelim. Kimsenin umrunda değil. Dost da yok etrafta düşman da. Mış gibi yapacak da kimse yok yani. En büyük mış’ı kendimize yapıyoruz.

Bazen, ama nadiren, biri çıkıyor. Beni hiç yormuyor. Sanki beynimi okuyor. Lafımın öznesine girmişken tümlecini, yüklemini patlatıveriyor. Kendi uzmanlık alanından birkaç hareketle işimi bitiriyor. O zaman gözlerim yaşlarla dolarak sarılıyorum ona. Bu soğuk kadının durup dururken neden birini dramatik bir şekilde bağrına bastığını anlayamıyorlar.

Bir proje sürecinin sonuna yaklaştığım şu günlerde iyice rendelendiğimi düşünüyorum. Tutam tutam serpiştirilebilirim herşeyin üstüne. O kadar ki her şeye nane oldum. Ben bir mimarım, bir mühendis, bir avukat, bir öğretmen ve de bir matematikçiyim aynı anda. Ben artık ben değil, başka bir şeyim sanırım. Ürküyorum da. O kadar çok adrenalin basıyorum ki banyo, tuvalet gibi zorunlu hacet anlarında bile sıkıntı basıyor. Duramıyorum. Ellerim titriyor. Ateş basıyor.

Kankalarla tatile gidicez haftaya. Bu tatilde ‘dur’mayı nasıl başaracağımı bilmiyorum.

Perşembe, Ağustos 07, 2008

Yaz Günü

Gece gündüz çalışınca insan boş vaktinde de huzursuzlanıyor. İnsan’dan kastım ben yani, Hafiye. Bugünlerde etrafımdaki herkes işkolik. Etrafım küçücük olduğundan tabii herkes demesi kolay bana. Bir yanda boşalmış bir İstanbul var. Göz bu, görüyor. '45 dakikalık işe gitme yolculuğum 25 dakikaya indi' konulu sevinçlerim üç gün süremeden E5’te ve TEM’de haldır haldır yol çalışmaları başladı. Azalan araç adedi daralan yolda kalınca nette yine aynı kaldık.

İşte geçen 12 saatlere yolda geçen 2 saati, uykuyu, yemeği, kişisel temizliği falan da katınca gün bitiyor. Yaşamadığım için anlatacak şeyim de olmuyor. Bu tam gaz konsantrasyonuma ekşiyen aksilikler yok mu sanıyorsunuz? Hayır. İnsana sadece çalışmak ve başka bir şeyle ilgilenmemek de nasip olmuyor. Burada ‘insan’ yine ben.

Bu yaz sularımız kesilmedi heyoo, derken iki gün üst üste sular kesildi. Yani kovadan tasla dökünerekten yıkanmak mümkün. Soğuk su bana tomas. Yurtlarda ve altyapısız evlerde az oturmadık. Şövalye gibi paşa torunu diiliz biz. Ama o, yani Şövalye, mızıl da mızıl, mızıl da mızıldanırken çeşmelerden çok ben kurudum. Suyu akmayan eve çok kira ödüyormuşuz da, hepsi benim yüzümdenmiş de. Hödö hödö höö de.

Evi ben tuttum diye ben suçluyum yani. Ama evi tutarken ben bekardım efendim. Kendime göre tuttum. Sen de yanımdaydın. Hadi ben çok Amerikalıydım o zamanlar, sen doğma büyüme o semtin çocuğuydun da, yardımcı da olasın vardı madem, sorsaydın ya yazın suları kesiliyor mu diye. Böyle bir soru aklımıza mı geldi? Yoo. Böyle bir kuraklık ihtimali mi vardı ki o zamanlar? Konjonktür değişti işte. Diyelim, bir daha ev bakacak olsam doğalgaz faturası ne kadar geliyor, çatısı, penceresi akıyor mu, suları kesiliyor mu falan diye sormayı öğrenmiş olayım bu tecrübeden. Sanki sorsam emlakçı doğruyu söyleyecekmiş gibi. Neydi yani çaresi? Neyi yanlış yaptım ben? Hıı? Ne ders çıkarmalıyım bundan?

Dayanamadım, Düella’ya kaçtım. Gece saat bin olmuş. Düella da benden meşgul. Telefonda birilerine iş yağdırıyorken banyomu yapıverdim. Çıktım, biraz kocamı çekiştirdim. Rahatladım. Ben ordayken sular gelmiş, kocam yeniden Dr Jekyll olmuştu.