Cuma, Temmuz 24, 2009

Konfor Alanı

Fethiye’ye gittik geçen hafta. Lykia World’e. Bir hafta tatil köyü ortamı. Ben tatil köyünden hazzetmem. Şövalye sever. Beni rahat bırakacağı umuduyla onun isteklerine razı oluyorum artık. Yoksa alternatif olarak Barcelona Marcelona dedi. Aman aman, dedim. Her gördüğü müzeye, binaya, sokağa girmek isteyeceğine ve illa beni de yanında sürükleyeceğine tatil köyü yeğdir, dedim. Bana bir ağaç gölgesi yeterdi neticede. Bir yere konuşlanırdım. O da gider artık yamaç paraşütü mü yapardı, yelkenle açılır mıydı, kaya tırmanışı mı yapardı. Ne yaparsa yapardı. Bensiz oyalanabilirdi yani. O yüzden kırk satır vs kırk katır seçeneklerinden bunu seçtim.

Yanlış yapmışım.

Adam 2000 metrelik Babadağ’dan aşağıya atlamam için günlerce baskı yaptı. Paraşütle atlarsam ne olacakmıştı, du bakiym, ıhhmm, hah, konfor alanımdan çıkacakmıştım. Ben kıpırdamak dahi istemezken dangıl dungul bir kamyonetin arkasında tozlu topraklı, çalı çırpılı ve virajlı rampalı dağ yolunda 42 derece sıcakta bir saat yolculuk yapacaktım. Kalan enerjimi de sümüklü bir üniversite öğrencisi oğlana bağlanmış bir oturakta iki bin metreden aşağıya uçarken güven sorunumla cebelleşmek için harcayacaktım. Karşılığında da konfor alanımı genişletecektim. Bu konfor alanı lafını da hep içimdeki çocuk'a benzetirim. Yeni yetme popüler psikoloji klişeleri. Sevmiyorum kardeşim. Dağlara tırmanmayı ve oralardan aşağıya uçmaları sev-mi-yo-rum. Sevmek ayrııı konfor alanı ayrı. O zaman sevmediğim ciğer yemeğini yiyince de konfor alanımdan çıkıcam. Ya da sevmediğim adamı öpünce. Ya da sevmediğim kürkü giyince. Laf mı bu yani?

Sevmediğimi denemeden bilemezmişim.

Mesleğim icabı bir dönem evimdeki yatağımdan çok uçak koltuklarında uyuduğum halde hala uçmaktan tedirgin oluyorum. Sonra, mesela Alex, Ontario gölüne karşı nefis manzaralı 46. kattaki dairesinin balkonuna keyifli koltuklar atmış. Çıkamadım bile. 46 ne demek? 5. kattan yukarısı beni bozar. Yükseklerden bakarken başım dönüyor. Panik oluyorum. Bu durumda yamaç paraşütü yapmayı sevmeyeceğimi kestirebiliyorum. Durumlar arasında bir benzerlik kurabildiğimden. Sevip sevmediğini denemek için illa ki onu yapmak gerekmez. Sen neden türban sevmiyorsun? Kafana türban mı taktın ki? diye soruyorum hani anlasın diye.

Fakat Şövalye’den makuliyet beklenemez. Yedi bitirdi beni. Ben de sırf sussun diye nispeten daha az emek gerektiren, dağa taşa çıkmadan hemen oracıkta binilebilen uçan bota bindim. Minik bir zodyak botun tepesinde bir delta kanat var. Arkasında da pervaneli motor. Önde pilot, arkada ben sudan kalkıp birkaç yüz metre yükselip Kelebekler, Cennet, Kabak, Ölüdeniz üzerinde uçup geri suya konarak turumuzu tamamladık. Sevdim mi? Hayır. Şövalye sustu mu? Hayır.

Ertesi gün zodyakla koyları dolaşcam da dolaşcam diye tutturdu. Ben keyifli olur sanmıştım. O, zodyakı süren kişi olarak rahattı. Bense yükselen ucuna yerleştiğimden zıplaya zıplaya, zıpladıkça vücuduma darbeler ala ala bir saat geçirdim. Yavaş sür diyorum. Alet yavaş sürülünce keyifli olmazmış. Hızlı sürünce ben darbeler, tekmeler içinde. Zaten deniz de tuttu. Eeeh, oldum. Be ne be? YETEEEEEER, BİR DAHA SENLE HİÇBİR ŞEY YAPMIYCAAAAM! diye bağırdım.

Hiçbir maceradan zevk almazmışım. Keyfini kaçırırmışım. Hatta da ona bağırıp çağırıp onu etrafa rezil de ediyormuşum. Sesimi bile rüzgar götürdü be. Doya doya bağıramadım. Göğe, denize rezil oldu heralde.
Kimsenin beni düşündüğü yok. Sadece sessiz bir ağaç gölgesi, buzlu limonata veya diyet kola, biraz kitap ve internetinde dolaşabileceğim bir blackberry hayal etmiştim. Mütemadiyen bölündüm. Hatta da son günümüzde, sadece son günümüz olduğu için köyün birbirinden on beşer dakika uzaklığındaki bütün havuzlarına, üstelik de benimle beraber girmek gibi enteresan bir hedefe çalışan Şövalye bütün enerjimi çekti attı.

4 yorum:

CLTK dedi ki...

Bulmussun gul gibi cocugu, hala zirim zirim zirliyorsun...Bence bu adamcagiz sana fazla.

Ruty dedi ki...

e ama cok mutlu gorunuyorsun ucarken.. Asagidaki Oludeniz mazarasi da bir harika.. ben de isterim ben de!!

sarapci dedi ki...

Hem o kadar ağlamışsın hem de resimde gülücükler saçmışsın.

Bence Şövalye bu delili bundan sonra her kavgada kullanır.

Yesim Arpat dedi ki...

Gerginlikten güler ya insan. Ondan gülüyorum. Hatta da özellikle en gülücüklü ve en eller havada pozumu seçtim tezatı yansıtsın diye. Pilot dedi bana aç kollarını bak öyle çekelim diye. Ben ürke korka gerile açtım onları. Bağlı bile değilsin o oynak zodyak koltuğuna. Bir mucit Macit yapmış gibi duruyor alet zaten. Sanırsın evin oğlu garajda yaptı. O yüzden anksiyete iyice tırmanmakta.

Zaten de makinenin fokusu böyle konkav mıydı neydi, maksimum manzarayı görüntülemek için öyle şekil yapmışlar. O yüzden benim kollar bıdık gibi çıkmış. Gören pigme sanır.

Özetle, fotograf çok yanıltıcı.