Pazar, Ekim 17, 2010

Lohusa Hüznü

Yeni doğmuş bebek tayfasının mideleri ceviz kadarmış. Emiş güçleri de bu cevizi ancak 15-20 dakikada dolduruyor. Biraz ık mık. Biraz gaz çıkartmak için sırtına pat pat. Biraz alt değiştirme. Biraz pış pış. Derken yarım saat geçiyor. Üstüne yarım saat uyuyor. Sonra yeniden uyanıyor. Herşeyi sil baştan tekrar yapıyorum. Bunu tekrar tekrar günlerce gecelerce yapıyorum.

‘Bebek uyuduğunda sen de uyu’ diyorlar. Yarım saatiniz olduğunu bilerek uyumak ne mümkün? O yarım saatte de genellikle ağlıyorum. Hem terliyorum hem ağlıyorum. Gecenin köründe elimdeki moklu bezi mutfağın küçük balkonundaki çöpe atarken karşıma çıkan şehrin ışıklarına bakıyorum. Benim dışımda ne kadar çok şey yaşanıyor, diyorum. Ben burada, yaka düğmeleri her daim açık bu terli gecelikle, dünyadan bihaber aynı mekanik hareketleri yaparaktan ömrümün kalanını geçireceğim gibi geliyor. Biraz daha ağlıyorum. Sonra beşinci kattan aşağıya atlarsam birkaç saniyede herşey bitecek, diye geçiyor içimden. Ya da Jelibon’u Anne Şövalye’ye evlatlık verip dünyanın en öbür ucuna, Yeni Zelanda’ya kaçma hülyaları kuruyorum.

Uyumaya çalışıp başarılı olduğumda da karabasanlar geliyor. Uyanmaya, kalkmaya çalışıyorum, yanımdaki kanepede yatan anneme seslenmeye çalışıyorum ama kıpırdayamıyorum. Anneme bundan bahsettim de başucuma bir Kuran koysam iyi olacağını söyledi. Lohusalara gelirmiş cinler. Aman be, oldum. Şu vakitsizliğimde bunun düzensiz uykudan kaynaklanan uyku felci olduğunu gugıllayarak öğreniyorum. Öğrenmem karabasanları kovmuyor fakat. Ha bire, ha bire bunu yaşıyorum. Kıpırdayabildiğimde de kötü kötü rüyalar peşimi bırakmıyor. Ya bebeği düşürüyorum ya tehlikeli bir yerde bırakıyorum ya beslemeyi unutuyorum. Uyumasam daha iyi, oluyorum.

Dayanıklı bir tipimdir ben. Hem fiziksel hem duygusal anlamda ortalamanın üstünde dayanmama rağmen hayatımda bu kadar zorlanmanın yanından bile geçmemiştim.

Uykusuz bırakmak bir işkence çeşididir ya hani. İşkencede en azından duygusal anlamda endişe edeceğin bir şey yok. Mal gibi uyandırılıp duruyorsun o kadar. Burada uyku-uyanıklık arası bebeğinin başına bir şey getirmemeye de çalışıyorsun. Endişeden geberiyorsun. Kadınların bu zorlu kaderinin bir sebebi olmalı diyorum. Sabah oluyor. Mesela televizyonda Sabahın Sedası oluyor. Bu kadının da bir oğlu vardı, diyorum. 20li yaşlarında olmalı. Kazık kadar. Ama yine de endişeden nefes alınamaz olmalı. Yani ne yer ne içeri geçsek bile, hızlı araba, uyuşturucu kullanır mı, üniversitesini bitirir de düzgün bir hayat kurar mı kendine, diye düşünüyor olmalı şu an diyorum. Ama tüm bunları düşünürken nasıl saçlarını savurup göbekler atıp ekranlarda gülümseyebildiğini anlayamıyorum. Ben saçımı taramadan tepeme toplamış, süt, kusmuk ve yağlı meme kremi izleriyle dolu geceliklerle ömrümü bu kanepede geçireceğimi sanarken bir gün normal hayata dönebileceğim fikrinden de gittikçe uzaklaşıyorum.

Bu kadar zor olmasa. Jelibon daha çok uyusa ya da öyle bir şeye ihtiyacı olmadan sakin durabilse mesela. Ben de bu esnada onun kirpiklerini saysam. Saçlarını okşasam. Parmaklarını seyretsem saatlerce. Sevsem. Sevemedim diye suçlanacağıma sevmeye vaktim kalsa da sonra değerlendirsem hislerimi.










4 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Hafiye,

epeydir muzip,zeki, sevimli bir ironiyle yazdiklarinizi ilgiyle okuyorum. Bu gün yazdiklarizi okurken cok üzüldüm, artik bir ses versem mi diye düsündüm. Bunlarin yakinda gececegini, bebeginizle birlikte birbirinize alisacaginizi, herseyin yoluna girecegini söylersem ise yarar mi?
Kendinizi bukadar üzmeyiniz, bu konularda standatlar yok, hepimiz anneler olarak farkli yasiyoruz dogum sonrasini.
Kendinizi sakin suclamayin. Ben simdiye kadar yazdiklarindan yola cikarak harika bir anne olacaginizi biliyorum.

Uzaklardan selamlar
Sara

Adsız dedi ki...

Hafiye,

Anneliğin ilk zamanları çok ama çok zor, bir kere sensiz yiyemeyen, içemeyen, uyuyamayan, sıçamayan bir insan böceğinin bütün sorumluluğu senin üzerinde, böyle yazınca hiçbir anlamı yokmuş gibi geliyor ama doğum yaptıktan sonraki ruh halimi unutamıyorum, hani birine verip kaçabilsem ya da hastaneden "aaa, yanlışlık olmuş! sizin bebeğiniz yoktu ki!" diye geri alabilseler kendimi ne kadar iyi hissedeceğimin hayallerini kurardım hep. Sonra da ne kötü anneyim ben diye ağlardım. Herkes gezmelerde, dışarılarda, işinde gücünde ben bakımsız bir ineğim diye salya sümük ağlardım. Ben ağlarım, bebek ağlar. Anne olmadığım zamanları hatırlayamam, daha da ağlarım. Ne günlerdi. Yani böyle hissetmen doğal. Zaten asıl anormal olan bence anneliğe saniyesinde alışan dana tipler. Uzaylı mısınız kardeşim? Annem derdi ki "size örnek talebe, iyi çalışan, iyi arkadaş vs olmayı öğrettik hep ama kadın olmayı öğretmek aklımıza gelmedi, ondan hep" bilemiyorum artık, senelerce başka şeylerle uğraşmışız, anneliğe adapte olmak kolay olmuyor ama bi adapte oldun mu da, süper anne gibi bi şiy oluyosun, kendin de kendine şaşıyosun. Yalnız dikkatli ol, işin ucun post partum depressiona giderse, fena, normal depresyona benzemiyor, dehşet bi şey, hemen psikolojik önlem ve yardım almalı.

O böcek dünyaya alışana dek senin burnundan gelecek, bunu sineye çek. Her gün duş al (ahah rus karıları gibi oldum, dujj janeem), saçını tara, o geceliği çıkar üzerinden, yine penye menye ama başka şeyler giy bi. Madem annen yanında, bi saatliğine ona bırak veledi, bi gezin, bi kahve iç gel. En kötü ihtimalle yarım saat ağlar böcek. Yarım saat ağlamakla da hiçbi böcek ölmemiş şimdiye kadar. Rahat ol. Sabah akşam burun buruna bi canlıylasın, bedenin artık sana ait değil gibi geliyor, bi de hissettiğin ve hissetmek zorunda hissettiğin binlerce duygu var, tamam gayet yeterli bi insansın ama bu kadarı da fazla. Böcekle de çok yüzgöz olmamak lazım, günde, yapamıyorsan iki günde bir bir saatliğine dışarı çık. Ben benim böceği anneme bırakıp kendimi önce bi markete sonra da bi kitapçıya atmıştım, normal insanlar gibi alışveriş yapıyorum!! diye ne kadar duygulanmıştım. Yarım saat deniz kenarında bi kafede oturup kendime geldim, işin komiği böcekle annanesi de fena zaman geçirmemişlerdi.

Bir de, böcekleyken de kendini mutlu edecek bi şeyler bul, mesela ben bilim kurgu okumak istiyordum uzun zamandır, böcekle ilk aylarımızda, onu emzirirken, uyuturken Metis'in bilim kurgu serisini bitirdim. Bir arkadaşım izleyemediği dizileri maraton halinde bitirmişti. Bir şekilde kendini annelik görevinden öte mutlu edecek, hatta seni o an o ortam en azından zihinsel olarak uzaklaştıracak bi happy place bul kendine.

Teknolojinin tüm nimetlerinden faydalan. Çoğu zaten anneler daha az çıldırsın diye yapılmış. Ben yine çocuğu birilerine bi saatliğine bırakıp gittiğim gezilerimden birinde, bi çocuk mağazasına girdim, "şunu da sar şekerim, bunu da ver güzelim" şeklinde gözüme ne kestirdiysem aldım. Millet bana deli gözüyle baktı ama, siz misiniz kardeşim vıyak vıyak bi bebekle uğraşan gece gündüz? Bari kendimi oyalayayım bebek eşyalarıyla. Fisher Price'ın zımbırtıları vardı, onlardan memnun kalmıştım, bi salıncağı vardı böceğin işte koyuyorsun çocuğu sallıyor, müzik çalıyor, resimler yansıtıyor falan. bi gürültü bi patırdı, (çocuklar sessiz hareketsiz ortamı sevmezlermiş zaten, anne karnı gürültülü ve sallantılı bi yermiş) oraya koyduğunda böcek burası neresi, ben nerdeyim diye düşünürken 15 dakika kalsa, sana bayram oluyor.

Adsız dedi ki...

Son olarak (valla bitti, bu son) annen Kuran meselelerinde haklı olabilir. Bilmiyorum belki psikolojik ama anneannem bi gün "eeeh yeter!" diye geldi, yatak odasına, bebeğin yatağına birer küçük Kuran koydu, bebekle bana birer cevşen çatal iğneledi. Sanki uykularımız daha düzene girdi. Bunca bin yıllık gelen bi şiyler var, kadınlar bazı adetleri uyguluyorsa tamamen de hurafe değil bunlar, Lilith annemiz özgürlüğü değil de kıtıpiyoz ademoğullarını seçtik diye bize hala kızgın. Eh, elimizden gelen yardımı almamız lazım böyle bir öfke karşısında, değil mi?

Hafiyeciğim, yine çok bırbırladım. Yeni anneyken en sevmediğim şey, "been there, done that, phfft" havasındaki eski annelerdi. Benimkisi daldan düşenin halinden daldan düşen anlar hesabı ama ben de onlardan oldumsa diye dehşete düştüm, eğer öyle geliyorsa yazdıklarım, bi daha bırbırlamam, söz. :)

The Harassed Mom

Yesim Arpat dedi ki...

The Harassed Mom, sen kimsen gel bize, karış bize :)
Ben de seni çok sevdim.

Bu dediklerinin hepsini yaptım - cevşen/Kuran dışında. Yalnız diziler aldım maraton yapıcam diye ama izleyemiyorum bölünmekten.