Pazar, Ekim 31, 2010

Tavuk Suyuna Çorba

Başlığa bakınca yüreğinizi ısıtan, hayallerimin gerçekleştiği güzel bir hikaye yazdım sanırsınız. Aldanırsınız. Ben gerçek tavuktan ve suyuna çorbasından bahsediyorum. Hikaye de kanımı donduran cinsten. Şöyle ki:

Çocuk doğurdum ve evdeyim ya. Benden ev kadınlığı da bekler oldular. Şövalye ve Şövalyegiller. Ya ben de can sıkıntısından bir iki kez öyle hazır çorba falan yapmıştım. Galiba elimi oradan yakaladılar. Sonra Anne Şövalye kolumu da kaptı. Biz evde uykusuzluk ve gaz sancılarıyla uğraşırken böyle gündelik işlerin ucundan tutmak adına bize uğramadan evvel evin market alışverişini yapıyor, getiriyordu, sağolsun.

Pardon, artık ‘biz’ demeyeceğim, ‘ben’ diyeceğim. Zira Şövalye’nin hayatında zerre değişiklik yoktu. Uykusuz kalınca başı ağrıyordu. Başının ağrıması ameliyatından dolayı hepimizi üzdüğünden süper bahanesi oldu. Geçiyor odasında yatıyor adam akşam oldu mu. Ben salonda yat-kalk-uyuyama-ama mutlaka kalk şeklinde zombilere taş çıkartırcasına mor gözlerle yaşıyordum. Şövalye sabahları her zamanki saatinde kalkıp işine gidiyordu. Akşam eve geldiğinde marketten alışverişini yapmış, annesinin getirdiklerini pişirmiş eş buluyordu bir de üstüne bonus olaraktan. Adamın hem çocuğu doğuruluyor hem sofrası kuruluyor. Bunun için emek sarfetmesi gerekmiyor üstelik. Kendimi bildim bileli erkek doğmuş olmak istemiştim. Bu avantajını bilmeden üstelik. Şimdi bin kez daha isterim erkek doğmuş olmayı.

Bir keresinde Anne Şövalye bütün tavuk almış marketten, buzluğa koymuş. Günlerce onu pişirin dedi, durdu. Ben ömrümde bütün tavuk almamıştım. Öyle bütün hayvan alıp parçalamaktan falaz hiç hazzetmem. Hem çok iş hem de zaten vejeteryan olmaya yatkın bünyemi rahatsız da eder bu kafası kopmuş vücutları parçalamak. Dört kiloluk çocuğu çıkararak alt takımları dağıtmışken, totomun üstüne oturamazken, uykusuzlukla imtihan edilirken bir de süt derdine ve mama suçluluğuna düşüp üzerine de hormonlarım yüzünden intihar düşünceleriyle ağlar dururken bütün tavuğu düdüklüde pişirmem üzerine baskılara maruz kalıyordum. Ben bilmem bunu pişirmesini dedim çekinmeden. Bakıcınız pişirsin, dedi. Bakıcımız benden turist. Bebeğe bakmadığı gibi yemek de yapamıyor çıktı. Şimdi 'o bilmez' desem bizim tuttuğumuz yardımcı bu kadar olur diye bir ton laf işiticem diye sustum. (Bu, ayrı bir yazının konusu)

Düdüklüye koy, 20 dakikada olur, dedi Anne Şövalye. Evde bir düdüklü tencere vardı. Birisi hediye getirmişti düğünden sonra ama hiç kullanmamıştım. Saksı niyetine duruyordu uzak rafların birinde. Bir kullanma talimatı vardı. Bir sayfaydı ve resimliydi ama baktım baktım, anlamadım. (Lohusalıkta zeka geriliği de ayrı bir yazının konusu) Anne Şövalye’yi aradım. Sordum bu düdüklü nasıl çalışır. Bilmiyor ben. Anlattı. Çok basitti. Tavuğu koyuyorsun. Üçte ikisi kadar su koyuyorsun. Kırmızı düğmesi yukarı çıkıncaya kadar yüksek ateşte pişiriyorsun. Sonra kısık ateşe alıyorsun yirmi dakika kadar. O kadar. Sonra araya başka laflar girdi. Telefonu kapattım. Tavuğu koydum ama bütün herşeyi unuttum.

Gururumu ayaklar altına alarak tekrar Anne Şövalye’yi aradım. Ben unuttum bu düdüklü şeysini, bana tekrar anlatır mısınız, nasıl oluyordu, diye tekrar sordum. Tekrar anlattı. Ama bir baskı daha ekledi. Tavuğun suyuna da bir çorba yapaymışım.

Tavuk pişerken aklıma tavuğun içinde olabilecek organları temizlemediğim geldi. İyice sinirlerim bozuldu. Şövalye’ye mesaj attım. Bu tavuğu yaptım ama sanırım iç organlarıyla pişirdiğimden ziyan oldu, dedim. “Uzaylı mısın, nesin? Köyden canlı tavuk almadık herhalde. Tavuklar temizlenmiş satılır hep”, dedi. Sen misin bunu diyen?

Ben bütün tavuğu düdüklüde pişirip suyuna da çorba yapacak kadın mıydım? Ya sen ne zaman benim böyle domestik gördün? Çocuk doğurdum diye evkadını da mı oldum? Bir bu eksikti. Zaten her yerim acıyor. Uykum var. Tavuğuna da çorbasına da…

Küfür, hakaret, evet ama yaptım mı? Yaptım. Suyuna çorba da yaptım. Her demet. Zalim felek.

2 yorum:

melontheroad dedi ki...

He he he pek eğlendim yatmadan yorgunluğunun üzerine iyi geldi hadi iyi geceler;)

Ruty dedi ki...

cok komiksin kizim. Alti ustu tavuk haslamissin yahu.