Pazartesi, Aralık 06, 2010

İlk Altı Ay Sadece Zehir Zıkkım


İyi bir anne olucam fikri ve hedefiyle yaşamadım ben. Annemin babamın uyuz olduğum yanları vardı. Kendi çocuğuma böyle yapmıycam diye kendi kendime sözler vermişliğim vardır en çok. O kadar. Ama iyi anne olmak ne demekti, çabucacık anladım. 

Ne kadar acı çekiyorsanız ve çocukla ve onunla alakalı olmayan şeylerle ne kadar az ilgileniyorsanız o kadar iyi annesinizdir. Kendinizi bitirdikçe anneliğiniz dolar. Ergenlikten sonraki ikinci kimlik bunalımına hoş gelirsiniz. Bunalımınızı gönül rahatlığıyla yaşama şansınız da olmaz. Mecburen annelik kimliğine ve onun ifade ettiği şeye sarılıp, tercihiniz kişisel ya da cemaatsel ne fark eder, hiçbiri değilse dahi mahalle baskısı kontenjanından anneliği takınırsınız.

İyi annelik için gerekli şartlar hamileyken başlar. İdeal kiloyu alırsanız ilk aferini alırsınız. Sonra normal doğurmakla, emzirmekle ve işinizden aldığınız iznin süresinin uzunluğuyla anneliğinizin boy ölçüsü alınmaya devam edilir. En sonunda işinizi bırakırsanız ve yardımcı da tutmayıp bebeğinize bizzat kendiniz bakarsanız size taç da takarlar. Ben emzirmek kısmına kadar acaip iyi gittim. Orada mıçtım. Oradan beridir ve ancak onun sayesinde belki de annelik konusundaki genel geçer fikir ve tavırlara isyan bayrağı açtım.

Jelibon'u sadece kendi sütümle besleyebilmek için her şeyi denedim. Sekiz saat nonstop emzirme maratonunu da, saat başı sanayi tipi aletlerle pompalamayı da. Marul yedim, malt içtim, tahin helvaları, rezeneler, kim ne dediyse yedim içtim. Uzmanlar işin aslı kalorili yiyeceklerde değil, bol su içmekte diyordu demesine aslında ama suçluluk duygusuyla günde altı litre suyun üstüne balları börekleri de zorla yedim. Hamileyken almadığım kiloları emzirirken aldım. Buna rağmen en iyi günümde günde 120 ml sütüm çıktı. Onu da 10 milim 10 milim biriktirerek elde ettim. Direk emzirmek bu kıtlıkta çözüm olamıyordu zira bebek ne kadar yedi içti bilinemiyordu. Ağlamasının açlıktan mı gazdan mı olduğunu kestiremiyordum. Bir keresinde sağdığım şişeye elim çarptı ve 100 mililitre süt yere döküldü. O süte bakıp yarım saat ağladım. Sanırsınız yerdeki çay bardağı dolusu süt değil de yanlışlıkla tuzla buz ettiğim Kaşıkçı elmasıydı. Jelibon içtiği anne sütünü kustuğunda da ağlıyordum. Anne sütü içtiği zaman adamı bir saat dik tutuyordum. Ona rağmen kustuğu oluyordu. O zaman mahfoluyordum.

Benim gibi obsesyona bağlayanların abartı önemle üzerine düşüp de beceremediği bir şey olduğunda eşin dostun ne dediği çok da mühim değildir. Ancak kendi kendimi sakinleştirmem ve akla davet etmem gerekir. Neyse, buhran bunalım, hırs mırs derken iki buçuk ay sonunda o davete uydum. Sütü kestim. Ne şiştim ne sızdırdım ne de acı çektim. Zaten nadide sütüm kendi kendine yok oldu.

Emzirmek, iyi annelik rozeti gibiydi ama. Bütün emzirme polisleri rozetin nerde diye soruyordu adama. Rozetiniz yoksa, uzun uzun açıklamanız gerekir yokluğunu. Sütüm yoktu da çocuğu beslemiyordu da falan da filan. Sokaktaki dede bile sorar bunu size. Mağazadaki tezgahtar da.

“Anne sütü içiyor, di mi?” diye dikiliverirler karşınıza.
“Hayır, mama içiyor” derken oradan koşar adım uzaklaşasınız gelir ama  ‘aa, neden’ler, ‘yazık’larla soruların ardı arkası kesilmez.

Evet, yazık. Benim çocuğum benim yüzümden daha düşük IQ’lu, daha kısa boylu ve daha hastalıklı bir çocuk olacak. Ama bundan sana ne? Elalemin çocuğunun beslenmesini bu kadar takıyorsanız Çocuk Esirgeme olsun UNICEF olsun çocuklara hayrı dokunan organizasyonlara gıda yardımında bulunsanıza, gibi cinnet cevaplar da verdiğim oldu. Anlayış yapmaya çalıştığım da.

Anlayışı da insanların denyoluğuna vererek yaptım. Sanırım ‘anne sütü içiyor, di mi?’ sorusu anneyle diyalog başlatmak adına bir açılış cümlesi olarak kullanılıyor. Hani pusetinde size doğru gelen sevimli bebeğe önce 'ay ne tatlı', sonra 'maaşallah' dersiniz. Yürüyüp gitmez de biraz daha bebekle takılırsanız üçüncü cümleniz bebeğin besinleri üzerine kuruluverir sanki. -Nasılsınız, iyi misiniz? -İyiyim, sağolun. Siz nasılsınız? -Ben de iyiyim, teşekkürler. Çocuklar nasıl? -Onlar da iyi, sağolun. Sizinkiler nasıl? -İyiler, ellerinizden öperler..gibi. Kalıp kalıp diyaloglara bir örnek olabilir işte anne sütü içme sorusu.  

Devletlerin sağlık politikaları ilk altı ay sadece anne sütü der belki ama okuduğum tıbbi araştırma makaleleri anne sütü ile mama arasındaki fark adına çıkara çıkara mama çocuğunda kulak enfeksiyonu, ishal ve diyabet olasılığının daha yüksekliğini çıkarmış. İshali saymıyorum. Zira mamanın suyunun ve biberonun steril olmamama ihtimali yüzünden var ishal o listede. Bizim sterilizatörümüz de var, içme suyumuz da hem temiz hem de kaynatılarak kullanılıyor. Diyabet zaten bütün sülalemde var. Sütte de mamada da o ihtimalin değişeceğini sanmıyorum. Mamadan neyi kast ettikleri de mühim. Pirinç unu ya da nişasta dayamıyoruz ki elemana ağır karbonhidrattan diyabete evrilsin. Her bir vitamin minerali ölçülüp biçilmiş, içinde uzun zincirli yağ asitleri bile olan şeylerden içiyor adam. Zaten Jelibon genlerini yaşarsa 45 sene sonra Tip 2 diyabet olabilir. Tıbbın da 45 yıl sonra diyabete çare bulacağını sanıyorum. Geriye kulak enfeksiyonu kalıyor. Birkaç günde geçecek ufak çaplı bir sağlık sorunu ihtimali midir herkesi emzirme konusunda bu kadar faşizan yapan? Alkollü araba kullanmak olsun, sigara içmek olsun, bunlar mamadan daha riskli hareketler değil mi? Bunları sorsanız ya milleti yoldan çevirip?

Az biraz konuyu bilenler açıklamama rağmen anne sütünün emzirdikçe geldiğini, emzirmeye devam etmemi de tembihliyor. Bu bilgi emzirmeye başlangıç bilgisi. O kadarını çocuklar bile biliyor ama tamam, diyorum. Sağolun. Daha da ileri gidip 'Herkesin sütü gelir. Gelmese insanlar mağarada yaşarlarken ne oluyordu?’ şeklindeki güdük ispatlarıyla benim yeterince çabalamadığımı ima edenler de oldu.

Ben söyleyeyim ne olduğunu. Eski çağlarda yirmi tane doğurup onunu onbeşini kaybediyorlardı heralde. İnsanoğlu hayvanları evcilleştirdiğinde onların sütleri sayesinde bebek ölümlerini azalttı. Hem süt anne kavramı da haybeden ortaya çıkmadı heralde. Anne memesini taklit eden plastik emziklerle biberonun icadı ve hijyenin artmasıyla süt annelik de önemini yitirdi. Böylece bebek ölümleri de ciddi oranlarda azaldı. Modern zamanlarda 33 yaşında zar zor doğurduğum bir tanecik çocuğu da yetersiz beslenmeye kurban etmemi beklemiyorsunuz heralde.

7 yorum:

melontheroad dedi ki...

Bir de insanlar neden sokakta gördükleri her çocuğu sevmek zorunda hissederler, beni seviyor musun çocuğumu da sevme, anne sütü mü içiyor, kaç kilo merak etme...

Yesim Arpat dedi ki...

ADS'nin kaç kilo olduğu merak edilebilir ama. Tombalak :)

melontheroad dedi ki...

Sizinki de Hidayet Türkoğlu maşallah:) bizimkinin kilosundan ziyade kaç aylık olduğunu soruyorlar ona neyse.

Oya dedi ki...

Umarım bundan sonraki ayların keyfine varabilirsin. :)

Adsız dedi ki...

o evre zevksiz bir evre gerçekten... herkes sorar... sütüm yok veya az dersin... burun kıvırıp aaaa mama iyi değil ama verme derler... mama verme demeyi bilirler ama çocuk açlıktan ne yapsın onu bilmezler... insanı yetersiz hissettirip olmayın sütü sıfıra indirirler!!! sonra gülüyor insan ama o dönemde birkaç CSI fikri geliyor aklına iz bırakmadan temiz iş :) siz bebişin keyfini çıkarın

Ilk dedi ki...

Emzirenlere de "sadece anne sutu mu?" "yetiyor mudur?", "beslenebiliyor mu?", "actir kesin" deniyor. Bu milletin isi yok, ondan boyle bence. Duymamazliktan gelmeyi ogrenmek zor oldu benim icin.

Su sut dokulunce aglama sahnesini ben de yasadim, yazini okurken yine gozlerim doldu. Haber edeyim 8. aya dogru bile gecmiyor bu goz yasartisi.

Adsız dedi ki...

Yavlucum,

Su oluyordu. 19. yuzyilda, bir kadin ortalama 21 hamilelik yasiyordu. Ama nufus cogu ulkede cogalmiyordu. Sabitti. Nufusun sabit kalmasi icin kadin basina 2.1 cocuk dusmesi lazim. Artik siz hesaplayin gerisini. Dusukler, olu dogumlar, bebek olumleri ile kadinlar 10 hamilelikten bir cocuk yasatmayi basarabiliyordu.

Su oluyordu. Dogan bebeklerin pek cogu 5 yasini goremiyordu. Gorenlerin pek cogu bilimum sakatlikla buyuyordu. Ortalama insan boyu simdikinden 20-30 santim daha kisaydi. Yani eski insanlar cuceydi, bize gore. Cok degil 100 sene once. Ortalama IQ ise bugun gerizekalilik siniri kabul edilen 80'e yakindi. Bunlar Avrupa istatistiklerinden. O dev gibi, iyi okullarda zehir gibi yetisen cocuklarin buyuk dedeleri kafasi calismayan cucelerdi. Buna tek istisna iyi beslenen asillerdi (ortalama halktan iki karis uzunlardi).

Turkiye'den de bir ornek vereyim. 1900'larin basinda, ortalama insan omru 35 idi. Hindistan'da ise 25'in altindaydi.

Bu oluyordu yani, anne sutuyle buyutulen cocuklara. Anne sutu meselesi artik kadini evde tutmak icin sagcilarin elinde oyuncak ettigi bir baski aracina donustu. Oysa WHO falan fakir ulkelerde, beslenme zorlugu ceken bebekler icin bu meseleyi bu kadar on plana cikardi. Dogrusu su, kendisi demir, folik asit, bilimum vitamin eksikligi ceken kadinin sutunden de cok hayir gelmez; ama o kadinin verebilecegi mamadan yine de kirk kat iyidir. Ama iyi beslenen bir kadinin sutu zaten fistiktir. O kadinin verecegi mama da genellikle iyidir. Yani aslinda bu bir ekonomik mesele. My body, my choice demenin de zamani yani.

Dak