Perşembe, Aralık 09, 2010

Yenidoğanla Yaşamak

Jelibon doğalı 27 gün olmuştu. Mahfolmuşluğumu gören Düella beni dışarı çıkardı. Doğumdan sonra ilk kez dışarı çıkıyordum sanırım. Sıklıkla gittiğimiz bir kafeye oturduk. Hala yazdı. Hala havalar güzeldi. Herşey aynıydı, herşey eskisi gibiydi sanki. Ben yokken hayat gayet güzel akmıştı.

Ne var ki dışardaki o iki saat tatlı tatlı geçemedi. Annemle evde yaşadığım yüksek gerilimden ve uykusuzluktan kafam patlayacak gibiydi. Düella her zamanki gibi planlı programlı olursam üstesinden gelebileceğimi söylüyordu. Onu dinliyordum ama öyle kalemi kağıdı çıkarıp stratejik olma zamanı değildi. Hiçbir hesap eve uymuyordu. Zaten sağlıklı da düşünemiyordum.

Ne yapsam olmuyordu. Jelibon çığlıklar atarak ağlıyor, belli ki acı çekiyor, annem her şeyi biliyor ama nedense hapını içince hep uyuyor ve uyanık kaldığında da hep Halise’yle kavga ediyordu. Sanki evimizde olma amacını unutmuştu. Gitmesine karar vermiştik ikinci kez. Jelibon eve geldiği gün gitmiş, tekrar gelmişti. Gitmesini nasıl söyleyeceğimizi de bilemiyorduk. Zaten herşeye alınıp bozulup küsüyordu. Bunca derdimin içinde onu yaralamadan kotarmakla uğraştığıma da inanamıyordum. Evde bin kişi oluyordu bazen ama hiçbirinin zerre faydası olmuyordu.

Bize pek hayrı olmasa da bir yanım annemin gitmesini istemiyordu. Evde Jelibon’la yalnız kalmak istemiyordum. Jelibon’dan korkuyordum. Her an ağlamaktan katılıp ölecek diye. Elimden düşüreceğim diye. Sanki metreküplerce kaka yapacak ve temizleyemeyeceğim diye. Çok çıldırır da beni de çıldırtırsa kimselere zarar gelmeden birine teslim edebileyim diye.

Ağlıyordum. Çaresizlikten ağlıyordum. Düella da dayanamayıp benle ağlıyordu. O akşam üstü çamların altında ağlaştık yarım saat. Eski hayatımdan neleri özlediğimi soruyordu. Makale okumak, TV seyretmek, sohbet etmek falan gibi salak şeyler söylüyordum ama bunları söylemek durumu basitleştiriyordu. Ben aslında Jelibon’u düşünmemeyi istiyordum. Adamın varlığı beni anksiyeteden gebertiyordu. O kafedeki ağlama dakikalarında bile aslında evde olmam gerektiğini düşünüyor, iyice huzursuzlanıyordum. Gözüm hep telefonumdaydı.

Düella bir yandan ağlıyor bir yandan bana kızıyordu.
"Aaah, ah, neden çocuk yaptın? Sen kim, çocuk kim? Üstesinden gelebileceğini sandın. Duygusuzluğuna güvendin ama bak sorumluluk bilincine yenildin", diyordu.

4 yorum:

dü. dedi ki...

sanal alemlerdeki karizmam sayende yerle bir:)

neyse, geçti sayılır o günler.
çok şükür ne katıla katıla ağlamaktan, ne de anksiyeteden ölünüyor. iki yoldan da geçtim, oradan biliyorum:P

huysuz dedi ki...

gerçekten de yenidoğanla yaşamak (hadi iğrenç demeyelim) çok zor bir hadise. ben de kolik efe'yle uzun süre yalnız kalmaktan korktum. sanırım 1 yaşına kadar bu böyle gidiyor.

Yesim Arpat dedi ki...

O günler daha da uzasaydı ölünürdü sanırım birinden. Ya da en azından benim sebebim olurdu :)

Adsız dedi ki...

Anneliğin bi mutlu günü yok mı yahu