Pazartesi, Ekim 17, 2011

Kuaförlere Uyuzum

Böyle bloguna uzun süredir yazı yazmamış insanların mazeretlerini belirtip yazılarına kaldıkları yerden devam etmelerine uyuz oluyorum. Sanki çok da merak edeni varmış gibi. O yüzden nerelerdeydim diye anlatmıyorum. Buralardaydım. Başka blog işlerimle uğraşıyorum. Burayı ektim. Derken yine de açıklamış oldum. Öff.

Bu aralar herşeye uyuzum. Uyuz olduklarımın listesini çıkarıp içimdeki kaşıntılı huysuzluğu atabilmek adına yazıyorum. Yazmak sorunları karşına koyup eni konu irdelemek adına iyi bir araç.

Kuaförlere uyuzum.

Kuaföre gitmeye çalışıyorum tam üç haftadır. Kaşlarım çalı gibi oldu. Saçlarım uzadı. Yıkamaya üşenir duruma geldim. Evin dibindeki kuaföre neredeyse her iş çıkışı ve haftasonu uğradım. Hep ama hep uzun sıralar vardı. LAnet olsun diyerek hiç bilmediğim bir kuaföre dalarak 30 dakikanız var. Saçımı kesin. Kaşlarımı alın, dedim. Yaptılar. Fena da olmadı. Zaten beklentim sadece hız olduğu için yeti de arttı bile. Ama o üç haftalık kuaföre gitmem lazım hissi ve biteviye çabası beni bitirdi.

Bir de ne zaman bir kuaföre gitsem, o meşum soru mutlaka gelir. Bu sefer de geldi.
Aşağılayıcı bir ses tonuyla sorulan saçlarımı neyle yıkadığım sorusu.

Markette satılan şampuanlarla yıkıyorum, anasını satayım. Elidor, Pantene, Dove. Hangisinde kampanya varsa onu alırım. Normal saçlar için olanını. Hepsi de aynı yapıyor saçlarımı. Saçlarım gayet normal çünkü. Ne yağlı ne kuru. Üstelik kalın telli. Kırılmaz. Dökülmez. Gür. Parlaklığı da yeterli. Saçlarım iyi benim, tamam mı? Hatta o kadar gürler ki ara makası denen şeyden attırmak için burdayım. Eksilt diye saçlarımı. Daha neyle yıkamalıymışım ki?

Maksadı o antin kuntin şişesi milyar olan serumlardan, bakım zımbırtılarından falan satmak. Bunun için de en ucuz yol saçlarımı aşağılamaktan geçiyor.

Ya bir bak saça. Ara makasa gelmiş. Kırığı yok. Gür. Ne diye destek ürün kasarsın. Ben farkında değil miyim saçlarımın yeterince iyi olduğunun?

İkinci fazda da mutlaka saçımın rengini açtırmam, balyajlar, gölgeler attırmam için öneriler gelir.

Bir kere kara kaşlı, gözlü birine bu bahsettiklerinin yakışma ihtimalini geçtim. “30 dakikan var. Başla”, diye sana gelen bir müşteri oturup saatler süren ve devamlı rötüş gerektiren bu işlemleri yaptırır mı sence? Bu kadar mı okuyamazsın karşındakinin ihtiyacını?

Düella da tesadüfen aynı gün saçlarını kestirip boyatmış. Semtimizin iyi sayılan bir kuaförüne gidiyor. Lokasyonu rahat. Yeterince temiz, şık bir yer. Ne istediği konusunda da brief vermiş. Az bakım gerektiren, ne cici kız gibi ne de mürebbiye gibi olmayan. Rahat, kullanışlı. Rengi de kendi saç rengime yakın, efendi bir şey. Sana bırakıyorum, demiş. Tabii kuaförün yorumu kendince olmuş. Yani kötü değildi saçları ama briefe uygun da değildi sanki yeterince.

Kuaför tayfasına brief verip işi kendi yorumuna bırakmamak gerekiyor sanırım. Ya da gerçekten bir ameliyat parasını kuaförde bırakıp işin piri birkaç yerden başkasına gitmemek.

Ama yani hiç moda peşinde tarz peşinde değiliz biz. Saçımızın yapısı izin verdikçe az çabayla toplum içinde saygın bir ifadeyle çıkabilir bir şey neticesinde. Bu kadar basit bir ihtiyaç için de milyarlar mı dökmek gerek?

Aslında bu memlekette herşey öyle. Oturduğun ev de öyle. Aldığın her türlü hizmet de öyle. Makul fiyatlıysa kesinlikle moktan bir şeydir. En pahalısı ise en iyi ihtimalle idare eder. Özel okul mesela. ‘Yeterince iyi’ bir şey için bile servet bırakmak gerek. Ya moktan bir ortamda allaha emanet eğitim alacaksın ya da varını yoğunu bırakıp idare eder bir şey.

Öff.

2 yorum:

BanuEfe dedi ki...

Bir de ayni derecede nefret ettigim "sacinizi nerde kestirdiniz/boyattiniz" sorusu vardir. Birgun islak sacla ativericem kendimi disari.

nymphea dedi ki...

Ne doğru gözlemler :))Çok güldüm:)